Balık Hakkında Hadisler

By | 10 Kasım 2014

• İbn Hanbel ve îbn Mâce, İbn Ömerden -radıyallâhu anh- rivayet ederler:

Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Bize iki ölü ve iki kan helâl kılındı: Balık ve çekirge; karaciğer ve dalak…”

Açıklama:

Balık çeşitleri pek çoktur. En kalitelisi tadımı lezzetli, kokusu güzel, orta büyüklükte, ince kabuklu, eti ne katı ne de kuru olmayan, çakıllık üzerinden akan tatlı suda yaşayan, pisliklerle değil de bitkilerle beslenen balıklardır. Yaşaması için en uygun yer suyu kaliteli olan nehirlerdir.

Deniz balığı üstündür, güzeldir, hoştur. Taze balık soğuk ve rutubetli, hazmı zordur, pek çok balgam doğurur. Ancak deniz ve deniz gibi olan sularda yaşayan balıklar öyle değildir. Bunlar güzel bir karışım oluşturur. Bedeni geliştirir, meniyi arttırır, sıcak mizaçları ıslah eder.

Tuzlu balığın en kalitelisi, yakın zamanda tuzlanandır. O sıcak ve kuru özellik arz eder ve zaman geçtikçe de bu özellikleri artar. Mercan balığı (gümüş balığı) çok yapışkandır. Yahudiler onu yemezler. Taze iken yendiği zaman karnı yumuşatır. Tuzlanır, bekletilir ve yenirse akciğer borusunu arındırır, sesi güzelleştirir. Ezilip hariçten konulduğu zaman, cazibe kuvveti bulunması sebebiyle “selâ” tabir edilen döl eşi ve bedenin derinliklerinde kalan diğer artıkları çıkarır.

Tuzlanmış mercan (gümüş) balığının tuzunun suyuna, bağırsaklarında yara bulunan kimse, henüz başlangıç devresinde iken oturursa, içerdeki maddeleri vücudun dışına cezp edici özelliği dolayısıyla, uygun gelir. Hukne yapılması durumunda siyatiği iyileştirir.

Balığın en güzel yeri kuyruğuna doğru olan kısmıdır. Taze ve etli olanın eti ve yağı bedeni geliştirir.

Sahihayn’da Cabir b. Abdullah şöyle anlatır:

Câbir İbn Abdullah’tan rivayet edilmiştir: Allah Resulü -sallallâhu aleyhi vesellem- sahil tarafına bir birlik gönderdi. Başlarına da Ebû Ubeyde İbn Cerrâh’ı komutan tayin etti. Üç yüz kişilerdi ve ben de onların arasında bulunuyordum. Yola çıktık. Yolda bir süre ilerledikten sonra azığımız bitti. Bunun üzerine Ebû Ubeyde, orduda bulunan bütün azıkların getirilmesini emretti ve azıklar toplandı ve iki kap dolusu kuru hurma oldu. Ebû Ubeyde bize ondan azar azar veriyordu. Derken o da tükendi. Artık kişi başına sadece bir hurma almaya başlamıştık. Ben “bir hurma neye yeter ki” dedim. Hurmalar tamamen tükenince çok zorluk çektik. Bir süre sonra sahile vardık. Sahilde dağ gibi bir balina ile karşılaştık. Ordu o balinadan tam on sekiz gün yedi. Sonra Ebû Ubeyde’nin emri üzerine balinanın iki kemiği havaya dikildi, deve semerlendi ve kemiklerin altından geçti ve kemiklere değmedi.