Aşk

By | 23 Eylül 2014

hasema

 

evlilik2Sevgi: İnsanın lezzet aldığı şeye meyi etmesidir. Aşk: Bu meyilin her geçen gün artarak devam etmesidir. Aşk, insanı maşuk uğrunda her şeyini gözünü kırpmadan feda edecek hale getirir.

Züleyha’nın Yusuf’a olan aşkına baksana! Kadıncağız, aşkı için, bütün malını, güzelliğini, feda etmeden kaçınmamıştır. Yetmiş deve yükü mücev­her ve gerdanlığının var olduğu söylenir, hepsini Yusuf’un aşkı uğruna feda etmiştir. Hatta anlatıldığına göre “Yusuf’u gördüm” diyen herkese mücevher ve gerdanlık dağıtırmış. Züleyha her şeyi anlatır. “Yusuf, Yusuf…” diye do­laşır… Başını her kaldırdığında yıldızlara “Yusuf’ yazıldığını görürmüş.

Rivayet edildiğine göre, Yusuf (a.s.) Züleyha ile evlendikten sonra, es­ki aşığı, yeni kocası olan Yusuf’tan gece ve gündüz ayrılır, kendini Allah’a ibadete verirdi. Yusuf (a.s.) ona gündüz yatağa çağırırsa, gece der erteler, gece çağırdığında ise gündüz diyerek ertelermiş… Sonunda dayanamayan Züleyha Yusuf’a şöyle der:

—                      Ben sana Allah’ı tanımazdan önce aşık oldum. Fakat, O’nu tanıyın­ca O’na olan sevgim, bütün sevgilerin üzerine çıktı. O’nun sevgisine ortak istemiyorum!”

Hz. Yusuf (a.s.) Züleyha’ya dedi ki:

—                      Allah bana seninle olmamı ve senden doğacak iki çocuğumuzun peygamber olacağını bildirdi. Züleyha:

—                      Şayet Allah sana böyle bir emirde bulunmuşsa, bu emre uymak ba­şımın üzerinedir. Bu emri yerine getireceğim! der.

Herkes Leyla ile Mecnun’un hikayesini bilir. Mecnun’a adın nedir di­
ye sorduklarında “Leyla” demiş. Birgün Mecnun’a Leyla ölmedi mi diye so­rarlar. O da “Leyla kalbimde yaşıyor ölmedi!” Leyla benim! der. Bir gün Leyla’nın evinin önünden geçerken Mecnun gökyüzüne bakar, oradan ge­çenler:

—                     Ey Mecnun gökyüzüne değil Leyla’nın odasının duvarına bak! Bel­ki Leyla’yı görürsün, derler. Mecnun:

—                     Leyla’nın evine düşen yıldızın gölgesi bana yeter, der.

Anlatıldığına göre “Hallacı Mansur’u seksen gün hapsetmişler. Birgün

İmam-ı Şibli onu ziyarete gider.

—                     Ey Mansur sevgi nedir? diye sorar.

Mansur:

Bugün soru sorma, yarın sor, der! Yarın olunca hapisten çıkar. Öldü­rülmesi için boynunu yere korlar. İmam-ı Şibli oradan geçerken Hallaç Şib- li’ye seslendi: “Sevginin başı yanmak, sonu ise öldürülmektir” der.

Hallac-ı Mansur, Allah’tan başka her şeyin batıl olduğu kanaatine va­rınca kendi ismini de unutarak kendine de “Hak” ismini verir. O’na sen kim­sin diye sorulduğunda: “Ben hakkım!” diye cevap verirdi…

Anlatıldığına göre gerçek aşk şu üç davranışla isbat edilir:

1)                      Maşukunun sözlerini başkalarının sözlerine tercih eder.

2)                      Maşuk ile beraber olmayı başkalarıyla beraber olmaya tercih eder.

3)                      Maşukun sevgisini kazanmayı, başkalarının rızasını kazanmaya ter­cih eder.

Belirtildiğine göre, aşk perdeleri yırtmak, sırları açığa çıkartmaktır. Vecd, hali ise, zikir anında, vücudun bir parçası kesilse bile ruhun bunu his­setmemesidir.

Anlatıldığına göre, adamın biri fırat nehrinde yıkanırken, birisinin “Ey günahkârlar bugün şöyle ayrılın (yarınsa)” ayetini okurken duymuş. Ayetin vermiş olduğu dehşetle sarsılıp, çırpına çırpına suda boğulmuş.

Muhammed İbni Abdullah Bağdadi diyor ki:

—                     Basra şehrinde yüksek bir bacaya çıkmış bir delikanlı gördüm. İn­
sanlara yönelerek şöyle diyordu:

Aşık olarak ölen kimse, işte böyledir! Uğrunda ölüm olmayan aşkta

hayır yoktur! Sonra kendini oradan atarak öldürür.

