Bahîlliğin İlâcı

By | 6 Ağustos 2014

feraceler

Bu Mücâhedenin Sırrı Ve Pir İle Müridin Bunda AyrılığıBahîlliğin İlâcı
Bil ki, bu ilâç ilim ve amel terkibidir.
İLİMLE İLÂCI, önce bahîlliğin sebebini bilmektir. Çünkü hangi hastalığın sebebi bilinirse, ona ilâç yapılabilir. Bahîlliğin sebebi, malsız, parasız kavuşamayacağı şehvet ve arzulan ve uzun yıllar yaşamak ümididir. Bahil olan ömründen bir gün veya bir yıldan fazla kalmadığını bilse, mal ve para vermesi ona kolay gelir. Ancak çocukları olur ve onların yaşamasını kendi yaşaması gibi tutarsa bahîlliği yine artar. Bunun için Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: «Çocuklar bahîllik, korkaklık ve cahilliktir» (t). Bir zaman olur ki, mal sevgisinden, kötü arzular doğar, yahut bu şiddetli mal hırsiyle mal ve para onun maşuku [ sevgilisi 1 olur. Çok defa olur ki, ömrünce yetecek kadar malı, parası, arazi ve bunlarla alâkalı âletleri, hayvanları olsa hanımına ve kıyamete kadar doğacak çocuklarına yetse, hasta olur da, ilâç almaz, zekât vermez. Toprak altında altın saklamak arzusu olur. Halbuki öleceğini ve bunları düşmanlarının alacağını bilir. Fakat bahîllik onu harcamaktan men’eder. Bu ise tedavisi çok zor olan büyük hastalıktır.
Şimdi sebebini anlayınca şehvet ve arzularını sevmek; onları terke sabretmek ve aza kanaat etmekle ve mal ve paraya bel bağlamamakla tedâvi olunabilir. Çok yaşama arzusunun ilâcı da, ölümü çok düşünmekle kendisi gibi olanlara bakıp, gafletle öldüklerini, hasret çektiklerini, mallarını sevmediklerinin bölüştüğünü düşünmekle olur. Çocuklarının fakir kalacağı korkusunun ilâcı ise, onları yaratanın rızıklannı onlara ayırdığını, onlara fakirliği takdir etmişse, bahîllikle zengin olamayacaklarını, o malı boşa harcayacaklarını, zenginlik dilemiş ise, bir başka yerden buna kavuşacaklarını bilmekle olur. Birçok zenginlerin babalarından hiç miras kalmadan zengin olduklarını, mirasa kavuşan birçoklarının bunları boşa harcadıklarını görmelidir. Oğlunun, Allahü Teâlâ’ya itaat ederse, Allah’ın ona kâfi geleceğini, itaat etmeyecekse, fakirliğin din ve dünyası için iyi olduğunu, bıraktığı malı günah olan işlerde harcayacağını bilmelidir.
Bundan başka, bahîlliğin kötülüğü ve cömertliğin iyiliği hakkında bildirilen âyet, hadîs ve haberleri düşünmeli; bahîlin yerinin, ibadeti çok olsa da ateşten başkası olmadığını, malı sebebiyle kendini Cehennemden ve Allahü Teâlâ’nın rızasına kavuşmamaktan koruyacak ne faydası olacağım düşünmelidir. Bir de bahîllerin hâllerinin kalblerinde nasıl ağırlık olduğunu, kimsenin onlan sevmediğini, bilâkis kötülediğini aklına getirmeli, kendisinin de insanların gözünde onlar gibi hasis, cimri, hakir olacağını bilmelidir. İlim ile olan ilâçlar bunlardır. Bunlan dikkatli düşünürse, hastalık tedavi götürmez hâl almış değil ise, ilâç fayda verecekse, mal ve parayı iyi yolda vermek arzusu harekete gelir. Böylece çarenin amelî tarafı başlar.
