Anne Hakkının Büyüklüğü

By | 9 Ağustos 2014

kuran

 

saygı-yaşlıEbû Musa El-Eş’arî’nin oğlu Ebû Bürde’den rivayet edildiğine göre, şöyle anlatmıştır:

–         İbni Ömer, Yemenli bir adamın, sırtında annesini taşıyarak Kâbe’yi tavaf ederken şöyle demekte olduğuna şahit oldu: “Annemin zelil bir devesiyim ben; (Başka) binekleri usansa da usanmam ben.”

Sonra (Yemenli) dedi ki:

“Ey İbni Ömer, annemin hakkını ödemiş oldum mu, dersin?”

İbni Ömer, “Hayır!” dedi. Tek bir “Ah!” çekmesini dahi karşılayamadın.

İmam Kurtubi -radıyallâhu anh-; “Rabbin, O’ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle-davranmayı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara: “Öf” bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle. ”

Açıklama:

Ayetinin tefsirinde yüce Allah: “Eğer onlardan biri veya ikisi yanında ihti­yarlığa ererse”

Buyruğu ile özellikle onların yaşlanma hallerini söz konusu etmiştir. Çünkü bu, zayıflıkları ve yaşlılıklan dolayısıyla durumlarında meydana gelen değişiklikten ötürü anne-babanın, evlatlannın iyiliklerine daha çok muhtaç oldukları bir durum­dur. Yüce Allah, böyle bir durumda onlann hallerine gereken riayeti ve titizliği, daha önce emretmiş olduğu dereceden daha ileri boyutlarda emretmektedir.

Çünkü böyle bir durumda anne-baba, çocuklarının bakımına muhtaç dü­şerler. Yaşlılık halinde anne-babanın, çocuklannın bakımına ihtiyaçları, çocuğun küçüklüğünde onların bakımına duyduğu ihtiyaca benzer. O bakımdan yüce Al­lah bu buyrukta özellikle bu hali söz konusu etmektedir.

Aynı şekilde kişinin uzun bir süre böyle kalması, adeta onun bu durumu istiskal etme (ağır bulma, zor görmeye sebep olur) kişiyi usandırır ve çokça sı­kıntısı artar. Anne-babasına karşı gazabı su yüzüne çıkar, onlara karşı öfkelenir, evlatları olmasına rağmen ve dine bağlılığın azlığından ötürü onlara karşı kötü davranmaya kalkışır.

Kişinin, hoşlanmayışının açığa çıktığı asgari hal ise, sıkıntıdan dolayı tekrar­layıp duran solumasıdır. Yüce Allah ise onlara yumuşak nitelikte sözler söyleme­yi ve onlara öylece karşılık vermeyi, bu sözünün de her türlü kusurdan arınmış olmasını emrederek: “Sakın onlara öf deme, onları azarlama, onlara tatlı ve gü­zel söz söyle” diye buyurmaktadır.

“Onlara öf deme!” Yani, onlara bir sıkıntı ifade edecek en ufak bir söz söy­leme. Ebû Recâ el-Utaridi’den şöyle dediği nakledilmektedir: Of, bayağı, basit ve gizli söylenen sözdür. Mücahid de der ki: Yani sen yaşlı olandan, küçükken senden gördükleri küçük ve büyük necasetlerini görecek olsan bile, onları tiksinti verici görüp de öf dahi deme. Ancak ayet-i kerime bundan daha umumidir.

Yüce’Allah’ın; “Onları azarlama” buyruğundaki; Azar, şiddetle reddetmek ve kaba davranmak demektir.

“Onlara tatlı ve güzel söz söyle” yumuşak ve incelikli söz söyle. Babacığım, anneciğim deyip onları isimleriyle zikretmeyerek, künyeleriyle onları çağırma­mak gibi. Bu açıklamayı Ata yapmıştır. İbn Beddâh et-Tucibi de der ki: Ben, Said b. el-Müseyyeb’e şöyle dedim: Kur’ân-ı Kerim’de yer alan anne babaya iyilik ile ilgili her bir hususun ne manaya geldiğini biliyorum. Bundan tek istisna, yüce Allah’ın: “Onlara tatlı ve güzel söz söyle” buyruğudur. Bu kavl-i kerimin mahiyeti nedir? İbn Müseyyeb dedi ki: Bu, uslu bir kölenin, kaba ve haşin efendisine karşı söyleyeceği sözler demektir.

Hafız ibni Kesir radıyallâhu anh;

“Şayet onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara: “Öf” bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle. ”

Ayetinin tefsirinde şunları söyler; Yani onlara çirkin söz işittirme hatta sıkıl­manın en alt mertebesi olan “of” sözünü bile söyleme.

“Ve onları azarlama” el hareketiyle onları azarlama.

