Büyük Kardeşlerin Kıskançlığı

By | 10 Mart 2015

buyuk-kardeslerin-kiskancligiHazret-i Yakub’un Yusuf’la Bünyamin’i fazla sevmesi, büyük oğulların yüreğine kıskançlık korları atıyordu. Haset ateşiyle yanmaktaydılar.
— Neden babamız Yusuf’u bu kadar çok seviyor?
— Neden iki küçük kardeşimiz babamızın sevgisini bu kadar kendilerine çekiyorlar?
On kardeşten biri bir gün dedi ki:
«Yusuf’la kardeşi (Bünyamin) babaları yanında bizden daha çok seviliyor, biz ise daha çoğuz, daha güçlüyüz. Babamız apaçık yanılıyor.» (Yûsuf sûresi, âyet: 8)

Bir başka kardeşi de şöyle dedi:
«Yusuf’u öldürün! Yahut onu uzak bir yere sürün. Böylece babamızın sevgisi yalnızca sizin üzerinizde kalsın. Bundan sonra işiniz yola, yordama girer, salih bir kavim olursunuz.»

(Yûsuf sûresi, âyet: 9)
Yusuf u öldürmek mi? Bir kardeş nasıl öldürülebilirdi. İçlerinden Yahuda akıllı bir kardeşti. Öldürme işine aklı yatmadı, öldürme işine karşı koyarak dedi ki:

«Yusuf öldürülmesin. Bir kuyuya atınız. Bir kervan taifesi onu oradan çıkarır. Bir iş yapacaksanız böyle yapın.» (Yûsuf sûresi, âyet: 10)
Yahuda’nın düşündüğü şey, hem kardeşleri Yusuftan kurtulmuş olacaktı, hem de Yusuf ölümden kurtulacaktı.
Bu düşünce güzeldi ama öteki kardeşler Yusuf’un mutlaka öldürülmesini istiyorlardı.
On kardeş kafalarına kıskandıkları Yusuf’u öldürmek için bu düşünceyi koyduktan sonra fırsat gözlemeye başladılar. Hepsi de:
— Yusuf’u öldürmeliyiz. Babamıza da bir yalan uydururuz! diyorlardı.

Bir sabahtı. On kardeş yine sürülerini otlatmak üzere uykularından uyandılar.
Güneş henüz doğuyordu.

— Yine Şekem’e gidelim. Sürümüzü akşama kadar güdelim! dediler.
On kardeş, sürülerinin başlarına gittiler. Sonra Şekem otlağına doğru yol alacaklardı.
Babaları Yakub’un yanına geldiler. Ona şöyle dediler:
Ey bizim babamız! Sen bize Yusuf’u ne için emanet etmiyorsun. Biz ise onun için hayır dileyenleriz.» (Yûsuf sûresi, ¿yet: 11)
Sonra babalarına şu dilekte bulundular:

— Yarın, Yusuf’u bizimle birlikte yolla. O da gezsin, koşsun, oynasın. Sen bil ki biz onu gerçekten korur, muhafaza ederiz.
Hazret-i Yakub onlara:
— Çocuklar! dedi. Onu birlikte alıp gitmeniz beni merak içinde bırakır. Siz onu gözetmediğiniz bir dakikada bir kurt onu alır da yemesinden korkarım.
Çocuklar:
— Baba, biz böyle çok ve güçlü bir topluluğuz. Onu kurt kapıp da yerse yazıklar olsun bize! dediler.

