Azrail (A.S.)’in Ölüm İzni İstemesi

By | 18 Mart 2015

azrail-a-s-in-olum-izni-istemesi     Ölüm Meleği Azrail (A.S.) odanın, kapısına gelip içeri girmesine izin verildikten sonra içeri girdi:
— Esselâmü Aleyke yâ eyyühennebi! dedi. Allahü Teâlâ sana selâm gönderdi. Bana da: Muhammed’in ruhunu O’nun izni olmadan alma! diye buyurdu. Mübarek izniniz olmadan ruhu şerifinizi almayacağım!..
Resulullah (S.A.V.) de:
— Ey Melekül Mevt! Ey ölüm Meleği! Ruhumu kabzetmeye acele etme! Kardeşim Cebrail (A.S.) gelsin! Acaba o şimdi nerededir! dedi. Azrail (A.S.) da:
— Dünyanın göğündeki meleklerin taziyesini kabul ediyor! diye cevap verdi. Ve tam bu sözleri söylerken ansızın Cebrâil (A.S.) geldi. Resulullah (S.A.V.) ona:
— Yâ Cebrail! Böyle bir demde beni yalnız bırakmaktasın, dedi ve üzüntüsünü bildirdi.

Başka bir rivayet de şudur:
Cebrail (A.S.) gelince Resulullah (S.A.V.) ona şöyle dedi:
— Ey Cebrail! Ömrüm sona ermektedir! Artık göç vaktidir! Bana müjde haberleri ver ki gönül hoşluğu ile emanetimi sahibine teslim edeyim.
Cebrail (A.S.) da ona şu cevâbı verdi:
— Göklerin kapısı açıldı. Melekler saf saf durdular. Türlü armağan ve hediyeleri o yolda saçmağa başladılar. Seni bekliyorlar!
Resulullah (S.A.V.):
— Allah’ıma hamdolsun ey Cebrail! Şimdi müjdeni bildir! dedi. Cebrail (A.S.) de şu müjdeyi bildirdi:
— Yâ Muhammedi Cehennem’in kapıları kapanmıştır. Cennet’in kapıları açıldı. İlâhi Rızayı elde eden kullara Ahirette vaad edilen Firdevs Bahçeleri ve Cennet-il Mevt (Cennet yurdu) süslendi. Mübarek ruhunun teşrifini, şeref vermesini, gelmesini bekliyorlar.
Resûlullah (S.A.V.) de ona şöyle buyurdu:
— Rabbimin nimetlerine hamdederim. Ama onlardan ben onları sormuyorum. Bana başka müjdeler ver!.
Cebrail (A.S.) da:
— Ey Allah’ın Peygamberi! dedi. Yer yarılınca Arasat Günü başını topraktan kaldıranların ilki sen olacaksın! Sonra şefaate el kaldırıp şefaati kabul edilenin de ilki Sen’sin.
Hazret-i Muhammed (S.A.V.):
— Hamdolsun sana Yarabbi! dedi. Yine Cebrail (A.S.)’a:
— Bundan da artığını, dahasını isterim! diye buyurdu. Cebrail (A.S.) da:
— Bunlardan başka ne müjde istiyorsun yâ Allah’ın Nebisi? diye sordu. O da:
— Ey Cebrail! dedi. Benim hüzün ve tasam, endişem gam’ım şudur: Kuran-ı Azîmüşşanı, benden sonra kim okuyacak! Kim namaz kılacak? Mübarek Ramazanda kim oruç tutacak? Beytullah! O Allah’ın evini kim tavaf edecek? Haccı kim yapacak? Ümmetime kim göz, kulak olacak? Onları kim gözetecek? Bütün gönül sıkıntım, yüreğimin tasası budur? Ümmetim içindir ki onlar zaiftirler. Güçleri, dayanıklıkları yoktur. Şefaatimle ömürlerinin sona ermesini umarlar. Sevgimin yolunda canlarını, başlarını feda ederler. Bana bunlardan haber ver. Ümmetimin işi neye varacaktır? Kıyamet günü onlara yapılacak muamele, iş, amel nedir?
O zaman Cebrail (A.S.) şu cevabı verdi.
— Ey Muhammedi Şana müjde olsun ki Cennet-i A’lâya senin ümmetin girmeyince tüm ümmetlere haramdır!.
Hazret-i Muhammed (S.A.V.) Efendimiz bu müjdeyi de Ümmeti için işitince mübarek dudaklarından şu sözler döküldü:
— Ey Azrail! Şimdi gel! Sana emredilen işi yerine getir!..

