Aşikâr Tâatte Cevaz

By | 6 Ağustos 2014

pardesu

Gıybetin İlacıAşikâr Tâatte Cevaz
Tâati Iibadet ve iyi işleri  gizli tutmanın faydası, riyâdan kurtulmak içindir. İzhârın da (başkalarına göstermekte! büyük faydaları vardır. Bu da halkın kendisine uyması ve insanları iyi işler yaptırmaya tahriktir. Bunun için Allahü Teâlâ her ikisini de övüyor ve «Eğer âşikâre sadaka verirseniz iyidir, gizli verirseniz daha iyidir» t1), buyuruyor. Bir gün Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) biraz para istedi. Ensardan biri bir kese altın getirdi. Diğerleri de onu görünce para getirdiler. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu: «Bir kimse iyi bir çığır açıp, başkaları ona uyarlarsa, kendisi sevab aldığı gibi, ona uyan diğerlerinin aldığı sevab kadar da sevab alır» (2). Bunun gibi gazâya veya hacca gidecek olan kimse daha önce hazırlık yapar, akraba ve komşulara uğrar, diğerlerini teşvik için onlarla görüşürse, veya gece namaz kılarken, diğerlerinin de uyanması için yüksek sesle okursa, iyi olur. Aşikâr Tâatte Cevaz O hâlde riyâdan emin ise, izhâr etmek başkalarının da yapmasına sebep ve onları teşvik oluyorsa, kıymetli olur. Yok eğer, riyâ arzusunu tahrik edecekse, diğerlerinin rağbetinin ona faydası olmaz. O zaman gizli yapmak daha iyi olur. Demek ki, ibadeti açıktan yapmak isteyen kimse, kendisine uyacak kimselerin mümkün olduğu yerde yapmalıdır. Çünkü bir kimse olur ki, evindekiler ona uyar, çarşıdakiler uymaz. Yine bir kimse olur ki, çarşıdakiler ona uyar, fakat evindekiler uymaz. Bir de kalbini murakabe Ikontroll etmelidir. Çünkü, çoğu zaman arzu kalbde örtülü olur ve helâke götürmek için, diğerlerinin uyması için ibadeti aşikâr yapmayı bahane eder. Böyle bir kimse, yüzme bilmeyip denize düşen ve başkasını kurtarmak için eline yapışan kimseye benzer, her ikisi de boğulur. Kuvvetli olan kimse ise, usta yüzücü olur, kendisini kurtardığı gibi, başkasını da kurtarır. Bu, peygamberler ve evliyanın derecesidir. İnsan bu hususta aldanmamalıdır. Gizli tutulması icabeden ibadeti gizli tutmaması doğru olmaz. Bunda doğruluk nişanı, kendisine «Sen ibadetini, tâa tini gizli tut, insanlar filân âbide uysunlar, senin sevabın da âşikâr yapanların sevabı gibi olur», dense kendinde açıktan yapmak rağbeti bulursa, âhiret sevabını değil, kendi makamını aramış olduğu anlaşılır. Aşikâr Tâatte Cevaz Tâati âşikâr eylemenin diğer bir yolu da tâatten sonra, «Ben ne yapmışım», der. Bundan net si lezzet alır. Ballandırarak anlatır. Böyle olunca dilini korumak ve izhâr etmemek vâcib ve lâzım olur. İnsanların övmesi ile ayıblaması, kabul ve red etmeleri, nazarında bir oluncaya kadar böyle tahrik olduğunu anlar ve söyler. Bu hususta kalbleri kuvvetli olanlar çok sözler söylemişlerdir.
4i>a’d ibn Muâz (radıyallahü anh) buyurdu: «Müslüman olduğumdan beri, hiçbir namaz kılmadım ki, nefsim kıyamette bundan sorulacağını ve cevab vereceğini söylememiş olsun. Resûlullahdan (sallâllahü aleyhi ve sellem) duyduğum her sözün doğruluğunda hiçbir şekilde şüphe etmedim». Ömer (radıyallahü anh) buyurdu: «Sabahleyin kalktığım zaman işlerimin zor veya kolay olacağından korkmam. Çünkü benim için hangisi hayırlıdır bilemem». İbn Mes’ud (radıyallahü anh) buyurdu: «Sabahleyin nasıl kalkarsam, ona muhalif olmayı arzu etmem». Osman (radıyallahü anh) buyurdu: «Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) ile biat ettiğimden beri; sağ elimle avret yerime dokunmadım, teganni etmedim tşarkı söylemedim! ve yalan söylemedim». Ebû Süfyân (radıyallahü anh) ölürken, «Bana ağlamayın, Müslüman olduğumdan beri hiç günah işlememişim», buyurdu. Ömer ibn Abdülaziz (rahmetullahi aleyh) buyurdu: «Hiçbir zaman Allahü Teâlâ’nın bana takdir ettiğinin değişmesini istemedim. Allahü Teâlâ’nın dileğinden başka hiçbir sevinç ve neş’em yoktur».
Böyle sözler, riyâdan emin olan kuvvetli büyüklerin sözleridir. Zayıfların, bunları taklidi doğru değildir.
Allahü Teâlâ işlerde hikmetler yaratmıştır. Bunları kimse anlayamaz. Her kötülüğün altında bizim anlayamayacağımız nice iyilikler vardır. Riyâkârı mahveden riyâda bile insanlar için nice iyilikler vardır. Zira birçok kimselerin riyâ ile yaptıkları işleri, başkaları ihlâs ile yapıyorlar sanır ve kendileri de o iyi işleri işlerler. Derler ki, Basra’da sabahları öyle olurdu ki, nereye uğransa zikir ve Kur’ânı Kerîm sesleri duyulurdu. Bununla insanların rağbet ve gayreti artardı. Birisi riyânm incelikleri hakkında bir kitap yazdı ve hepsi bu güzel işlerden el çektiler. Bu yüzden rağbet ve gayretleri gevşedi, zayıfladı. Keşki bu kitabı yazmasaydı dediler. Demek ki, mürâi kendini feda ediyor, kendisi helâk olurken diğerlerini kurtuluşa çağırıyor.