Câbir şöyle demiş: Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem Huneyn’den dönerken Ci’râne’de bir adam geldi. (O anda) Bilâl’ın elbisesi içinde gümüş vardı. Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem o gümüşten alıp halka veriyordu. Gelen zât: “Yâ Muhammedi Adalet göster!” dedi. Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem:
“Vay .ânına! Ben, adalet göstermezsem kim gösterir? Adalet göstermemişsem o hâlde ben haybet ve hüsrana uğramışım demektir.” buyurdular. Bunun üzerine Ömer b. Hattab:
“Bana müsâade buyur da şu münâfıkı tepeleyivereyim, yâ Resûlallah!” dedi. Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem:
“Halkın benim ashabımı öldürdüğümü söylemelerinden Allah’a sığınırım. Şüphesiz ki bu zat ile arkadaşları Kur’ân’ı okurlar (ama okudukları Kur’an) gırtlaklarından aşağı geçmez. Onlar okun, avı delip geçtiği gibi Kur’ân’dan fırlayıp çıkarlar.” buyurdular.
Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellem, müslümanmış gibi görünen münafıklar hakkında, küfürleri yüksek boyuta varmasın diye sessiz kalmıştır. Onların kimliklerini ifşa etmemiş ve sözlerine sabırla dayanmıştır ki, insanlar “Muhammed arkadaşlarını öldürüyor!” demesinler. Çünkü insanlar onların gerçek yüzlerini bilmiyorlardı.
Açıklama:
İslâm, daha büyük bir kötülüğü def etmek için daha küçük bir kötülüğün yapılmasına ruhsat vermiştir. Böylece bir âlim, daha ciddi bir hatâya neden olmasın diye, bir şeyi söylemektense sessiz kalmayı tercih edebilir.
Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellem Hz. İbrahim’in kurduğu temellere dayanan Kâbe’yi yeniden inşâ etmek amacıyla yıkmamıştır. Zira Kureyş’in İslâm’ı henüz yeni tanıdığı ve daha önceki cahiliyye-âdetlerinin kalıntılarını hâlâ taşıdıklarını biliyordu. Bunun (Kâbe’yi yıkmanın) onlar için çok kötü olacağından korkmuştu. Kabe’nin sâdece eksik, yıkık yerlerini tamir ettirdi.