Çocuklarda Ahiret Günü Ve Ahirete İman

By | 9 Nisan 2015

cocuklarda-ahiret-gunu-ve-ahirete-iman   Âhiret, sözlükte “son, sonra olan ve son gün” anlamlarına gelir.
Terim olarak âhiret, İsrâfil’in (a.s.) Allah’ın emriyle, kıyametin kopması İçin sûra ilk defa üflemesiyle başlayacak olan ebedî hayâta denilir. İsrâfil (.i s.) sûra ikinci defa üfleyince insanlar diriltilip hesaba çekilecek, sonra ılllııyadaki îmân ve amellerine göre ceza ve mükâfat görecek, cennetlikler cennete, cehennemlikler cehenneme girecek ve orada kalacaklardır.

Âhirete îmân, îmân esaslarından olup genellikle Kur’an’da “el-yevmü’l-ahir’ (son gün) şeklinde, Allah’a îmânla yan yana zikredilmiştir. Bu da âhiret liuıncınm îmân esasları arasında çok önemli olduğunu göstermektedir. Allah’a ve O’nun birer yol gösterici olarak peygamberler gönderdiğine inanmak, insanların sorumlu olduğuna inanmayı da gerekli kılar. İnsandaki sorumluluk duygusu da kişiyi, yaptıklarının karşılığını göreceği âhiret hayatına inanmaya götürür.
Âhirete inanmayan kimse Kur’an âyetlerini inkâr ettiği için kâfir olur:

“…Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse o tam mânasıyla sapıtmıştır“ âyeti bunu açıkça belirtmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’in pek çok âyetinde dünya hayâtının geçici, âhiretin ise j ebedî olduğu, insanların dünyanın geçici zevklerine ve aldatmacalarına kan- I mamaları, daha hayırlı ve kalıcı olan âhiret mutluluğunu yakalamaları j gerektiği vurgulanmaktadır. Bununla birlikte Kur’an, dünya hayâtının da ihmal edilmemesi gerektiğini, çünkü âhiretin dünyada kazanılacağını, âhiret- te mutlu olmanın, dünyadaki yaşayışa bağlı bulunduğunu ifade etmektedir:
“Fakat siz (ey insanlar) âhiret daha hayırlı ve daha devamlı olduğu halde j dünya hayâtını tercih ediyorsunuz “,
“…Şüphesiz bu dünya hayâtı geçici bir eğlencedir. Ama âhiret, gerçekten kalınacak bir yurttur“
“Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) âhiret yurdunu da iste; ama dünyadan da nasibini unutma…”
Hz. Peygamber’in de âhiret ve halleri ile ilgili pek çok hadisi vardır. Özellikle kıyamet alâmetleri, kabir hayâtı, mahşer, hesap, mîzan, sırat, şeffaat, cennet ve cehennemle ilgili çok sayıda hadis bulunmaktadır.
Ahiret hayâtının mahiyeti ve âhiretteki durumlar, duyular ötesi ve gaybaj ait konular olduğu için, gözlem ve deneye dayanan pozitif bilimlerle ve akılla
açıklanamaz. Bu konuda tek bilgi kaynağı vahiydir. Kur’an’da ve sahih hadislerde ne haber verilmişse onunla yetinilir. Bunun ötesinde aklî bir yoruma gidilemez. Çünkü âhiretteki durumlar diinyadakine benzemez. Aralarında isim benzerliğinden başka bir benzerlik yoktur. Meselâ “İsrâfıl sûra üfürecek, insanların amelleri tartılacak, herkesin defteri ortaya çıkacak” denildiği zaman, hatıra dünyada bilinen bir alet, bir terazi, kâğıttan yapılmış bir defter gelmemelidir. Bunların gerçek şeklini ve iç yüzünü ancak Allah bilir. Onların varlığına inanılmak, mahiyetleri konusunda ise yorum yapılmamalıdır.
İslâm dini ve kutsal kitabı, âhiret inancına büyük önem vermiştir. Bu sebeple Kur’an’da, hem Mekkî hem de Medenî sûrelerde, 100’den fazla terim veya deyim kullanılarak, âhiret inancı pekiştirilmiştir. Kur’an’da âhiret gününden bahsetmeyen hemen hiçbir sûre yoktur. Kur’an, âhiret fikrini, insanın düşünce ve kalbine bazen apaçık delillerle, bazen da örnekler vermek suretiyle yerleştirmeyi amaçlamıştır. Âhiret hayâtından söz eden çok sayıdaki mânası apaçık âyetler ile sahih hadisler âhiretin varlığını ispat eden, bu konuda şüpheye asla yer vermeyen naklî delillerdir.
Sağlıklı düşünebilen insan; aklı, kendisinde bulunan adalet, sorumluluk, ebedîlik ve sonsuzluk duygusu ile, insanın başı boş ve amaçsız yaratılmadığı fikrinden hareketle, âhiret hayâtının varlığını tabii bir şekilde kabul rder. Çeşitli Kur’an âyetleri bu hususlara açıklık getirmektedir:
İnsandaki adalet duygusu, âhirete inanmayı zorunlu kılar. Biz, yüce Allah’ın mutlak ve sonsuz adaletine inanırız. Bilindiği gibi bu dünyada herkes işlediği suçun cezasını tam anlamıyla çekmemekte, birtakım haksızlıklar meydana gelmektedir. Âhirette ise durum böyle olmayacak, hiçbir şey gizli kalmayacak, hak yerini bulacak, Allah mutlak adaleti ile kötüleri ı rzalandıracak, iyileri de mükâfatlandıracaktır. Şu âyet iyilerle kötüleri bir iıılmanın İlâhî adalete uymayacağını ortaya koymaktadır:

