Ebû Hüreyre’nin (radıyallâhu ‘anh) rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Resûl-i Ekrem (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ ateşe, kıpkırmızı olana dek tam bin yıl yanmasını emretti. Ardından bin yıl daha yanmasını emretti. Öyle ki ateş bembeyaz kesildi. Sonra bin yıl daha yanmasını emretti ve simsiyah oldu. Şimdi zifiri karanlık bir gece gibi simsiyahtır.”1
Anlatıldığına göre, Yezîd b. Mürşid’in gözyaşları hiç dinmez, durmadan ağlardı. Bunun sebebi kendisine sorulduğunda şöyle cevap verdi: “Şayet Allah (celle celâiüh) beni, bir günah işlediğim takdirde ebediyen hamama hapsetmekle tehdit etseydi, elbette hiç durmadan ağlamam gerekirdi. Hâlbuki Allah (celle celâiüh) bir günah işlediğim takdirde üç bin senedir kızdırmakta olduğu ateşiyle beni tehdit etmiştir (ben nasıl ağlamayayım!).”
Mücâhid’den bize kadar ulaşan bir rivayet şöyledir: “Cehennemde bazı kuyular vardır. Bu kuyularda deve boynu kalınlığında yılanlar ve siyah katırların büyüklüğünde akrepler vardır. Cehennem halkı ateşin şiddetinden onlara doğru koşarlar. Bu yılanlar ve akrepler onları yakalayıp tepeden tırnağa derilerini yüzerler. Onları bu hayvanların elinden kurtaran yine ateşe doğru kaçmak olur.”
Abdullah b. Cübeyr (radıyallâhu ‘anh) anlatıyor: Resûlullah (sallallâhu ‘aleyhi ve sellem) Efendimiz buyurdular ki: “Cehennemde öyle yılanlar vardır ki, kalınlığı deve boynu kadardır. Onlar bir kere ısırdıkları zaman bunun acısı tam kırkyıl
devam eder. Aynı şekilde cehennemde öyle akrepler vardır ki, büyüklüğü katır kadardır. Bir kere soktuklarında bunun acısı tam kırk yıl dinmez.”