Muska ve Büyü Korkusu İnsanı Nereye Götürür?

By | 10 Şubat 2015

muska-ve-buyu-korkusu-insani-nereye-gotururSihirbaz ve büyücüler ne kadar zararlı şeyler yapsalar da, Allah’ın izni olmadıkça kimseye bir zarar veremezler. Çünkü gerçek tesir, ne sihirde, ne sihirbazda, ne tabiatta, ne ruhta, ne yerde, ne gökte, ne şeytanda, ne de melektedir. Asıl tesir gücü Allah’a aittir. Fayda ve zarar denilen şey de ancak Onun izniyle meydana gelir. O halde, her şeyden önce Allah’a sığınmalıdır.

Muskanın zararı var mı, yoksa biz bunu duyunca, karşılaştığımız her olayı muskaya mı bağlıyoruz?
“Büyü” ve “efsun” dediğimiz, “sebebi gizli ve ince olan bu gizemli işin” asıl adı “sihir” dir. Bu işi meslek edinmiş kişilere de büyücü, efsuncu veya sihirbaz deniyor.

Asıl ismi “nüsha” olan “muska” da menfi yolda kullanıldığı için bir sihir ve büyü âleti olarak kabul edilir.
Sihir ve büyü vardır, haktır, doğrudur, gerçektir ve kabul edilmektedir.

Kur’ân’ın ifadesiyle eski bir medeniyet merkezi olan Bâbil halkından bazı insanlar ilham yoluyla Hârut ve Mârut isimli iki melekten birtakım gizli bilgiler ve hârika şeyler öğrendiler.

Bu melekler, insanları uyarıyorlar ve, “Biz ancak sizi denemek için gönderildik. Sakın sihir yapıp da kâfir olmayın” demeden kimseye bir şey öğretmiyorlardı.

Fakat bu uyarılara rağmen insanlar meleklerden aldıkları bu bilgileri sihir yolunda kullanmaya başladılar. Zaman içinde başkalarına da öğreterek sihir ve büyüyü yaygın hale getirdiler.
Nitekim çağımızda icat edilen atom, dinamit, nükleer enerji gibi insanlığın faydasına yönelik bilimsel verilerin daha sonraları savaşlarda kullanılması gibi…

Elmalılı Hamdi Yazır’ın belirttiği üzere, ilimler iyiye kullanılırsa zehirden ilâç yapılır, kötüye kullanıldığı takdirde de ilâçtan zehir elde edilir.

Ancak insanlar herhangi bir yoldan elde etmiş oldukları bilgileri, her ne kadar sihir ve büyü gibi zararlı yollarda kullansalar da Kur’ân’ın ifadesiyle, “O sihri yapanlar, Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar verebilecek durumda değillerdi. Onlar böylece kendilerine fayda veren şeyleri değil de, zarar verecek şeyleri öğrendiler.”
Elmalılı merhum, âyeti tefsir ederken konuya şöyle bir açıklık getirir ve der ki:

“Sihir yaparak karı-kocanın arasını ayıranlar, bu kadar kuvvetli bir sevgi bağını kıranlar bir topluma daha neler yapmazlar ki?
“Sihrin en büyük etkisi ruh üzerindedir. Fikirleri bozar, kalpleri çeler, ahlâkı perişan eder, toplumun altını üstüne getirir.

“Bunun için sihirbazlardan ve büyücülerden uzak durmalı, hiçbir şekilde onlarla bir araya gelmemeli.
“Fakat bunlar ne kadar zararlı şeyler yapsalar da, Allah’ın izni olmadıkça kimseye bir zarar veremezler. Çünkü gerçek tesir, ne sihirde, ne sihirbazda, ne tabiatta, ne ruhta, ne yerde, ne gökte, ne şeytanda, ne de melektedir.
“Asıl tesir gücü Allah’a aittir. Fayda ve zarar denilen şey de ancak Onun izniyle meydana gelir.
“O halde, her şeyden önce Allah’tan korkmalı ve Allah’a sığınmalıdır ve bunlara karşı koymak için de Allah’ın kitabına sarılmalıdır.”

Sihir ve büyü yapmak, insanların arasını bozmak ve zarar vermek için muska yazmak zaten İslâma aykırıdır, en büyük günahlardan biri sayılır ve haram olarak kabul edilmiştir.
Bunun için inanan bir insanın herhangi bir problemini çözmek için sihirbaza ve büyücüye gitmesine müsaade edilmemiştir. Kâğıt, muska ve büyü yapması yasaklanmıştır.
Bir yerde muska ve benzeri büyü malzemeleri bulunsa ve görülse dahi, her şeyden önce bir endişeye düşmemeli, bir telaşa ve heyecana kapılmamalı, moralimizi bozmamalı ve ümitsizlik içine girmemelidir. Hele hele, her şeyi ondan bilme gibi bir hataya da düşmemelidir.

Çünkü her olayın dizgini ve idaresi Allah’ın elindedir. Bundan dolayı doğrudan doğruya Allah’a sığınmalı ve Ona yönelmelidir.

Büyücü hocalara (!) gidip de onlardan bir şey beklemek, bir çareden öte çaresizliktir, dermandan ziyade derdine dert katmaktır. Çünkü işin istismarcısı ve tüccarı olan bu kişiler, insanın moralini bozmaktan başka bir şey yapmazlar.
Varsa bir rahatsızlık veya psikiyatrik bir hal, doktora başvurmalı, tedaviyi ihmal etmemeli; elimiz de devamlı duaya açık olmalıdır.

Ve Peygamberimizin (a.s.m.) uyguladığı ve tavsiye ettiği gibi, Felak ve Nâs Sureleriyle birlikte, Ayetü’l-Kürsî gibi duaları manevi bir siper ve koruyucu olarak görmelidir.