Zemzem

By | 30 Eylül 2014

zemzemsuyununsırrıMekke ve çevresinin idaresi İsmail Aleyhisselam’ın vefatı ile oğlu Sabit’e kaldı. Sabit’in ölümünden sonra halk arasında bölünmeler meydana geldi. Mücadeleler Cühümiler kabilesinin üstünlüğü ile bitti. Ancak bir zaman sonra iktidara sorumluları, adaleti ve tarafsızlığı terkederek zulme sapmıştı. Milletin malını bile elinden almaya aklkışan Cürhümilerden dolayı gün geldi şikayet ve feryatlar ayyuka çıkmaya başladı. Haksızlıklar dayanılmaz ölçülere varınca; İsmail Peygamber nesli, terkrar derlenip toparlandı ve yapılan bir savaşta Cürhümileri mağlup etti. Yenik taraf, aman dileyince eşyalarını alıp asıl vatanları olan Yemen’e gitmelerine izin verildi… ancak iş başında iken zulüm yapan ve bu yüzden beddua alan bu kabile mensuplan, az bir zaman sonra bulaşıcı bir hastalığa yakalanarak teker teker ölüp gittiler.
Cürhümiler, aman dileyip beldeyi İsmail Peygamber soyuna teslim etmeden hemen önce ve son an ve son dakikada huyları icabı bir kötülük işlediler. Yabancı devletlerden mbirinin hediye ettiği altın mbir ceylan heykeli ve kılıç, kalkan, gürz, zırh… gibi Kabe hâzinesine mahsus kıy-metli eşya namına ne var ne yoksa hepsini zemzem kuyusuna doldurdular ve ağzını taş toprakla akapatarak yerini belirsiz hale getirdiler. Herhalde dönüp Mekke’yi geri alacaklarını düşünüyor ve bu sebeple hâzinenin ele geçmemesi için böyle hareket ediyorlardı.İsmail aleyhisselam evladı, nihayet Mekke ve civarında hükümran oldu ama hafızalardan silinen bullur sulu zemzem kuyusu kaybolup gitti. Mekke ve Kabe, asıl sahiplerine dönmüştü.. Şifa pman zemzem ise kimbilir kaç yıl gözlerden saklı, besmeleli mü’min ağızlara hasret, için için kaynayıp duracaktı?
Cürhümilerin yığdığı taş, toprak senelerin geçmesi ile katmerleşti ve altta kalan ilahi armağanı gözlerden büsmütün sakladı. Bu şartlarda canlara can katan zemzemin yerini bulmak mümkün değildi… yalnız bu imkansız zannedilen akim çerçevlediği sebep-sonuç münasebetine göre. Ya aklı aşan sebepler, akim kavuşamadığı bölge… Allah, isterse hangi imkansız gerçekleşmez ki?
Zaman bir müjdeye, toprak, sökmesi yakın bahtlı şafağa hazırlanıyordu… Mekan, ilahi fermanla, gelmekte olan “Adı güzel kendi güzel Mu- hammed” aleyhisselam için yeniden donatılıyordu. Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib, Kabe’ye komşu olan evinde uyurken şu hitap üzerine yatağından korku ile doğruldu.
-Ey Abdülmuttalip, kalk ve zemzem kuyusunun üzerinde taş toprak ne 1 varsa kaldır!
Bir müddet gördüğü rüyanın ne manaya geldiğini çözmeye çalıştı; fakat bir şey anlamadan yeniden uyudu. Ancak rüyadaki ses, emri tekrarladı, Yine uykudan sıçradı. Zihninde izaha kavuşturulmayan sorular birbirini takip ediyordu. Buna rağmen uyumaktan başka çaresi yoktu. Ses, emri  üçüncü defa verince gördüklerini yorumlatmak için kalkıp Kureyş’in taninmiş tabircilerine gitti ve olanlar anlattı. Bu kişiler:
-Rüya rahmani ise yine görürsün, dediler.
Aradan bir iki gün geçtiği halde Abdülmuttalib, o garip rüyayı bir daha  göremedi. Bundan dolayı merak ve üzüntüsü günden güne artıyordu:
-Acaba rüya rahmani miydi, değil miydi? Zihnini günlerce bu soru meşgul etti. Nihayet bir gün rüyayı gördüğü odada uykudan önce ellerini kaldırarak:
-Ey merhametli Allahım! Bu rüyanın sırrını neler yapmam gerektiğini bina bildirmeni diliyorum, diyerek can evinden yalvardı ve az sonra uyu- va kaldı.
Abdülmuttalib’in isteği, bütün zamanların ve bütün mekanların en üstün hürmetine kabul olmuştu. İşte aynı ses…
-Ey Abdülmuttalib kalk ve zemzem kuyusunu ortaya çıkar!
Abdülmuttalib:
-Zemzem suyu nedir?
-Cebrail’in ayağını vurduğu yerden çıkmıştır. Peygambere ait bir mucizedir. Dünyanın dört tarafından gelecek hacılara yetecek kadar bereketlidir. Zemzemden içen susuzlar kanar, açlar doyar, hastalar iyileşir.
Kuyunun yerini bulmam için bir iz, işaret var mı?
-Mescid-i Haram’a yakın iki put vardı. Kafirler, bu putlar uğruna hayvan kestiklerinde işkembesini çukurca bir yere dökerler. Sen orada iken kırmızı gagalı bir karga gelecek ve işkembe artıklarını yemek için toprağı gagalayacaktır. Az sonra gagalanan yerin altından bir de karınca yuvası çıktığını göreceksin… İşte orası zemzem kuyusunun ağzıdır.
Sabah olduğunda Abdülmuttalib, doğruca putların bulunduğu yere gitti. Biraz sonra puta tapanlar gelip tanrıları için kurban kestiler ve işkembe ve barsakları rüyada tarif edilen yere attılar. Derken kırmızı gagalı karga göründü ve yeri gagalamaya başladı; az sonra karınca yuvası da ortaya çıktı. Her şey aynen rüyadaki gibi gerçekleşmişti. O halde olanlar hayırlı ve rüya doğru idi. Oradakiler uzaklaşınca sevgili Peygamberimizin sevgili dedesi, rüyada söylenen yeri kazmaya başladı. Kazı işi biraz ilerlemişti ki haberi alan Kureyşli müşrikler oraya koştu:
-Biz, taptığımız putların yanma kuyu kazdırmayız! diyerek Abdülmuttalib’e mani olmak istiyorlardı. Bir sürü münkir içinde kalan Abdülmuttalib, yaptığı işin büyüklüğünü anlatmaya çalışıyordu:
-Bu, öyle her hangi bir kuyu değildir. Bu, ilahi kıymet taşıyan suya “Zemzem” denir. İsmail Peygamberin yadigarıdır.
Putperestler, fena diş biliyorlardı. Ne var ki kaba kuvvet gösterileri sökmedi; Kureyş’in bu soylu insanını bir adım şöyle dursun, bir ayak boyu bile geriletemediler. Bunun üzerine kuyuya ortak olmak istediler; bu telifleri de reddedildi.
-Öyle ise, dediler, ünü bütün ülkeleri tutmuş aklı ve ilmi hepimizce kabul edilen Şam kahinine gidelim; ihtilafımızı anlatalım, vereceği karara her iki taraf da uysun!