Cüneyd-i Bağdadi tasavvufu açıklıyor:

—                      Tasavvuf ihtiyari terketmektir!

Anlatıldığına göre: Zunnu-ni Mısri birgün Mescid-i Haram’a girdiğin­de, sütunların birinde hasta bir gencin hüzünlü hüzünlü, inlediğini görür. Ona yaklaşarak:

—                      Sen kimsin ey genç çocuk.

Hasta genç:

—                      Garip aşık biriyim, diye cevap verdi. Ne dediğini anlamamıştım.

—                      Ben de senin gibiyim, dedim. O ağlamaya başladı. Ben de onunla ağladım. Bana:

—                      Neden ağlıyorsun, dedi.

—                      Seni ağlatan sebepten ağlıyorum, dedim. Hüngür hüngür ağlamaya başladı, çığlık atarak olduğu yerde ruhunu teslim etti. Elbiselerimi üzerine örterek, ona kefen aimaya gittim. Kefen aiıp döndüğümde onu yerinde bula­mayınca şaşkınlık ve heyecanla “Sübhanallah!” dedim. O anda bir ses işit­tim “Ey Zennun o gari’b öyle bir garib ki, onu şeytan dünyada aradı, bulama­dı, melekler istedi, göremedi, cennette Rıdvan istedi bulamadı. Ben:

—                      O nerede diye sordum, yine o ses şöyle cevap verdi: Sevgisinden, Allah’a ibadetinden, hatasına hemen tevbe etmesinden dolayı. “O Allah’ın katında sadakat koltuğunda oturuyor!” (Zehrü Riyad)

Şeyhlerden birine “Allah’ı sevenin işareti nedir?” diye sormuşlar. “İn­sanlarla ilişkisi azdır, zamanının çoğunu halvette geçirir daima düşünme ha­lindedir, çok az konuşur, bakar görmez, çağrıldığında duymaz, kendine söy­leneni anlamaz, gelen belaya sabreder, acıktığını belli etmez, vücudunun her tarafı çıplak olsa farketmez. Kendisine ağır söz söylenmesinden korkmaz çe­kinmez. Yaniız olarak Allah’a ibadet eder, onunla dostluk kurar, ona yalva­rır, dünya ehli ve dünya işleriyle uğraşmaz, kimseyle tartışmaya girmez.”

Rivayet edildiğine göre, İsa (a.s.) birgün bahçe sulayan bir gençle kar­şılaşır. “Genç Hz. İsa’ya:

Rabbine sor beni sevgisiyle rızıklandırmış mı?

İsa (a.s.):

O’nun sevgisinin zerre kadarına tahammül edemezsin! der. Genç:

—                     Öyleyse zerrenin yarısı kadar da olsa bağışta bulunsun! der.

İsa (a.s.):

—                     Ey Rabbim bu gence sevginin zerresinin yarısını lütfet diye dua ederek yoluna devam eder. Bir müddet sonra Hz. İsa (a.s.)’nın yolu oraya düşer. Orada o genci sorar:

“O delirdi dağlara çıktı” diye cevap verirler. İsa (a.s.) o genci görmek için Allah’a dua eder. “Genci dağların arasında bir kayanın üzerinde yüzünü gökyüzüne çevirmiş şekilde görür.” Gence selam verir. Genç O’nun selamı­nı almaz.

—                     Ben İsa’yım! diye kendini tanıtmak isterken, kendisine şu vahiy ge­lir:

—                     Gönlünde benim sevgimin zerresinin yarısını taşıyan kimse insa­noğlunun sözünü işitir mi? İzzetime yemin olsun ki, sen onu testere ile kes- sen bile o onun acısını hissetmez!..

Üç şeyden kurtulmadan, insanları üç şeye çağıran aldanmıştı^

1)                      Dünyayı sevdiği halde, Allah’ı anmadan tad aldığını söyleyen…

2)                      İnsanların övgüsünden hoşlandığı halde, yaptığı ibadetleri ihlas ve samimiyetle yaptığını söyleyen.

3)                      Nefsin arzularını terk etmediği halde, Allah’ı sevdiğini söyleyen… Peygamber (s.a.v.) bu durumu şöyle açıklıyor:

“Öyle bir zaman gelecek ki ümmetim beş şeyi sevecektir ve beş şeyi de unutacaklardır.

1)                      Dünyayı sevecek, ahireti unutacaklar.

2)                      Malı sevecekler onun hesabını vereceklerini unutacaklar.

3)                      Yaratılmışları sevecekler, yaratanı unutacaklar.

4)                      Günahları sevecekler, tevbeyi unutacaklar.

5)                      Evleri, apartmanları sevip, ölümü ve mezarları unutacaklar.”

Mansur İbni Ammar (r.a.) bir gence şöyle öğüt veriyordu:

—                     Ey genç, gençliğin seni aldatmasın. Nice gençler vardır ki, boş ku­runtulara aldanarak tevbe etmeyi geciktirirler ve ölümü hatırlamazlar! Ve şöyle derler:

“Yarın öbürgün tevbe edeceğim.”