Bir başka rivayet de şudur:
— Vaktâ ki Resulullah (S.A.V.) Hazretleri ümmetinden sual edince, Cebrail (A.S.) yine Rabbil İzzet’e vardı. Ve:
— Yârabbi! dedi. Müjdelerini Resulün (S.A.V.)’e bildirdim. Henüz mübarek gönülleri teselli bulmadı. Bana öyle bir müjdeyi bildir ki o müjdeyle gönlü teselli bulsun!..
Hak Teâlâ da:
—Ey Cebrail! diye buyurdu. Var, Resûlüme şunu bildir ki ümmetinden bir kişi her ne türlü bir günah işlese, ölümünden bir yıl önce pişman olup tevbe eylese günahlarını yarlıgarım. Bütün ömrü boyunca işlediği günahlarını bağışlarım.
Cebrail (A.S.) yeniden gökten indi. Muhammed (S.A.V.)’e bu haberi bildirdi. Oda:
— Bir yıl, pek çoktur! İnsan gafildir. Şeytan ise gönüle girer. Daha çok müjdeler dilerim! dedi. Cebrail (A.S.) yine Hak Teâlâ katma çıkarak bunu bildirdi. Yine geri döndü ve Resulullah (S.A.V.)’e şöyle dedi:
— Hak Teâlâ buyurdu ki, bir ay önce tevbe edenin bütün günahlarını bağışlarım!..
Hazret-i Peygamber (S.A.V.) de:
— Bir ay da çoktur! diye buyurdu. Cebrail (A.S.) Allah’ın katına çıktı, geri geldi:
— Cenab-ı Hak buyuruyor ki dedi, ölümünden bir hafta, yedi gün önce Tevbe edeni yarlıgarım! diye buyuruyor.
Hazret-i Muhammed (S.A.V.) bunu da çok gördü. Cebrail (A.S.) Hak Teâlâ’ya bunu da arzedip geldi:
— Ölümünden birgün önce Tevbe eden mağfur olur; günahları bağışlanır! dedi. Resulullah (S.A.V.) ümmeti için bunu da çok gördü. Cebrail (A.S.) yüce Rabbe bunu da bildirip geldi:
— Ümmetinin, yâ Muhammed, ölümünden bir saat önce tevbe eden gufrana mazhar olur! dedi.
Hazret-i Muhammed (S.A.V.):
— Ey kardeşim Cebrail! dedi. Bir saat de çoktur.
O zaman Cebrail (A.S.) Cenâb-ı Rabbil İzzet’e vardı. Yine geri dönüp geldi ve dedi ki:
— Yâ Muhammed! Hak Teâlâ sana selâm ediyor. Ve şöyle buyuruyor:
— Yıl, ay, yedi gün ve bir gün, bir saat mademki çoktur. Habibime şu müjdeyi ver ki: Ben izzet ve celâlim hakkı için, bir kişi bütün ömrünü günahta geçirip ahir ömründe, son yaşamında pişman olur ve canı boğazına geldiği zaman dili ile tevbe etmeğe gücü yetişmeyip gönlünde nedamet duyarsa, gözü yaşlar, nemler içinde kalırsa, onu anadan doğmuş gibi edip bütün günahlarını bağışlarım! Eğer pişman olmazsa, yâ Muhammed, seni ona şefaatçi kılarım!.
Cebrail (A.S.) bu müjdeyi verince Resulullah (S.A.V.)’in mübarek gönlü hoş oldu, sevindi.
Tâcil Müzekkerîm’de de şu rivayet vardır:
— O zaman Hazret-i Muhammed (S.A.V.) dedi ki:
«Ey Cebrail! Allahü Teâlâ katında üç muradım vardır. Birisi odur ki, ümmetimin günahlarına beni şefaatçi eyleye. İkincisi: Ümmetimin dünyada ettikleri günahtan ötürü onlara azap etmeye. Üçüncüsü de, perşembe ve pazartesi günleri ümmetimin amellerini bana bildireler. Çünkü ben onlardan ayrılmama razı değilim.»
Hazret-i Muhammed ümmetinin amellerinin kendisine bildirilmesini neden istemişti. Kimileri şöyle der:
— Bu dilekteki hikmet şudur ki Hazret-i Muhammed (S.A.V.) şöyle demiştir:
— Eğer amelleri gökçek, güzelse Hak Teâlâ’nm kabul etmesi için dua ederim. Eğer amelleri bir günah işlemekse şefaat diler, amel defterinden silinmesine yakarırım.
Nitekim, Cebrail (A.S.) Rabb-i İzzetten bu üç dileğin İlâhî kabule mazhar olduğu haberini getirdi. O zaman Hazret-i (S.A.V.) bu üç dileğinin kabul edildiğini öğrenince:
— Şimdi yüreğim ferahladı! diye buyurdu.
Sonra da Cenab-ı Allah:
— Ey Habîbim! dedi. Ümmetine bu kadar sevgide bulunmayı ve şefkat göstermeyi mübarek kalbine kim yerleştirdi?.
Hazret-i Muhammed (S.A.V.) de:
— Yüce yaratanım, perverdigârım bana şöyle buyurmuştun:
— Yâ Muhammed! Senin ümmetine benim senden bir derece daha çok rahmetim vardır! Sen onları bana teslim eyle!..
Bundan ötürüdür ki, Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurmuştur:
— Allahü Teâlâ ümmetime halîfedir. Ben onları O’na ısmarladım.
Sonra, Muhammed (S.A.V.) yüzünü Allahü Teâlâ’ya yöneltip Azrail (A.S.)’a şöyle dedi:
— Ey Azrail! İleri gel! Emir edilen işi gör!
Bunu söyledikten sonra Azrail (A.S.) da O’nun mübarek ruhunu almağa başladı. Hazret-i Muhammed’in yüzünde ölüm dalgınlıkları, (Sekerat-i Mevt) halleri görülmeye başlandı. Mübarek benzi kimi kez kırmızılaştı, kimi kez sarardı. Mübarek alnı terledi. Yanına bir bardak su koydular. Mübarek elini bu suda ıslatıp yüzünü silerdi ve şöyle buyururdu:
«Allahümme a’ti alâ sekerati’l-mevti.»
Ayşe (Allah o kadından razı olsun) şöyle demiştir:
— Ben bugünden sonra rahatlıkla ölmeye kıskançlık duymadım. Çünkü o iyi birşey olsaydı Hazret-i Peygamber (S.A.V.)’e nasip olurdu!..