“Yoksa kötülük işleyenler ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini, inanıp iyi ameller işleyen kimselerle bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar? Allah gökleri ve yeri yerli yerince yaratmıştır. Böylece herkes kazancına göre karşılık görür. Onlara haksızlık edilmez .” İyi ile kötünün, zalim ile mazlumun hesaplarının görüleceği o gün Kur’an’da “din günü, ceza ve mükâfat günü” diye nitelendirilmiş, bu terimin geçtiği Fâtiha sûresi beş vakit namazın her rekâtında okunarak, âhiret inancı ve adalet duygusu sürekli canlı tutulmuştur.

İnsandaki sorumluluk duygusu da âhirette inanmayı zorunlu kılar. Yüce Allah insanı, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, hayır ile şerri ayırt eden ve seçen bir varlık olarak yaratmış, bu seçiminden dolayı da sorumlu tutmuştur. İnsanın belli davranışlarından sorumlu olması, bu sorumluluğunun karşılığını göreceği bir hayâtı ve yurdu gerekli kılmaktadır.
Bir âyette şöyle buyurulur:
“Göğü, yeri ve ikisi arasındaki şeyleri biz boş yere yaratmadık. Bu, inkâr edenlerin zanmdır. Vay o inkâr edenlerin ateşteki haline! Yoksa biz, îmân edip de iyi işler yapanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Veya (Allah’tan) korkanları yoldan çıkanlar gibi mi sayacağız .”
İnsandaki sonsuzluk ve ebedîlik duygusu, âhirete inanmayı gerekli kılar. İnsanlık tarihi ile ilgili olarak, değişik alanlarda yapılan incelemeler, insanda bir ebedîlik ve sonsuzluk duygusunun varlığını göstermiştir. Vatanından ayrı kalmış fakat yurduna dönmek isteyen bir garip yolcu olduğu duygusu, insanda onu ebedî hayât inancına hazır tutan, yaratılıştan bir özelliktir. Bununla birlikte, dünya hayâtına aşırı tutkunlukları yüzünden, âhiret inancına karşı çıkan ve bütün varlık gayelerini geçici dünya yaşantısına hapseden insanlar da olagelmiştir. Kur’an “Hayât ancak bu dünyada yaşadığımızdır, ölürüz ve yaşarız. Bizi tüketip bitiren ancak ve ancak zamandır” diyenlerin, gerçek bir bilgiye dayanmadıklarını ifade ederek, inkârcıları ve âhireti yalanlayanları mahkûm etmiş, bu konudaki ölümsüz gerçeği şöyle hatırlatmıştır:
“De ki: Allah sizi diriltir, sonra öldürür. Sonra sizi şüphe götürmeyen kıyamet gününde bir araya toplar. Fakat insanların çoğu bilmezler. Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Kıyametin kopacağı gün var ya, işte o gün bâtıla sapanlar hüsrana uğrayacaklardır ”
İnsanın başı boş ve amaçsız yaratılmayışı da âhirete inanmayı gerektirir. Kur’an’da da ifade edildiği gibi insan boş yere ve amaçsız yaratılmamıştır. O, yaratılış gayesini gerçekleştirmek, yeryüzünde halife olmak, ancak kulluk etmek için yaratılmıştır. Öyleyse o bu görevleri yerine getirmekle yükümlüdür. Getirirse âhirette karşılığını da görecektir.
Bir âyette şöyle buyurulur:
“Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız? Mutlak hâkim ve hak olan Allah çok yücedir. O’ndan başka ilah yoktur. O, yüce Arş’ın sahibidir.”
Ölümle başlayıp yeniden dirilmeye kadar devam edecek hayâta kabir hayâtı denilir. Kabir hayâtı “berzah” diye de anılmıştır. Bir hadiste “Kabir, âhiret duraklarının ilkidir. Bir kimse eğer o duraktan kurtulursa sonraki durakları daha kolay geçer. Kurtulamazsa, sonrakileri geçmek daha zor olacak.” buyurularak ölümle âhiret hayâtının başladığı ifade edilmiştir.
Her insan ister ölerek toprağa gömülsün, ister boğularak denizde kalsın veya yanarak külü havaya karışsın, mutlaka kabir hayâtını geçirecek ve kıyamet günü diriltilecektir. Genellikle insanlar ölünce kabre konulduğundan bu gibi durumlarda da kabir hayâtı ifadesi kullanılmaktadır.
İnsan öldükten sonra kabre konulunca Münker ve Nekir adında iki melek kendisine gelerek “Rabb’in kimdir?”, “Peygamberin kimdir?” “Dinin nedir?” diye soracaklar, îmân ve güzel amel sahipleri bu sorulara doğru cevaplar verecekler ve kendilerine cennet kapıları açılarak cennet gösterilecektir. Kâfir ve münafıklar ise bu sorulara doğru cevap veremeyecek, onlara da cehennem kapıları açılacak ve cehennem gösterilecektir. Kâfirler ve münafıklar kabirde acı ve sıkıntı içinde azap görürlerken müminler nimetler içerisinde mutlu ve sıkıntısız bir hayât süreceklerdir. Kabir azabı ve nimeti ile ilgili olarak Kur’an’da ve sahih hadislerde çeşitli bilgiler bulunmaktadır.