Yüce Allah İbrahim’e bu 175 yıllık ömrü yeter görünce, onun canını almak için Ölüm Meleği olan Azrail’i çağırdı:
— Yâ Azrail! diye buyurdu. Sevgili kulum İbrahim, artık ömrünü tamamlamış bulunuyor. Bir ihtiyar kılığına gir de onun ruhunu kabzet.
Hazret-i İbrahim, bu ihtiyarlığına kadar bereketten berekete kavuşmuştu. Anbarları yiyecek ürünleriyle doluydu. Evine, obasına gelen konuklarını bunları memnun edecek şekilde ağırladı. Hiç bir eksiği yoktu.
Bir gündü…
Misafirlerine koskoca bir sofra kurmuştu. Onlara yemek ikram esiyordu.. Hava da gayet sıcaktı. Uzak yollara baktı. Bu sıcak havada yaya bir yolcu ağır ağır ilerliyordu. Hemen konuklarından izin istedi:
— Karşıdan bir ihtiyar yolcu, geliyor. Bu sıcakta daha fazla yorulasın. Ona bir binek göndereyim! dedi.
Sofra başından ayrıldı. Yolcuya doğru adamlarından birisini bir eşekle gönderdi. Yolcu, eşeğe binerek Hz. İbrahim’in yanına geldi. Allah’ın peygamberi yolcuya ekmek, yemek sundu.
— Buyur, karnını doyur, acıkmışsındır. Su da iç. Serinle! dedi. İhtiyar adam, verilen ekmeği ve yiyeceği aldı. Ağzına atmak için titreyen elini kaldırdı. Fakat eli bir türlü ağzına yetişemiyor, lokmayı boğazına atamıyordu. Kulağına götürüyor, kulağı olduğunu anlayınca gözüne götürüyordu. Nihayet, zoru zoruna ağzını buluyor, dişleriyle çiğniyor, yutuyordu. Yutuyordu ama yediğini de bir şekilde dışarı çıkarıyordu.
Hazret-i İbrahim bu hali görünce:
— Demek ki, ölüm ne zor geliyormuş insana! diye düşündü.
Sonra kollarını açarak:
— Yarabbim! YarabbimL Ben dilemeden sakın canımı alma! dedi.
— Ey ihtiyar! Ey dost! Bu hale gelmenin sebebi nedir? Neden dolayı böyle yediğini kimi gözüne, kimi kulağına götürüyor ağzını güç buluyorsun?
İhtiyar da:
— Ey İbrahim! diye cevap verdi. Bana bunları ihtiyarlık yaptırıyor.
Hz. İbrahim ona:
— Sen kaç yaşındasın? diye sordu.
— Yüz yetmiş yedi.
— Demek ki, benden sadece iki yaş büyüksün? Demek ki daha iki yıl yaşarsam ben de senin gibi elden, ayaktan düşeceğim?
— Evet yâ İbrahim!..
O zaman Hz. İbrahim göklere ellerini açtı:
— Yarabbim! Ben de bu hale gelmeden önce benim canımı al! diye dua etti. O zaman ihtiyar yolcu kılığında gelen Ölüm Meleği Azrail ulu peygamberin tatlıca canını aldı ve gözlerden kayboldu.
Yüce Allah, Hz. İbrahim’e büyük kitaplardan birisini yollamamıştı. Ona sadece on sayfalık buyruk göndermişti… Hepsi de hikmet dolu sözlerdi. Veya hikâyelerdi. İşte bunlardan bir örnek:
— «Ey insanlara musallat olan ve kendisini büyük sanarak gururlanan hakan! Ben seni, dünya servetini birbiri üstüne yığmak için mi hakan yaptım! Hayır, seni ancak mazlumun dilek ve duasını bana duyurmak, yâni zulmü ortadan kaldır
mak için gönderdim. Çünkü mazlum, kâfir bile olsa, onun dilek ve duasını ben geri döndürmüyorum.»
Bu on sayfaya giren meselelerden birisi de şudur:
— «Akıl sahibi olup da hevesi ve isteklerine yenilmemiş bir kimsenin hayatında, ayrı ayrı saatler bulunmalıdır. Bu saatlerden bir kısmı Allah’ına yalvarış saati, bir kısmı da Allah’ın yarattığı varlıkları düşünme saatidir. Bundan başka da bir kısım saatler kendisinin bundan önce yaptığı ve bundan sonra yapacağı işler konusunda nefsini sorguya çekme ve ayrıca yiyecek ve içeceğini helâl olarak elde etme saatleridir.»
Yine Hazret-i İbrahim’in on sayfalık kitabında şu meseleler ün salmıştır:
— «Aklı başında olan kimse ancak üç şey için bir yerden başka bir yere göç etmelidir. Bunlardan birisi, Ahirete göçtür. Öteki de dünyada geçinmesine yarayan şeyleri elde etmek dileğiyle bir yere göç. Üçüncüsü de, yasak olmayan şeylerden tatmak niyetiyle göçtür.»
«Aklı başında olan kimse, zamanını iyice bilmeli. Haline ve işine düşkünlük göstermeli, dilini de korumalıdır.»
«Sözü, işten sayanın sözü az olur. Böyle bir kimse ancak kendisine faydalı olan şeyleri konuşup durur!»
Hazret-i İsmail, babasının ölümünde 89 yaşındaydı. İshak ise 55 yaşında idi. Onun mübarek cenazesini iki kardeş birlikte kaldırdılar. Memre karşısındaki Mekpelâ mağarasına gömdüler. —Ki, bu mağarayı Hz. İbrahim sağlığında parayla satın almıştı. Orada çok sevgili kansı Sâre de tam 48 yıldır gömülü bulunuyordu.
Hazret-i İbrahim İsrail oğullarına şu vasiyette bulunmuştur:
«Ey İsrail oğulları! Size ihsan ettiğim nimetimi, sizi milletlere üstün ettiğimi hatırlayın.» (Bakara sûresi, âyet: 122)
«Ey İsrail oğulları! Öyle bir günden sakının ki hiç bir kimse. bir kimse için birşey ödeyemez. Hiç bir kimseden fidye-i necat (kurtuluş) parası kabul edilemez. Hiç bir şefaat fayda vermez. Ve onlara hiç bir suretle imdadda bulunulmaz.» (Bahara sûresi, âyet: 123)
Hz. İbrahim tam 175 yıl, Allah’ın birliği mücadelesini yapmıştır. Allah da ona mükâfatını hayatta vermiştir.
Allahü Teâlâ Kur’ân’ında şöyle buyurmuştur:
«İbrahim’in Allah’ı, onu, birkaç kelime ile denedi, İbrahim de onları hakkı ile yerine getirdiğinden ona: «Seni insanlara imam (önder) yapacağım» buyurdu. İbrahim: «Zürriyetimi de (önder) yap dedi. Allah: «Zalimler ahdıma nail olamaz.» buyurdu.» (Bakara sûresi, âyet: 124)
Bu âyette Hazret-i İbrahim’in gerek İsmail’den, gerek İshak’tan olan zürriyeti mübarek sayılması gerçeği anlaşılmıştır.
Nitekim Hazret-i İbrahim’in alnındaki Resul Nuru, onun alnından karısı Hâcerin alnına geçmişti. Bu nuru görünce kısır Sârâ, Hâceri kıskanmış ve ona işkenceye başlamıştı. İsmail doğuncaya kadar genç cariyenin alnında kalmıştı nur, İsmail dünyaya geldiğinde İsmail’e geçmişti. İsmail’den de oğlu Kaydara geçti ve Hazret-i Muhammed’e kadar geldi.