Naklolunmuştur ki Medine Mescidin’de itikâfaO) girmiş Ashab-ı Kiram (Allah onlardan razı olsun), bu ağlayış ve inleyişleri, bu feryad ve figanları işitince serseme döndüler, şaşırıp kaldılar. Kimisinin dili söyleyemez oldu, kimisinin aklı söyleneni anlayışı kalmadı. Bunlardan Affan oğlu Osman’ın (Allah ondan razı olsun) ne söz söylemeğe gücü kaldı, ne de aklı söylenen bir şeyi anlıyordu.

Yine denilmiştir ki:
— O demde Hazret-i Ömer’in aklı başından gitmişti.
— Allah’ın Resulü ölmedi! diye yeminler edip dururdu. Ama Musa (A.S) gibi bir baygınlığa uğradı. Ama yine iyileşecektir!..
Kimi münafıklar ona:
— Eğer Muhammed sağ olsaydı ayılması gerekti! dediler. O da bu sözleri duyunca eline bir kılıç aldı. Mescidin kapısına dikildi.
— Her kim Peygamber öldü! derse onu bu kılıçla ikiye biçerim! dedi. Bu sözden halka kuşku girdi. Hatta Amr kızı Esma koştu. Hazret-i Muhammed (S.A.V.)’in kürek kemiklerini eliyle yokladı. Arkasındaki nübüvvet mührünün kaybolduğunu gördü, feryada başladı.
— Hazret-i Muhammed (S.A.V.) âhiret’e göçtü! dedi. Bu sözler üzerine içine kuşku girenler, Hazret-i Muhammed (S.A.V.)’in âhiret yolunu tuttuğuna inandılar.

