Hz. Âdem İle Havva’nın Günahı Yasak Ağaç

By | 2 Mart 2015

hz-adem-ile-havvanin-gunahi-yasak-agacYüce Mevlâ sonra onlara bir ağaç gösterdi:

— Sakın şu ağaca yaklaşmayın! Sonra nefsinize zulmedenlerden olursunuz! diye buyurdu. Yüce Kürün bu buyruğu şöyle açıklar:
«Biz (Adem’e) demiştik ki: “Ey Adem! Sen ve eşin, Cennet’te oturun. Orada dilediğinizden bol bol yiyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın. Yaklaşırsanız (nefsinize) zulmetmişlerden olursunuz!”» (Bakara sûresi, âyet: 35)

Yüce Mevlâ, neden bu ağaca yaklaşmamalarını onlara buyurmuştu. Çünkü ağaç kötülük ağacı idi.
Adem:

— Ey Yüce Rabbim! Başka her ağacın yemişini yiyebilir miyiz? diye sordu.
— Yalnız şu ağaçtan başka her ağacın yemişinden yiyebilirsiniz! diye buyurdu.
Rabbil Alemin bu yasağıyla yarattığı ilk insanı ilk denemeye çekiyordu. Acaba nefislerine, isteklerine dizgin vurabilecekler miydi? İradeleri kuvvetli miydi?

Adem’le Havva kol kola koştular. Yasak ağaçtan başka bütün ağaçların yemişlerinden yediler. Bitkilerin renk renk çiçeklerini kokladılar. Irmakların şırıl şırıl akan buzlu sularından, Kevser şerbetlerinden içtiler.

Melekler, Adem’e, Yüce Rabbim emri gereğince daima secde ediyorlardı.
Fakat Cinnilerden olan İblis kendilerini çok beğenen, kurumlu edalı birisi idi. O da Cennet’e hile ile ve gizlice girmişti. Yüce Allah’ın kendisini en üstün yarattığına inanmıştı. Adem’e secde eden meleklere döndü:

— Kaç zamandır bu insana secde ediyorsunuz! Bak ben onu kendimden üstün görüyor muyum? Adem kim? O balçıktan yaratılmış biri! Ya ben? Ben ateşten yaratıldım. Ateş, topraktan daha üstün değerdedir ve daha şerefli, ünlüdür! dedi.

Yüce Mevlâ İblisin Hazret-i Adem’e secde etmediğini, Adem’i dünyada ilk yarattığı günden beri görüyordu.
— Ben hepinize sormuş, “Adem’e secde edeceksiniz” demiştim. Sen niçin ona hâlâ secde etmiyorsun?

îblis ilk cevabında İsrar etti:
— “Ey Allahım! Ben ondan daha hayırlıyım. Aramızda şeref ayırımı da var. Sen beni en değerli varlık olan Ateşten yarattın. Dünyayı ateşle ısıtıyorsun. Sular ateşle gök yüzüne çıkıyor, yerde otlar, çiçekler, ağaçlar ateşin sıcaklığı ile büyüyor, hayat buluyor. Onu ise çamurdan yarattın. Çamur da ateşle, hayatlanır” diye cevap verdi.

Yüce Allah İblisin bu sözlerine kızdı.

— Çekil karşımdan Şeytan! dedi. Hem Cennet’imde olasın, nimetlerimden faydalanasın, hem de kibirlen! Uzak dur! Böyle şey olamaz!
Âyet-i kerimede şöyle buyurulmuştur:

«Allah, hemen in oradan (çık Cennet’ten) diyordu. Senin orada Cennet’te kibir takınman gerekmez. Hemen çık git, çünkü sen alçak olanlardansın.