Hz. Yakub:
— Peki, haydi siz gidin, o uyanınca ben ardınızdan gönderirim onu! dedi. Onlar da:
— Sağ ol baba! diyerek kıs kıs güldüler ve sürüleri gütmek üzere sürülerinin başına döndüler.
Yusuf da az sonra uykudan uyanmıştı. Hemen babasının yanına koştu. Hz. Yakub ona şefkatli gözlerle baktıktan sonra saçlarını okşayıp onu sevdi. Gözlerinden öptü.
— Yusuf! dedi.
— Ne var baba?..
— Sen de otlağa gitmek istemez misin?..
— İsterim babacığım.
— Kardeşlerin sürülerini Şekem’de otlatıyor değil mi?
— Evet babacığım.
— Haydi seni onların yanına göndereyim. Sen de koyunları biraz güt! Akşam bol bol süt alalım.
— Ben hazırım babacığım.
— Hem oraya git. Kardeşlerin sağ salim midir? Sürüler ne yapıyor? Güzel güzel otluyorlar mı? Eksikleri var mı? Tamam mıdırlar? Bak, gör. Bana da geri dönünce haber getir!
— Peki babacığım.

Az sonra babaları Hz. Yakub da yanlarına geldi.
— Gidiyor musunuz çocuklar? diye sordu.
— Gidiyoruz baba! dediler.
— Haydi güle güle gidin, sürüleri bol otlatın, memeleri akşam bol sütlü dönsünler.

Yusuf, büyük bir sevinç içinde babasının yanından ayrıldı. Uzun bir çoban değneği alarak bir şarkı tutturdu. Güneşin altında Şekem otlağına doğru yürümeye başladı.
Hz. Yakub, oğlunun arkasından ona bakıyor:

— Uğurlar olsun! diye el sallıyordu. Ah, zavallı baba ne bilirdi, bu son el sallayış, bu son selâmdır. On çocuğunun Yusufa yapacakları kötü işten haberi olsaydı onu otlağa gönderir miydi? Yine dizinin dibinde oturtur, babalık şefkatiyle onun saçlarını okşar, sevgili karısı Rahel’i düşünürdü.
Yusuf sahrada yol alıyordu.

Gözlerinin üstüne elini koydu. Sağa, sola bakındı. Kardeşlerini ve sürülerini aradı.Bulamıyordu onları.
Sağa koştu, sola koştu. Böyle başıboş dolaşırken karşısına bir adam çıkıp kendisine sordu:
— Ey genç! Ne arıyorsun buralarda?
Yusuf:
— Kardeşlerimi arıyorum! diye cevap verdi. Onları gördün mü? Sürülerini nerede otlatıyorlar? Lütfen bana haber verir misiniz?
Yabancı adam:

— Buradan geçmişlerdi! dedi. Yanımdan uzaklaşırken; «Dotan’a gidelim!» diye konuştuklarını duydum.
— Öyle ise ben de oraya gideyim!..

Yusuf, yabancı adama selâm vererek Dotan otlağına doğru ilerlemeye başladı.

Oraya yaklaşınca sürülerin melemelerini işitti. Sonra kardeşlerini koyunların ve sığırların başında gördü. Onlar da Yusuf’u görmüşlerdi. İçlerinden birisi:

— Yusuf geliyor, bakın! dedi.
Yusuf yalnız geliyordu. O halde, onu öldürmek için tam fırsattı bu geliş?
— Rüya sahibi görsün bakalım rüyasını! dediler. Ne biçim rüyaymış bu!..
Kardeşlerinden biri:

— Evet, tam fırsat! dedi. Şimdi geliniz, onu öldürelim. Sonra da kör kuyulardan birisine atalım. Babamıza da; «Yusuf’u yırtıcı bir hayvan yemiş» diyelim, kanlı gömleğini ona uzatalım. Bakalım sevgili oğlunun rüyaları ne olacak o zaman? dedi.
İçlerinden Ruben:
— Hani onu öldürmeyip kuyuya atacaktık ya? dedi.
Hepsi bu fikri kabul etti.
Sonra Yusuf a doğru koşuştular. Onu alıp yanlarına getirdiler. Ruben, bu düşüncesiyle Yusuf’u ölümden kurtarmayı ve belki de bir gün onu babalarına teslim etmeyi düşünmüştü.