En Hayırlı Nikah Hangisidir?

By | 3 Şubat 2015

en-hayirli-nikah-hangisidir“Her yiğidin gönlünde bir aslan yatar” hesabı, herkesin hayalinde yaşattığı bir gelin veya damat adayı vardır. Onu buluncaya kadar arıyor, araştırıyor. Ama nedense “hayatın gerçekleri” göz ardı ediliyor. “Makul” olanı, “takdir” edileni değil de, arzular öne çıkıyor. Böylece bir yerde kendi elimizle “nikâh yolunu” kapama ve evliliği zorlaştırma gibi bir yola girmiş oluyoruz.

Bediüzzaman, bundan tam altmış yıl önce büyük bir tehlikeye dikkat çekiyordu. O da “Nikâh yolunu kapayıp, fuhuşhâne yolunu genişletme” tehlikesi…

Bu düşüncenin fikriyatını “Zındıka dalaleti”, şimdiki adıyla dinî değerleri ve manevî dinamikleri yok etmeye çalışan, ahlâksızlığı ve hayasızlığı hâkim kılmaya yönelen inançsız kesim yapıyor.

Bu kesim, Islâma karşı açmış olduğu savaşta, “azgınlaşmış nefsin planı ve şeytanın kumandası” doğrultusunda hareket ederek açık saçıklığı yaygınlaştırıyor.

Nikâha açılan kapıları kapalı tutarak “çokların nefislerini birden esir edip, kalp ve ruhlarını kebâirle (büyük günahlarla) yaralıyorlar. Belki o kalplerden bir kısmını öldürüyorlar.”

Haya ve iffet mefhumundan uzak kalmış, kadınlık mefhumunu ayaklar altında çiğnenmesine sebep olan bazı iffetsiz kadınlar, bedenlerini sergiledikleri ve gençleri sefahatin bataklığına çektikleri için â- hiretteki cezalarının yanında “dünyada emniyet ve sadakati kaybettiği için hilkaten (yaratılışı gereği) çok istediği ve fıtraten çok muhtaç olduğu münasip kocayı daha bulamaz, bulsa da başına belâ bulur.”

Bunun sonucu olarak hadiste ifade edildiği gibi, “âhirzamanda bazı yerlerde nikaha rağbetsizlik ve riayetsizlik yüzünden kırk kadına

bir erkek nezaret edecek (düşecek) derecede ehemmiyetsiz, sahipsiz bir surete girecek.”

Zamanımızda nikâhla alay edip küçümseyen ve evliliğin önem-sizliğini vurgulayarak, halkın gözünün içine baka baka “nikahsız beraberliği” savunan ve böyle bir yaşantıyı teşvik eden vicdanen çökmüş bazı “şöhretlerdin bilinçli olarak yaptıkları bu tahribatın, günümüz gençliğini nerelere sürüklediğini anlamak hiç de zor olmayacaktır.

Bu zihniyet mensuplarının maksat ve hedefi, Üstadın ifadesiyle “İnsanın, hususan Müslümanın tahassungâhı (sığmağı) ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatı”nı zehirlemektir.

Oysa İslâmın insanlığı sunduğu en önemli nimetlerden birisi de “nikah” kurumu, evlilik müessesedir. İslâm öncesi Arap toplumunda başta kadınlar olmak üzere, aile hayatı çok büyük yara almış, ağır bir yıkıma uğramış, neredeyse yok olmaya yüz tutmuştu.

Bunun için özellikle Medine döneminde, Kur’ân bu hususa müminlerin dikkatini çeker ve “emir kipinde” şu hakikati dile getirir:

“Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfü ile onları zenginleştirir. Allah, lütfü geniş olan ve her şeyi bilendir.

Müslümanlar, asırlar boyu bu emri yerine getirmişler, nikahı ciddiye almışlar, gençler evlilik çağına basar basmaz onları evlendirmişlerdir.
Herkes kendi durumu, konumu, seviyesi ve çevresini dikkate alarak oğlunu veya kızını bir yuva sahibi yapmıştır. İmkanları varsa, im-kanlarını kullanmışlar, yoksa borç harç ederek gençlerin bekâr kalmaması için ellerinden gelen gayreti geri bırakmamışlardır. Onlara aracı olmuşlar, bunu da bir ibadet bilinci içinde yapmışlardır.
Şu hadis-i şerif onlar için bir rehber niteliğindeydi:

“Evlenme işi için, iki kişi arasında aracılık yapmak, en faziletli aracılıklardandır.”

Son otuz-kırk seneye kadar bu âdet ve hizmetler aksamadan, aksa-tılmadan uygulanmış, yaşamıştır.
Fakat gün geçtikçe bazı bölgelerimizde aşırı miktardaki başlık parası talebi, şehirlerde ve büyük yerleşim merkezlerinde hayat şartlarının ağırlaşması, ev kiralarının yükselmesi, bir eve lazım olan ev eşyalarının sayıca üstesinden gelinemeyecek biçimde artması, kız tarafının aşırıya kaçacak biçimde ziynet eşyası istemesi, evliliği iyice zorlaştırmıştır.

Meselenin en acı tarafı ise, kız ve erkek tarafının, gelin ve damat adayında aradıkları şartların ve beklentilerin değişmiş olması, böylece mevcut ölçüler çığırından çıkmış olmasıdır.
“Zengin mi, evi, arabası var mı? Boyu posu yerinde mi? Güzel mi, yakışıklı mı? Annesi babasıyla birlikte mi yaşayacak? Üniversite mezunu mu?”

Daha bunun gibi birbiri peşi sıra dizilen sorular ve sorunlar yumağı, beklentiler ve talepler listesi, arzular, istekler ve öncelikler dizisi…

“Her yiğidin gönlünde bir aslan yatar” hesabı, herkesin hayalinde yaşattığı bir gelin veya damat adayı vardır. Onu buluncaya kadar arıyor, araştırıyor. Ama nedense “hayatın gerçekleri” göz ardı ediliyor. “Makul” olanı, “takdir” edileni değil de, arzular öne çıkıyor.

Bu da çoğu kere gerçekleşmiyor. Çünkü aradığını bulamıyor, istediği karşısına çıkmıyor. Aradan zaman geçiyor, bir de bakıyor ki, yaş ilerlemiş. Bu sefer de kendisinde varolan özellikler azaldığı için “kısmetimiz bağlanmış” diyerek teselli sözcüklerine sığınmaya çalışıyor.

Böylece bir yerde kendi elimizle “nikâh yolunu” kapama ve evliliği zorlaştırma gibi bir yola girmiş oluyoruz ki, bunun sorumluluk ve vebali taşınacak gibi değildir.

Bunun için şartlar ve hayatın getirdikleri ne olursa olsun, nikah kapısını devamlı açık tutmaya çalışmalı, kapamaya çalışanlara fırsat vermemelidir.