Şeytan:

— Ya Rabbi, dedi bana Kıyamete dek mühlet ver.» (Araf sûresi, âyet: 13-14)
Hak Teâlâ da Şeytan’a Kıyamete kadar Cennet’te kalmasına izin verdi. Ama Şeytan Yüce Allah’ın bu lutfuna karşı itaatli olmayı kendisine borç bilmedi. Kötülükler düşünmeye başladı ve Hak Teâlâ’ya isyancı oldu:

— Öyle ise, mademki ben azgın bir kişi sayılıyorum, ben de buna karşı çıkıyorum. Ant içiyorum ki onları doğru yollardan saptırmak için onlara pusu kuracağım! dedi. Şeytan Yüce Allah’a isyanını şöyle belirtti:

«Sonra da onlara önlerinden ve arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım. Sen de onların çoğunu sana şükredici bulmayacaksın!» (Araf sûresi, âyet: 17)

Allah-ü Teâlâ şeytanın bu isyanına ceza vermek için ona şu hükmünü bildirdi:
«Çık buradan. Hem de lanetlenmiş ve Rahmetimden kovulmuş, tardedilmiş olarak çık! Ve onlardan sana kim uyarsa (Tamu’yu) Cehennem’i bütün onlar ile dolduracağım.» (Araf sûresi, âyet: 18)

Yüce Allah, Şeytan’a, Cennet’ten kovduğu kararını bildirince Âdem (A.S.)’a da şu müjdeyi verdi:
«Ey Âdem! Sen helâlin eşinle birlikte Cennet’e yerleş!. İkiniz de, istediğiniz, dilediğiniz nimetlerden yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın ki sonra siz zâlimlerden olursunuz.» (Araf sûresi, âyet: 19)

Şeytan, Âdem ve Havva’ya verilen bu izni işitince: — Ey Rabbim, dedi. Sen bugün beni mademki şu Âdem’in yüzünden Cennet/inden kovuyorsun. Ben ona, onun çoluk ve çocuğuna elimden geleni ardıma bırakmıyacağım. Onlara elimden gelen acılan vereceğim. Onlara kötü şeyler öğreteceğim, onları aldatacağım. Yapılmayacak kötü işleri onlara bildireceğim ve yaptıracağım! dedi.

Yüce Allah:

— Ey Şeytan! Ben o Âdem’e ve onun evladlarma akıl vermek gibi bir iyilikte bulundum. Akıl denilen serveti onlara verdim. Onlar bu akıl ile yapacakları işin iyi mi, kötü mü olduğunu ayırırlar. Haklıyı, haksızı farkederler. Onlar bu nimeti iyi kullanmazlarsa cezası onlarındır. Ey Şeytan, sen de şunu bil ki, aklı yüce, iyi ahlâklı insan kullarımı sen hiç bir zaman bildikleri bir yoldan saptıramıyacaksın. Ahlâk yolunda doğru gider, akıllı işler yaparlarsa sen onları o doğru yoldan nasıl kandırabilir, sapa yollara saptırabilirsin? diye buyurdu.
Şeytan Cennet’ten kovulmuştu. Kendi kendisine:

— Buradan ayrılmadan önce Âdem’i kandırayım. İşte eşi Havva ile tatlı tatlı konuşmalar yapıyorlar. Kevser ırmağının sularından içiyorlar. En güzel ağaçların en güzel yemişlerinden yiyorlar. Ama şu yasak ağaca yaklaştıkları yok. Ben şimdi onlara fenalığımı yapacağım. Onlara o yasak ağacın meyvelerinden yedirteceğim. Cennet’ten ben değil onlar uzaklaşacaklardır! dedi.

Âdem’le Havva billur sular akan bir ırmağın kıyısında oturmuşlardı. Şeytan yavaş yavaş onların yanma yaklaştı. Âdem’in yanma sokuldu.
— Ey Âdem! dedi. Sen Cennet’ten hiç çıkmadan sonsuzluğa kadar kalmak ister misin? Allah’ın size bu ağacı yasak etmesi, ikinizin de Melek veya ebedî ömre sahip olanlardan olmamanız içindir. Ben sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim.

Âdem sustu. Şeytan sözlerine yine devam etti:

— Bu hiç kararmayacak bahta, bu hiç sönmeyecek saadete kılavuzluk edeyim mi sana? dedi.
Âdem, yanındaki Şeytana doğru, başını döndürdü:
— Bu sözlerinizle ne demek istiyorsun? diye sordu.