Allah’u Teala kötü söz ve kötü davranışı yasakladıktan sonra güzel söz ve güzel davranışı emrediyor;

“Onlara acıyarak alçakgönüllülük kanadını ger” yani eylemlerinle onlara karşı mütevazı ol. “ve de ki: “Rabbim, onlar beni küçükken nasıl terbiye etti­lerse Sen de onları esirge.” Yani hem yaşlılıklarında hemde ölümlerinde onları bağışla.

“Onlara acıyarak, alçak gönüllülük kanadını ger!’ sözünün manası:

Buhari “Edebü-1 Müfred” kitabında sahih senedle urve Bin Zübeyr’in şunu dediğini rivayet eder:

“Onlara acıyarak alçak gönüllülük kanadını ger” yani sevdikleri şeyleri yap­maktan geri kalma.

İbni Kesir; “Yani eylemlerinle onlara mütevazı ol” demiştir.

Kurtubi -radıyallâhu anh- der ki: “Yüce Allah’ın: “Merhametinden dolayı on­lara alçak gönüllülük kanadını indir” buyruğu, onlara karşı duyulacak şefkat ve merhameti onlara karşı gösterilecek alçak gönüllülüğü anlatmak için kullanı­lan bir istiaredir. Onlara karşı gösterilecek alçak gönüllülük, tıpkı yönetilenlerin emire, kölelerin de efendilerine gösterdikleri gibi olmalıdır. Nitekim Said b. el- Müseyyeb de buna işaret etmektedir. Yüce Allah burada, kanadın yukarı doğru kaldırıp aşağı doğru alçaltılması itinasını, kuşun yavrusu kanadını kaldırmasına misal olarak vermektedir.

“Zül”, yumuşaklık demektir.”

Bu âyetin hükmü gereğince insanın anne ve babasına karşı sözlerinde, dav­ranışlarında, onlara bakışında en hayırlı bir alçak gönüllülük niteliğinde olması gerekir. Onlara sert ve keskin bakmamalıdır. Çünkü böyle bir bakış onlara gazap edenin bir bakışıdır.

“Merhametinden dolayı” buyruğundaki;…den” edatı, cinsi beyan etmek içindir. Yani, alçak gönüllülük kanadının indirilmesi insanın ruhunda yer etmiş bulunan merhametten ötürü olmalıdır. Yoksa böyle bir şey izhar edilsin diye ol­mamalıdır. Gayenin son noktasını ifade etmek için olması da mümkündür.

Daha sonra yüce Allah kullarına, babalarına, annelerine rahmet okumala­rını, onlara dua etmelerini emretmektedir. Onlar sana nasıl merhamet etti iseler, sen de onlara öylece merhamet etmelisin. Onlar sana nasıl şefkatle davrandılar- sa, sen de onlara öylece şefkatli davranmalısın.

Çünkü sen küçükken, birşey bilmezken ve ihtiyaç içindeyken seni koruyup gözettiler, seni tercih ettiler, gecelerini uykusuz geçirdiler. Kendileri aç kaldılar, seni doyurdular, çıplak kaldılar, seni giydirdiler. O bakımdan, senin onlara yap­tıklarının karşılığını verebilmen, ancak küçüklükteki haline onlar büyüklüklerinde ulaştıkları takdirde mümkün olabilir ve onların (vaktiyle) sana yaptıklarını sen de onlara yapabilirsin. Bununla birlikte onların bu konuda öncelikli davranma fa­ziletleri vardır. Nitekim Peygamber -sallallâhu aleyhi vesellem- şöyle buyurmaktadır: Bir evladın babasına karşılığını vermesi, ancak onu köle bulup satın alması ve sonra da onu azad etmesi halinde düşünülebilir.”

Sadi -radıyallâhu anh- tefsirinde derki: “Ana babalarınıza hertürlü iyiliği yapınız Çünkü onlar sizin varlığınızın sebebidirler. Zamanında sizleri yetiştirmiş, büyüt­müş ve iyiliklerde bulunmuşlardır.

 

Onlar, yanında yaşlılığa ulaşırlarsa onlara daha iyi muamelede bulun. Çün­kü bu yaşta kuvvetleri zayıflar. Daha çok güzel muameleye ihtiyaç duyarlar. Ezi­yetlerin herbir çeşidinden sakınınız. Hatta eziyetlerin en küçüğü “of” demektir. O sözü bile Allah’u Teala yasaklar. Onlarla konuşurken azarlar gibi ya da kaba konuşma! Sözlerin tatlı ve yumuşak olsun. Kalplerini memnuniyet ve sevinç ile dolduran ibareler olsun.

Onlara karşı son derece tevazü ve edep ile davran. Bunu yaparken onların korkusu ya da isteğiyle değil tamamiyle Allah için olsun. Ecrini Allah’tan bekle­yerek…

Ve onlara hayatlarında olsun, ölümlerinde olsun duada bulun. Çünkü onlar seni büyütüp terbiye ettiler. Sen de iyiliğe mukabil iyilikte bulun.