Yine naklolunmuştur ki o vakitte Hazret-i Ebû Bekir (Allah ondan razı olsun) kendi mahallesindeydi. Ölümü haber alınca aceleyle kızı Ayşe’nin evine geldi. Yolda:
— Vah Muhammed’e! diye feryad eder, koşardı. Bu perişanlık içinde gördüğü kişilere selâm bile vermezdi. Bu hal içinde mübarek odaya girdi. Ve Hazret-i Muhammed’in yüzüne örtülen örtüyü kaldırdı. Onun nurlu alnını öptü. Sonra başını kaldırıp:
— Vah Peygamber! dedi. Yine Onun alnından öptü. Sonra bir daha öperek:.
— Vah, vah sadık dost! dedi. Sonra o mübarek kollara sarıldı. Onları öptü, öptü, ağladı:
— Anam, babam sana feda olsun! Hayatın da, ölümün de tertemizdir! Sen ağlanmaktan yücesin! Eğer aklımız, fikrimiz elimizde olsaydı kendi ruhlarımızı senin yolunda seve seve verirdik. Eğer bizi ağlamaktan yasaklamasaydm, o kadar ağlayaydık ki gözlerimizden pınarlar akaydı.
Sonra ellerini açtı, şöyle yakardı:
— Yarabbi! Selâmımızı o Hazret’e sen eriştir!..
Sonra Resulullah (S.A.V.)’in mübarek yatağına bakarak:
— Ey Allah’ın Resulü! Bizi Hak Teâlâ’nın yanında an! dedi ve Peygamberin hücresinden dışarı çıktı. Hazret-i Ömer’in:
— Peygamber (S.A.V.) ölmemiştir! Sözlerini duydu. Ona birçok kez:
— Yâ Ömer! Yerine otur! dedi. Ömer ise onu dinlemedi. O zaman Ebû Bekir Sıddık (Allah ondan razı olsun):
— Yâ Ömer! dedi. Peygamber (S.A.V.) dünyadan göçtü. Hak Teâlâ’nın söylediğini işitmedin mi? Yüce Allah:
«Ey Muhammedi Şüphesiz, Sen de öleceksin! Onlar da ölecekler.» diye buyurmuştur. (Zümer sûresi, âyet: 30)
Ayrıca KuPan’da şöyle de buyurdu:
«Yâ Muhammedi Biz Senden önce de hiçbir insana (dünya içinde) süresiz bir ömür vermedik. Şimdi sen ölürsen sanki onlar ebedi mi kalacaklar?» (Enbiyâ sûresi, âyet: 34).
Hazret-i Ebû Bekir, sonra Mescidin minberine çıktı. Halk, Hazret-i Ömer’in yanından ayrılıp Ebu Bekir Sıddık’a koştular. O da bir hutbe okudu. Allahü Teâlâ’ya hamd ve senada bulundu. Habib-i Ekreme salâvat getirdi. Daha sonra da şu hitapda bulundu:
— Her kim Muhammed’e taparsa Muhammed (S.A.V.) ölmüştür. Her kim Allahü Teâlâ’ya tapıyorsa, O, yaşıyor ve bakîdir. O, ölmez ve ebedîdir! dedi. Ve şu âyet-i kerîmeyi okudu:
«Muhammed ancak Allah’ın Resulüdür. Ondan önce de nice Peygamberler gelip gitmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim geri dönerse, elbette Allah’a hiç bir zarar veremez! Ve Allah’a şükredip sabredenlere mükâfatını tezce verecektir!» (Ali îmran sûresi, âyet: 144)
Ebû Bekir Sıddık bu âyeti sonuna kadar okuduktan sonra da:
«Ya Muhammed! Şüphesiz sen de öleceksin. Onlar da öleceklerdir.» (Zümer sûresi, âyet: 30) âyetini de okudu.

Ömer-ül Faruk Hazretleri der ki:
— Bu âyet-i kerîmeyi sanki o zamana kadar işitmemiş gibi bir haldeydim!..
Bundan ötürü kendisi Ebû Bekir’in hitabesinde bu âyeti duyunca kendinden geçti. Aklı başından giderek yere düştü. Oğlu İbni Ömer de şöyle dedi:
— Sanki üstümde bir perde vardı ki o âyet okununca o perde üstümden kalktı.
Bundan sonra Hazret-i Ebû Bekir (Allah ondan razı olsun) Ehl-i Beyte teselliler verdi, baş sağlığında bulundu ve her birini yerli yerine götürdü. Ashab-ı Kiram da Hazret-i Muhammed (S.A.V.)’in ölümüne inanıp:
— İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciün! dediler, daha sonra teçhiz ve tekfin işlerine başladılar. Ebû Bekir (Allah ondan razı olsun) dedi ki:
— Bu iş Peygamberin ev halkına, (Ehl-i Beyte) aittir.
Bu sözleri söyledikten sonra Muhacir ve Ansar’ın ileri gelenleri ile
birlikte Sâid oğulları evine doğru ilerlediler. Hilâfet işi için toplantı
yapıp neye karar verilirse ona göre iş yapmaya, amelde bulunmaya
sözleştiler. (Bu konuyu yerinde inşallah anlatacağız.)

Bundan sonra Peygamber evinin erkekleri mübarek hücreye geldiler. Erkeklerle kadınlar arasında bir perde çekildi. Tam bu sırada bir ses işitildi ki söyleyen görünmüyor, fakat şöyle diyordu:
Esselâmü Aleyküm yâ Ehl-i Beyt ve rahmetullahi ve berekâtühü! diye seslendikten sonra şu âyet-i kerîmeyi Medine ufuklarında çınlatıyordu:
«Her nefis (her can) ölümü tadacaktır. Ve hiç şüphesiz ki ecirleriniz ancak Kıyamet günü tamamlanacaktır.» (Âli îmran sûresi, âyet: 185)
Ve kimin söylediği bilinmeyen ses şöyle devam etti:
— Ey Müslümanlar, hilin ve uyanık olun ki musibetlerin sevabı Allahü Teâlâ’nın katindadır. Hak Teâlâ’nın ihsanına ve kerametine inanın, itikat edin. Hak Teâlâ’ya dönün. Gerçekte musibet ehli, sevaptan yoksun olan kişidir.
Ashab-ı kiram gayb âleminden bu sözleri işitince içlerinden Hazret-i Ali, (Allah ondan razı olsun) şöyle dedi:
— Bu sözü söyleyen Hızır (A.S.)’dı. Bize baş sağlığında bulundu!