AMELÎ İLÂCI: Vakit geçirmeden hemen iyi yolda harcamaya, vermeye başlar. Ebû Hasanı Bûşenci helada iken, bir müridine seslenip, «Gömleğimi al ve fakire ver», dedi. «Dışarı çıkıncaya kadar niye sabretmediniz?» deyince, «Aklıma bunu yaptırmayacak başka bir düşünce geleceğinden korktum», dedi. Mal ve para vermekle bahîlliğin bir arada bulunması mümkün değildir. Nitekim âşık, aşkından vazgeçmedikçe sevgilisinden ayrılıp, uzak yolculuklara çıkmaz. Mal aşkının Isevgisinin! ilâcı da, maldan ayrılmak, uzaklaşmaktır. Denize atıp, sevgisinden kurtulmak, bahîllikle o malı saklamaktan iyidir. En güzel çarelerden biri de, iyilikle anılmasını çok istemektir. Ve kendi kendine «Ver de insanlar seni cömert bilsinler ve senin için iyi desinler», demelidir. Riyayı ve makam hırsını, mal ile para hırsına musallat edip, ondan kurtulunca, riyanın çaresine bakmalıdır. Nitekim çocukları süt emmekten keserken, onlara sevdiği bir şeyi verip, avuturlar, onunla meşgul olurken süt emmeyi unuturlar. Bu kötü ahlâklar ve huylar için iyi bir yoldur. Zira bir sıfatı diğerine musallat ediyor ve böylece birinin kuvvetini kırıyor. Bu, elbisedeki kanı, su ile değil, bevil (sidik! ile yıkayıp, kanı dağıtmaya, çıkarmaya uğraşıp, sonra da bevili su ile yıkamaya benzer. Bahîl liği riya ile gideren, necaseti necasetle yıkamış olur. Fakat riya devamlı olsa da yine fayda edilmiş olur.Bahillik ve iyi isimle anılmanın ikisi de insanlık ülkesinden ise de, insanlık ülkesinde külhan ve gülşen de vardır. Bahîllik, insanlık ülkesinin külhanı (ateş yeril, riya için cömertlik, insanlık ülkesinin gülşeni Igül bahçesi! dir. Riya için cömertlik haram değildir. Çünkü riya ibadette haramdır. Allahü Teâlâ için vermek ve bulundurmak, insanlık ülkesinin dışında olup, çok makbul ve övülmüştür. O hâlde bahil bir kimsenin filân riya ile veriyor, deyip itiraz etmesi yakışmaz. Çünkü riyâ ile vermek, riyâ olmadan bahîllikle saklamaktan iyidir. Nitekim gülşende bulunmak, külhanda bulunmaktan daha iyidir.Bahîlliğin ilâçları bu söylediklerimizdir. Huy edininceye kadar zorla vermeli ve bunu meslek hâline getirmelidir. Şeyhlerden bazıları müridlerin ilâcını, her birine ayn bir zâviye (oda! vermemekte, kalblerini buna bağlamamakta bulurlar, kalblerini zâviyeye bağ; ladıklannı görünce, başka bir zâviyeye gönderir ve onun zâviyesini başkasına verirdi. Bir müridin ayağında yeni bir ayakkabı görse ve kalbinin ona takıldığını bilse, başkasına vermesini söylerdi. Resûlul lah (sallâllahü aleyhi ve sellem) nalininin bağını yeni yapmıştı. Sonra namaz kılarken gözü ona takıldı. «Eskisini getirin, yenisini götürün», buyurdu. Böyle yaptığından anlaşıldı ki, kalbin maldan kesilmesinin, malı kendinden uzaklaştırmaktan başka çaresi yoktur. El maldan çekilmeyince, kalb de kurtulamaz. Bunun için kalbi ferah olan fakirlerdir. Yanında mal toplamaya başlayınca, mal toplamanın lezzetini bilir ve bahil olur. Olmayan şeyle, kalb de uğraşmaz. Bir padişaha birisi cevherlerle süslü dünyada eşi olmayan firûze bir bardak hediye etti. Hükemâdan biri orada idi: «Ey hakim, bunu nasıl görüyorsun?» dedi. «Musibet veya fakirlik olduğunu görüyorum. Bundan önce her ikisinden de emin idin. Kırılırsa musibettir. Çünkü eşi yoktur. Çalınırsa fakirliktir, elde edinceye kadar ona muhtaç olursun». O sırada tesadüfen elinden düşüp kırıldı. Padişah çok üzüldü ve hakime, «Haklısın», dedi.