Müthiş Aşk / Hz. Veysel Karani

By | 18 Aralık 2013

veysel_karani_kimdir

Aşk arslanıyla cenk etmek herkesin kârı değildir. Bu vâdide sen de bir arslan olacaksın ki, sürmeli ceylanı elde edebilesin…

Gönül sultanı Hazret-i Mevlânâ buyurur ki:

“Haber kün ey sitâre yâr-ı mârâ

Tâ ki şerbet dehed bîmâr-ı mârâ”

(Ey yıldız, bana yarınlardan ve yârdan haber ver, kan içen gamlı gönlümüz deryaya döndü. Âşıklann tabii olan Allah’a ha­ber sal ki, hastamıza şifa şerbeti sunsun).

Büyük velilerden Ebû Süleyman Daranî anlatır:

– Veysel Karânî, Hac farizasını ifa edip Medine-i Münevvere’ye gitti. Peygamber Mescidi’nin kapısına gelince:

“Ey Üveys,” dediler; “İşte Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in türbesi buradadır!..”

Hazret-i Üveys, başına yıldırımlar düşmüş gibi sarsıldı. Bir âh koyvererek yere düştü ve kendinden geçti…

Nice zaman o hâl ile kaldıktan sonra ayıldı. Gözlerini usul usul açıp şöyle dedi:

– Beni buradan çıkarın!.. Nebiyyi Zîşan’m medfun bulun­duğu bir beldede benim için yaşama zevki olamaz!..

Aşk derdiyle ciğeri yanan biri dünyada nasıl zevk alabilir ki?

Üveys Hazretlerinin aşkı, şevki, zühd ve takvâsı herkes ta­rafından övülmüştür…

İmam-ı Ahmed buyururlar ki:

-Zühd Üveys’in zühdü idi. Çünkü o, hurma sepetinde otururdu.

Üveys Hazretleri bir başka güzellikte ve bir başka hâller içinde bulunuyordu.

Takvâ ve verâ sahibi idi. Gönlü, içi inciler dolu denizlere benziyordu. Çok sade bir hayatı vardı. Her ânını Rabbi Kerîmine ibâdetle geçiriyordu…

Tenhalarda durur, yüzünü Hak eşiğine kor, öylece kalakalırdı.

Gün batıp gece bastırınca:

“Bu gece,” derdi; “Rükû gecesidir!”

Ve sabaha kadar rükû ederdi… Diğer bir gece için de, “Bu gece secde gecesidir,” der ve bütün geceyi secde ile geçirirdi.”

Aklının gözü olan insan şu kâinata bir nazar etmez mi? Şu ağaçlara bir bakınız ki, başlarını secdeye koydukları için dağlar boyu yükselmişlerdir…

Secde edenlerin başlan da göklere değer…

Şimdi Hazret-i Üveys’teki ibâdete düşkünlüğü görünüz. Rebi şöyle anlatır:

-Üveys Karânî’yi ziyarete gittim ve onu sabah namazında oturur buldum. Kendi kendime: “Bu adamı teşbihinde meşgul et­meyeyim!” dedim. Öğleyi kılıncaya kadar yerinden bir nefes ay­rılmadı. Öğleden sonra da ikindiye kadar yerinde oturdu. İkindi namazını kıldı, akşama kadar yine aynı yerde oturup zikre daldı. Akşamı kıldı, bu defa da yatsıya kadar; yatsıyı kıldı, sabaha ka­dar yerinde kaldı… Nihayet o sabahı da kıldı, yine yerinde kaldı ve artık uykusu geldi. Bunun üzerine derhâl kuş gibi çırpınarak şöyle dedi:

-Allah’ım, uyuyan gözden ve doymayan karından sana sı­ğınırım!..

Ben kendi kendime: Ders ise bu kadar yeter, dedim ve ora­dan ayrıldım

Yine bir başka gün, bir başka adam Hazret-i Üveys’i gördü:

-Ey Üveys, seni hasta gibi görüyorum, neyin var?

O gönlü yüce er buyurdu ki:

-Hastayı yedirirler, ben yemem. Hasta uyur, ben uyumam. Nasıl hasta olmayayım?

İşte o büyük sultanın hayatı ve yaşayışı. Bunu elde etmek herkesin kârı değil, ancak erlerin kârıdır… O müttakiler ile bera­ber, Allah’ın yardımı da onla beraberdir.