Şeytan kıs kıs güldü:
— Seni sonsuzluğa kadar açık talihe kavuşturacak olan, zeval bulmayan dostu sağlayacak olan işte bu ağaçtır! dedi. Ve Yüce Allah’ın Adem’e yaklaşmamalarını emrettiği yasak ağacı gösterdi.

«Ve yemin ederek: Hiç şüphe yok ki ben iyiliğinizi dileyenlerdenim! dedi.» (Araf sûresi, âyet: 21)
Âdem Allah’ın buyruğuna nasıl karşı koyabilirdi? Şeytanın sözlerini dinlemedi. Yasak ağaca bakmadı bile.
Havva’yı kaldırarak o yerden uzaklaşıp gittiler.

Şeytan, onların avret yerlerinin birbirine gözükmesini istiyordu. Fakat şimdi bir şey elde edemediğini görünce ne yapacağını düşündü. Onların ardından baktı. Sonra hızla onlara yetişti:

— Bana inanınız! dedi. Yüce Allah adına yemin ederim ki, ben size öğüt vericilerdenim. Bu ağacın yemişinden yiyiniz, sonsuz saadete eriniz.
Şeytan Allah adına yemin edince bir anda Âdem’in düşüncesini çelmişti. Âdem Havva’ya:

— Bir kimse Allah’ın adını yalan yere ağzına alamaz, her halde bunun bir bildiği, bir doğruluğu var! Bizi iyiliğe kılavuzluyor olacak, dedi.
Havva da bu düşünceye kandı. Geriye döndüler. Yüce Mevlâ’nın:
— Bu ağacın meyvesinden yemeyiniz! dediği yasak dallara yaklaştılar:

Kuran-ı Kerim, insanın bu ilk günâhının nasıl işlendiğini Tâhâ sûresinde şöyle buyuruyor:
«Biz, Âdem’e, bundan önce “bu ağaçtan yeme” diye verdiğimiz buyruğu unuttu. Biz onda bir sabır, sebat bulamadık. Bir zaman Meleklere: “Âdem’e saygı göstermek için secde edin!” dediğimizde hepsi, ona (Âdem’e) secde ettiler. Ama o İblis secdeden kaçınmıştı. (Tâhâ sûresi, âyet: 115-116)

«Biz de Âdem’e şöyle demiştik: Gerçektir ki bu (İblis) sana ve eşine düşmandır. Sakın sizi “Cennet’ten” çıkartmasın. Sonra zahmet çekersiniz. Çünkü senin acıkmamaklığın ve çıplak kalmaman Cennet’tedir.» (Tâhâ sûresi, âyet: 117-118)
«Ve ey Âdem, sen orada susamazsın, güneşte yanmazsın.

En sonra, Adem’e vesvese verdi. Ona dedi ki: Ey Adem! Seni, Cennet’te süresiz ömür sağlayan ağaca, hem de sonu gelmeyecek mutluluğa yol göstereyim mi?» (Tâhâ sûresi, âyet: 119 – 120)

Havva ağaca elini uzattı, bir dalı tuttu, bir yuvarlak yemiş kopardı. Ondan bir parça ısırdı, sonra onu Âdem’e uzattı. O da ısırdı, yedi. Yemiş, dişlerinin arasından henüz boğazlarına gitmişti ki, akılları başlarına geldi.
Biribirlerinin ayıp yerlerine baktılar.

Adem Havva’ya baktı. Onu bambaşka gözlerle gördü. Kendisinde kötü temayüller, duygular belirdi. Havva. Âdem’e baktı. O da onu bambaşka gözlerle gördü. O, bunun kadınlığından; bu, onun erkekliğinden utandı.. Hemen ikisi de utandıkları yerleri kapatmak için Cennet’in geniş yapraklarına el attılar. Birer yaprak kopardılar. Bu gepgeniş yaprak ile görüp de utanç duydukları yeri kapattılar. 09 Yasak ağacın meyvesinden yedikleri için Yüce Allah’dan daha çok utandılar. Günahlarını göstermemek için nereye kaçabilirlerdi? Şaşırıp kaldılar. Fakat kendilerini yaratan Yüce Allah onların her hareketini görüyordu. (Yapmayın!..) dediğini işte yapmışlardı.
Kuran-ı Kerîm onların bu halleri için şöyle buyurdu:

«Hatta o (Şeytan) hile ve gururla onları (Âdem’le Havva’yı) yüce mertebelerinden düşürdü. O ağaçtan yemeğe başlayıp tadına varınca onların başlarına günah erişti. Üstlerinden giysileri düştü, çıplak kaldılar. Avret yerleri açıldı, ikisi de utandılar. Sonra ikisi de Cennet’in incir yaprağından biraz aldılar. Biribirine yapıştırarak ondan ikisi de örtü edindiler. Rabb-i Teâlâ ikisine de buyurdu ki: Ben sizi bu ağaçtan (yemiş) yemenizden yasaklamadım mı? Şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylemedim mi?» (Araf sûresi, âyet: 22)
Peygamberimiz (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

— Âdem (A.S.) uzun boylu, çok saçlıydı. O, bu kusuru işleyince avret yeri açıldı. O halden utandı. Kaçmağa yöneldi. Giderken Cennet ağaçlarından birine saçı dolandı. O zaman Yüce Rab’den:
— Yâ Âdem! Benden mi kaçıyorsun? diye bir nida geldi. Âdem (A.S.) de:
— Ya Rab, hata etmişim, utancımdan kaçıyorum! dedi.
Muhammed bin Kays der ki:

— Yüce Rab, Âdem (A.S.)’a şöyle sordu:
— Ben seni Cennet ağacının yenilmesinden yasaklamışken niçin bana isyan ettin?
Adem (A.S.) da şu cevabı verdi:
— Ya Rab! Bana onu HAVVA yedirdi.

Havva da:
— Ya Rab, bana onu yılan yedirdi! dedi. Yılan da söze karıştı:
— Ya Rab, bana onu Şeytan yedirdi! dedi. Allah-ü Teâlâ da:
— Ya Havva! diye buyurdu. Mademki sen o ağacın kanını akıttın, senin de her ay kanın aksın!
Sonra yılana da:

— Ey yılan! dedi. Senin de ayaklarını kestim. Bundan sonra yüzükoyun yol alacak, yerde sürüne sürüne gideceksin. Âdem oğullarından da birisi sana rastlarsa hemen seni öldürsün!.

Evet, Adem ve eşi Havva, “yasak ağacın yemişinden yemeyin!” dendiği halde o meyveden yemişlerdi.
Âdem, hâlâ kaçıyordu. Kendisini göstermiyecek bir bucak arıyordu.
Allah ona şöyle seslendi:

— Ey Adem! Neden kaçıyorsun? Benden gizlenmek mi istiyorsun?
Âdem:
— Hayır, hayır Yüce Rabbim! diye yalvardı. Ben senden hangi bucağa kaçabilirim? Senden utanç duyuyorum. Yüzüm kızarıyor. Ne yapacağımı, ne edeceğimi bilemiyorum ben.

Havva ana da genç yüzünü kapamıştı. O da utanıyordu. Yüce Mevlâ’nın yine azarlaması duyuldu:
— Ey Âdem! Ben sana ve eşine o ağaçtan yemiş yemeği yasaklamamış mıydım? Siz o ağaçtan yemiş yemeyecektiniz? Niçin yediniz? Buyruğumu dinlemediniz? Bu suçu işlediniz? Şeytan size apaşikâr bir düşmandır.

Âdem ile Havva:
— Ey Yüce Mevlâm! Biz bu haris şeytana uyduk. Sen bağışlayıcısın! Acıyıcısın!.. Yaratıklarını esirgersin! Bizi de bağışla! Bize de acı! Bizi de esirge! dediler.

