Sârâ, Cariyesi Hacer’i Hazret-i İbrahim’e Bağışlıyor

By | 10 Mart 2015

sara-cariyesi-haceri-hazret-i-ibrahime-bagisliyorHz. İbrahim günün son ışıkları yüzüne vururken karısı Sârâ’nın yanına doğru ilerledi. Aşağıdan, güneşin son kızıllığı vuran dereye baktı. Adamlardan biri, çocuklarını akşam ışıkları dolu sularda takdis ediyordu.

Yavaş yavaş karısı Sârâ’nın çadırına geldi. Omuzunu çadıra dayadı. Çadırın kapısı açıktı. Akşam ışıkları çadırın içini doldurmuştu.
Sârâ, bir pıtırtı duyunca yerinden fırladı. Sevgili kocası, Allah’ın peygamberi Hz. İbrahim’le gözgöze geldiler.
— Sabredelim. Elbette bir gün olur.
O zaman Sâra:
— Ben artık ihtiyarladım. Yaşım altmışı, yetmişi, sekseni aştı… Anlıyorum ki, dünyaların Rabbi bana doğurmayı yasak ediyor.. Beni bir evlâddan mahrum etmekte… Ama ben senin bir evlâdının olmasını istiyorum. O evlâd varsın, benden olmasın…
— Senden mi olmasın?
— Varsın, bir cariyeden olsun! Ben buna da razıyım. Yeter ki senin, sen sevgili kocamın, Allah’ın sevgilisi olan senin evlâdın olsun. Bunu kaç gündür düşündüm, nihayet bir karara vardım..
— Bir karara mı vardın? Nasıl karar bu?

Sârâ, içinde hiç kıskançlık duymadan Hazret i İbrahim’e:
— Sana, Mısırda, Firavun’un bana hediye ettiği Mısırlı cariyeyi, Hâcer’i sunacağım. Onu al… Yarın sabahtan sonra yatağında o sana arkadaşlık etsin. Ona yanaş! Senden onun bir çocuğu olur. Ben de böylece senin dölünden gelen bir evlâda sahip olurum. Onu kendi çocuğum gibi sever, okşar büyütürüm. Analık sevgisini kalbimde duyarım ben de! Eski bir kanun ne diyor: «Bir kadın kısırsa cariyesi onun yerine çocuk doğurabilir.» Yoksa bir evlâd hasreti beni öldürecek.

Hazret i İbrahim’in içinden gelen bir ses:
— Sârâ’nın bu hediyesini kabul et.. Neslinin bir kolu, bir dalı bu Hâcer’den olacaktır! dedi.

Ve Hak Teâlâ bu hediye için Kur’an ı Kerîm’de şöyle buyurur: «Biz de İbrahim’e bir oğul müjdeledik.» (Sâffât sûresi, âyet: 101)
Hazret i İbrahim bu sevinçle Sârâ’nın alnından öperek:

— Peki ya Sârâ! dedi. Hediyeni kabul ediyorum. İnşallah Âlemlerin Rabbi hiç olmazsa bize ondan bir evlâd bahşeder. Yuvamız neşelenir, gönüllerimizde sevinç kuşları kanat çırpar.

O gece bir çadırda yattılar. Sârâ başını Hazret i İbrahim’in gür saçlı başına, sonra göğsüne dayadı. Rahat bir uykuya daldı.
Ertesi sabahtı…
Hâcer, omuzuna aldığı testiyle su doldurmaya gitmişti. Hazret i İbrahim’le Sârâ çadırlarından dışarı çıktıkları zaman Hâcer, omuzundaki testiye su doldurmuş, pınardan dönüyordu.

Sârâ, genç Mısırlı kıza:
— Hâcer! diye seslendi. Çadırıma gel!

Genç kız, hızlı adımlarla yürüdü. Hanımının çadırı yanına geldi. Su testisini bir kenara koydu.
Sârâ:
— Çadırımın içine gir Hâcer! dedi.
Hâcer bu sabah hanımında bir başkalık sezdi. Acaba ne vardı? Çadırın içine girdi. Arkadan Sârâ da tatlı, şefkatli bir bakışla onun ardından geldi ve Hâcer’e:

— Hâcer, kızım! dedi. Biliyorsun ki, yıllardır kocam İbrahim’den benım bir çocuğum olmuyor. Harran’dan Şam’a, Şam’dan Mısır’a, Mısır dan buraya kadar olan yolculuklar belki buna engel olmuştu. Bu guzel Kenân diyarında bir çocuğum olmasını umuyordum. İşte on yıldır, hâlâ bir evlâdım yok. Sen bundan sonra benim gibi İbrahim’in karısı olacaksın. Şimdi kalk, onun çadırına git. Yüce Allah’a dua et. İbrahim’e kendini teslim et ve ondan bir evlâd sahibi ol. Senin evlâdın benim evlâdım demektir. Ben ona kendi çocuğum gibi bakacağım.
Hâcer ses çıkarmadı.

Sârâ ile birlikte çadırdan çıktılar. Hazret i İbrahim’in çadırına doğru yürüdüler.
Sârâ:

— Haydi, içeri gir! dedi… Bundan sonra kocam İbrahim senin de kocandır. Senden doğacak çocuk da İbrahim’in çocuğu olmakla övünür!
Hâcer çadırın perdesini aralayıp içeri girdi. O gece hanımının sevgili kocası ile yattı. O da artık bir kocaya kavuşmuştu.