Yüce ve Kerîm olan Allah buyurdu:

– Allah, müttakilerin yegâne yardımcısıdır!

Nebiler Sultanı, ümmetine şu tavsiyede bulunmuşlardır:

Veysel-Karani-i-

-“Ey Nâs! Şüphesiz sizin Rabbiniz birdir. Ne Arab’m Acem üzerine, ne de Acemin Arap üzerine; ne kırmızının siyah üzerine, ne de siyahın kırmızı üzerine bir üstünlüğü vardır.

Hepinizin babası birdir… Üstünlük takvâ iledir. Allah indinde en iyileriniz, en çok ittika edeninizdir…”

Koluna takvâ ve verâ bileziğini takanlar ebedî kurtuluşa ere­ceklerdir. Üveys Hazretlerinin de takvâ ve verâmn ufkunda pırıl­dadığını müşahede edebiliyoruz…

O bütün ömrünce bu hâl üzere yaşamış ve sevdalara gark olup gitmiştir…

Yakub el-Kaarî diyor ki:

-Bir defa rüyamda esmer, uzun boylu ve gür sakallı bir adam gördüm. Herkes onun peşinden koşuyordu. Ben dedim ki:

-Ey insanlar, bu adam kimdir?

Cevap verdiler:

-Üveys el-Karânî’dir!..

Derhâl peşine takıldım ve:

“Bana öğütte bulun,” dedim…

Üveys bana karşı sert sert baktı. Ben yine:

-Ey Üveys, niçin kızıyorsun? Senden bana doğru yolu gös­termeni istiyorum… Kardeşine nasihat etmez misin?

Şöyle buyurdu:

– Allah’ın rahmetini O’na itaatte ara, isyanındaki gazabından sakın. Rahmetinden ümidini kesme… (Hep O’nunla ol ki, O da sana acısın).

Üveys Hazretleri cömertlikte de eşsizdi. Her akşam, elinde avucunda neyi varsa dağıtırdı. Çobanlıktan aldığı ücretin hemen hepsini fakirlere verirdi…

Geceler boyu gönül gönül çırpınarak Yüce Allah’a tazarru ve niyazda bulunurdu.

Şu duâ onun:

“İlâhi! Sen benim Rabbimsin, ben Senin kulunum.

Sen (her şeyin) Hâlık(ı), ben ise yaratılmışlardan biriyim. Sen, rızık veren ben ise rızıklandırılmış olanlardanım…

Sen Mülk sahibi, ben ise Senin kölenim. Sen, Ulu ve Kaviy, ben zelîl ve hakirim…

Sen Ganiy, ben Senin muhtâcmım…

Sen (Ezelî ve ebedî bir hayat ile) dirisin, ben ise ölüme mahkûmum…

Sen Bâkîsin, bense yok olmaya mahkûmum…

Sen kerem sahibisin. Bense leîmim. Sen iyilik yapansın, bense kötülük işleyenim…

Sen yarlığayıcısm, ben günahkârım…

Sen büyüksün, ben hakirim… Sen kuvvetlisin, ben zayıfım.

Sen erensin, ben ise isteyenim. Sen eminsin, ben ise kor­kanım..

Sen cömert, ben ise yoksulum.

Sen kabul eden, ben duâ edenim…

Günahlarımı yarlığa, ben(im cürümlerim)den geçiver…

Ey esirgeyenlerin en merhametlisi, rahmetinle (duâmı ka­bul eyle)…*

Hak kapısının eri Hazret-i Üveys işte bu türlü niyazlarla ömür günlerini geçiriyordu…

Geceler boyu yüce Allah’ın dergâhında bulunuyor, iplik ip­lik yaşlar dökerek O’na yalvarıyordu.

Âlemde ne varsa O’na muhtaçtı.

Zerre, küre her şey O’nun kudretinin önünde titriyordu. O’nunla olan neyi kaybederdi ki?  O, bir kulunun elinden tuttu mu artık kimse o kulu yere vuramazdı…

O nasıl bir padişah bilmek gerek:

Gül O’nun, çiçek O’nun, yer O’nun, semâ O’nun

Senin nen var âlemde?.. Her şey daima O’nun!..

veysel karani