Yüce Allah:
— Ben size emretmiştim. Benim buyruğumdan neden dışarı çıktınız? dedi.
Âdem ile Havva:

«Ya Rab, dediler, biz kendimize zulmettik. Eğer sen bize acımaz, bizi bağışlamaz, Rahmet kılmazsan biz ziyan edicilerden oluruz.» (Araf sûresi, âyet: 23)

Hazret-i Âdem de Hazret-i Havva da ne acı bir felaketin içine düştüklerini anlamışlardı. Şimfli yalnız yüce Rablerinin kendilerine merhamet etmesini, acımasını diliyorlardı.

Yerin ve göğün yaratıcısı Yüce Rab, akıl ve düşünce verdiği Âdem’e:
— Ey Âdem! Sana Cennet’i ihsan ettim. Orada ne istersen sana verdim. Size verdiğim bu kadar saadet, bu kadar nimet yetişmedi mi de o yasak ağacın meyvesinden yedin? diye sordu.

Âdem:
— Yüce şanına ant içerim ki ey Rabbim, birisi bana geldi. Ulu namını, yüce adını diline aldı. Bizi kılavuzladı. Ben onun yalan yere senin yüce ve şanlı adını ağzına alırken söylediklerine nasıl inanmayabilirim? diyebildi.
Yüce Yaratan Âdem’e:

— Ey Âdem! dedi, suçun büyüktür. Sen artık bu Cennet ilinde kalamazsın. Seni, balçıktan yarattığım dünyaya ineceksin yine! Orada belki sıkıntılar çekeceksin! Güçlükler içinde kalacaksın! Ama bundan sonra yeryüzünde bir vakte kadar kendi hayatınızı kendiniz kazanacaksınız!
Âdem: .

— Ey Yüce Mevlâm! Senin bağışlama lütfuna sığınırız biz! Bizim suçumuzu hoş gör! diye yakardı.
O zaman Yüce Mevlâ Âdem’e, eşi Havva’ya ve onları kandıran, yasak ağaçtan yemiş yediren, onlara insan olduklarını hatırlatan Şeytana (üçüne birden):

«Cennet’ten yere inin. Kiminiz kiminize düşman olarak (Yere ulaşın.) Orada, sizin için yeryüzünde karar tutacak bölgeler vardır. Eceliniz gelinceye kadar orada kalacaksınız!» (Araf sûresi, âyet: 24) diye buyurdu.
Cenâb-ı Hak insanların dünyadaki kaderlerini de, orada nasıl yapacaklarını, ecelleri gelince ne olacaklarını da onlara şu âyet-i şerife ile bildirdi:

«Yeryüzünde yaşarsınız, yeryüzünde ölürsünüz, ve orada gömülürsünüz, ve oradan çıkarılırsınız.» (Araf sûresi, âyet: 25)
Evet, Cenab-ı Hak Adem ve Havva’ya:

— Kiminiz kiminize düşman olarak yeryüzüne inin! diye ferman buyuruyordu. Ve şu emri veriyordu:
— Ölümünüzde yerin toprağına gömülün. Kıyamet Günün’de oradan dirilir, hesabınız görülmek üzere oradan çıkarılırsınız! Şimdi gidin. Dünya yüzünde birleşin, kendi rızkınızı kendi emeğinizle elde edin, geçinin!

Adem, bu sözleri duyunca çok üzüntü duydu. Demek ki, Yüce Yaratan onlara çok öfkelenmişti. Onları Cennet’ten kovuyordu. Yüreği burkuldu. Âdem ağladı. Havva ağladı. İkisi de kanlı gözyaşları döktüler.

— Ulu Mevlâmız, Yüce Allah’ımız! dediler. Yaptığımız işe çok pişman olduk. Esirge bizi. Bize merhamet et!
— Âlemlerin Rabbi de:

— Tevbe et Âdem dedi. Suçunun bağışlanmasını dile benden. Adem yine:
— Tevbe ediyorum ey Yüce Rabbim! diye yalvardı. Suçumuzun bağışlanmasını diliyoruz senden! Bizi bağışla!
Yüce Allah Âdem’in bu tevbesini kabul etti. Çünkü Allah tevbeleri kabul edici ve esirgeyicidir. Acıyan O’dur, mükâfatlandıran O’dur.