Derken birgün Azrail onu tevbe etmeden yakalar, canını alır. Kabre girdiğinde, malının çocuklarının, anne ve babasının fayda vermediğini gö­rür.

—                     Nitekim Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“O gün ki ne mal ne de oğullar fayda verir. Ancak Allah’a temiz kalple gelen hariç!” (Şuara/88-89)

Allah’ım, bize ölmeden önce tevbe etmeyi nasib et! Bizi gafletten kur­tar! Bize Peygamber (s.a.v.)’in şefaatim nasib et.

Mü’minin vasıfları:

1-                      Günah işledikten hemen sonra tevbe eder.

2-                      Yaptıklarından hemen pişman olur.

3-                      Dünyada kendine verilen rızka kanaat eder.

4-                      Dünya işi ile meşgul olmayarak, ahiret amelleriyle meşgul olur.

5-                      Allah’a samimi olarak kulluk eder.

Rivayete göre, münafık, cimri bir adam, hanımına, hiç kimseye bir şey vermeyeceğine dair yemin ettirmiş. Aksi halde boşuyacağım söylemiş. Bir­gün bir dilenci evin kapısını vurarak:

—                     Allah rızası için bana birşey verin! der.

Kadın da dilenciye:

Üç ekmek verir. Münafık yolda dilenciye rastlar. Dilenciye:

Sana bu ekmekleri kim verdi? diye sorar. Dilenci:

—                     İşte şu evin hanımı verdi, der. Evi gösterir.

Münafık öfke ile eve gelir. Hanımına:

—                     Hiç kimseye birşey vermeyeceksin diye yemin etmedin mi? diye öfkeyle bağırır.

Kadın:

—                     Allah rızası için verdim, der.

Adam fırını yakar, kızarınca, “hadi o zaman “Allah için kendini ateşe at” der. Kadın yeni elbiselerini giyer, takılarını takar.

Adam:

—                     Takılarını bırak, der.

Kadın:

—                     Seven sevgilisi için süslenir, ben sevgilimi ziyaret etmeye gidiyo­rum” der. Kadın kendini fırına atar. Münafık fırının kapasım kapar. Üç gün sonra münafık eve döner. Fırını açtığında kadını sapasağlam görünce şaşırır. Münafığın kulağına:

—                     Ateş sevdiklerimizi yakmaz bilmiyor musun! diye bir ses gelir.

Anlatıldığına göre Hz. Asiye kocası olan Firavun’dan imanını gizli-

yormuş. Firavun onun iman ettiğini öğrenince, her türlü işkencenin yapılma­sını emretmiş. Sonra onun dininden dönmesini istemiş. Hz. Asiye dininden dönmemiş. Firavun, sopalarla Asiye’nin dövülmesini emretmiş. Sonra:

—                     Dininden döndün mü? diye sormuş. Asiye Firavuna:

—                     Senin işkencelerin en çok benim vücuduma hükmedebilir! Gönlüm Allah’ın koruması altındadır. Benim bütün gövdemi parça parça etsen bile, bunlar benim Allah’a olan sevgimin artmasına sebep olur.

Musa (a.s.) Asiye’nin yanından geçiyordu. Asiye onu görünce:

—                     Ey Musa, Rabbim benden razı mı yoksa kızgın mı? söyle, der.

Hz. Musa:

—                     Ey Asiye göklerdeki melekler senin yolunu bekliyorlar. Hepsi senin özlemini çekiyor. Allah seninle iftihar ediyor. Ne istiyorsan söyle yerine ge­tirilecektir! Asiye şu şekilde dua eder: Bu dua Kur’an’da nakledilmiştir:

—                     Ey Allah’ım bana cennette senin yanında bir ev yap! Beni Fira- vun’un ve zalimlerin şerrinden kurtar! (Tahrim/11)

Selman-ı Farisi (r.a.) dedi ki:

“Asiye’yi Firavun kızgın güneşin altında bırakarak işkence ediyordu. Firavun’un adamları gittiklerinde melekler kanatlarının altına alarak O’na cennetteki makamını gösterirlerdi.

Ebu Hureyre (r.a.) dedi ki:

— Firavun gece dört kazık çaktırdı. Bunun üzerine, Asiye’yi göğsü üzerine yatırarak üzerine de değirmen taşı koyarak, kızgın güneşte işkence yaptırdı. Asiye yine yüzünü göğe çevirerek yukarıdaki duayı okudu.

Haşan Basri (r.a.) dedi ki:

“Allah Asiye’yi Firavun’un zulmünden kurtararak cennette güzel bir köşke yerleştirdi.

Bundan anlaşıldığına göre sıkıntı ve bela anında, Allah’tan yardım is­temek ve ona sığınmak salihlerin ve inananların adetidir.