Rasûlüllah (s.a.v.) buyuruyorlar ki:
“Birisinin yanlışını bağışlamak efendiliktir. Tevazu edenin derecesini Allah yükseltir.”
“Aşağılık duruma düşmeden tevazu gösterene ne mutlu. Günaha düşmeden helal kazancını dağıtana, yoksullara yardım edene ne mutlu… Fakih ve hikmet sahihlerine dostluk gösterene ne mutlu!”
Rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) bir toplulukla bir sahabenin evinde yemek yiyorlardı. Kapıya kendisinde tiksinti verici haller bulunan bir dilenci geldi. Eve girmesine izin verdiler. Rasûlüllah yanına oturttu. Sonra “ye!” dedi.
Kureyş’in önde gelenlerinden biri o dilenceden tiksindi. Daha sonra o kişi tiksinti verici hakir bir hale düştü. Ölene kadar öyle devam etti. Rasûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki:
Allah-u Teâlâ beni Kul-Peygamber ile hükümdar-peygamber arasında serbest bıraktı. Ben hangisini tercih edeyim şaşırdım. Dostum Cebrail bana:
“— Rabbine karşı alçak gönüllü ol!” dedi. Ben de kul-peygamberliği tercih ettim.
Allah-u Teâlâ Musa (a.s.) şöyle vahyetti:
“Ben, azametime karşı tevazu gösteren, canlılara karşı kibirlenmeyen, kalbinde korkumu taşıyan kişinin namazlarını kabul ederim.
Rasûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki:
“Cömertlik, takvadır. Şeref, tevazudur. Korku olmayan inanç gönül zenginliğidir!”
İsa (a.s.) dedi ki: •
“Ne mutlu insanların arasını bulanlara ki, onlara kıyamet günü Firdevs cenneti miras bırakılır. Ne mutlu, tevazu gösterenlere ki onlar kıyamet günü minber sahibidirler. Ne mutlu kalb temizliği taşıyanlara ki, onlar kıyamet günü Allah’ı göreceklerdir.”
Bazı alimler dedi ki:
Bize bildirildiğine göre Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Allah kuluna hidayet dilediğinde, şeklini güzelleştirir, onun isteği olmayan mevkilere yükselttiği ve beraberinde tevazuyu da verdiği zaman bu hal, Allah’ın ona bir büyüklük ve lutfudur.”
Rasûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki:
“Allah-u Teâlâ dört güzelliği sevdiği kullarına nasib eder.
1- Susmak, ilk ibadettir.
2- Allah’a tevekkül etmek.
3- Tevazu göstermek.
4- Dünya malına karşı zahid olmak.
Rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) yemek yiyordu. Vücudunda sivilceler çıkmış, derisi soyulmuş, siyah derili bir adam geldi. Kimse yanına oturtmadı. Rasûlüllah (s.a.v.) yanına oturttu ve buyurdu ki:
“Aileye yük olmasına rağmen, insandaki kibri kıran şeyleri severim.”
Yine Rasûlüllah (s.a.v.) buyurmaktadır:
“Ümmetimden tevazu gösterenlere, siz de tevazu gösterin. Ümmetimden böbürlenenlere karşı siz de böbürlenin. İşte bu onlar için bir zillet ve onların küçüklüğüdür.”
Şair şöyle diyor:
Tevazu bir parlak yıldızdır bize,
O sular üstündeki parlayıştır!
L
Tütsüler çıkarıp hiç böbürlenme,
Kibir adilikten bir adi içtir!..
Daha önce kanaatla ilgili verdiğimiz bilgilere ek olarak bilgileri de veriyoruz.
Rasûlüllah (s.a.v.) buyurdu ki:
“Mii’minin izzeti, gönül zenginliği ve Allah’tan başkasının minneti altına girmemesidir. Kanaatkâr olmak, hürlük ve izzet sahibi olmak demektir.”
Denildi ki:
“Kimin minneti altına girmezsen ona eşit olursun. Kime muhtaç olursan onun kölesi olursun. Kime ihsan edersen onun efendisi olursun. Yeterli az şey, seni azdıran çok şeyden hayırlıdır.”
Bazı alimler buyurdu ki:
“Kanaatkâr olmaktan faziletli amel, tamahkâr olmaktan daha şiddet verici sıkıntı, yoktur.”
Kanaat, efendilik elbisesini ifade ediyor, hangi zenginlik kanaattan daha zengindir!.. Kanaati kendine asıl mal edin. Takvayı sermaye ediniz. Böyle yapanın iki kazancı olur:
1- Allah’tan başkasının minnetini kabul etmez.
2- “Rızık kaçtığı zaman kanaatkâr ol. Elindekiyle yetinmeyi bil!”
İlle de elde edeceğim diye zorluklara katlanma! Şayet nasip ise senin
Peygamber (s.a.v.)’imiz zor duruma düştüğü zaman şöyle buyururdu:
“— Kalkın namaz kılın!” Ve şöyle devam ederdi.
“Ben bununla emrolundum” ve sonra şu ayeti okudu:
“Ailene sabrı ve namazı emret.” (Taha/132)
Bazı alimler dedi ki:
“Efendilik güzel, pahalı giyinmek değildir. Zira güzel ve pahalı elbiseyle nimetlenmek, kişiyi meşgul eder. Öyle ki dünyaya meyli, dini ibadetlerini unutturur. Zira güzel ve pahalı giymek çoğu zaman insanı gurura ve kendini beğenmişliğe sürükler!”