A’raf Ne Demektir?

By | 15 Nisan 2015

araf-ne-demektirSözlükte ‘tepe, yüksek yer, sur, dağ’ gibi anlamlara gelen A’raf, Cennet ile Cehennem arasında bulunan yüksek bir yere verilen addır. Kur’ân’da Araf’ta bulunanlarla ilgili olarak bir âyette şöyle denmektedir:

“İki taraf (cennetliklerle cehennemlikler) arasında bir perde ve herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki, bunlar henüz Cennet’e giremedikleri hâlde (girmeyi) umarak cennet ehline ‘Selâm size!’ diye seslenirler. Gözleri cehennem ehline çevrildiğinde ise, ‘Ey Rabbimiz! Bizi zâlimler topluluğu ile beraber bulundurma!’ derler.’’(A’raf sûresi, 7/46-47.)

A’raf esasen orta menzil, orta yer demektir. Âyetten anlaşılan mânâsıyla Cennet ile Cehennem arasındadır; fakat keyfiyeti hakkında hiç bir malumata sahip değiliz.

Burada bulunan şahıslar kimlerdir? Bu soruya verilen birçok cevap vardır. Fakat verilen cevapların hepsi de dirayetle alâkalıdır. Zira hem A’raf hem de A’raf’ta bulunanlar hakkında Kur’ân’da zikri geçen hususun dışında herhangi bir rivayet bilmiyoruz. Kur’ân-ı Kerim’de ise üç ayrı tablo sergilenmekte ve bu arada Araf’taki insanlardan bahsedilmektedir.

Birinci bölümde, Cennet ehlinin Cehennem ehline sorusu yer alıyor. “Cennet ehli soruyor: “Biz Rabb’imizin bize vâdettiğini gerçek olarak bulduk; siz de Rabb’inizin size vaadettiğini gerçek olarak buldunuz mu?” Bu soruya Cehennem ehli “Evet” diye cevab veriyor.
Tam bu esnada aralarından bir münâdi şöyle seslenir: “Allah’ın (c.c.) laneti zalimlerin üzerine olsun!.” (A’raf, 7/44)

İkinci tabloda devreye A’raf ehli giriyor. Cennet ehline bakıp “Selâm size!” diyorlar. Cehennem ehlini gördüklerinde de “Ey Rabbimiz! Bizi zalimler topluluğu ile beraber bulundurma!” diyorlar.

Daha sonra da tanıdıkları Cehennem ehlinin ileri gelenlerine dünyadaki sözlerini hatırlatıyor ve onlara ne mallarının ne de çocuklarının hiç bir fayda vermediğini yüzlerine vuruyorlar. Bu sahne değişir gibi oluyor ve son olarak A’raf ehlinin Cennet ehline şu sözleri duyuluyor: “Girin Cennete artık size korku yoktur ve siz üzülecek de değilsiniz!” (A’raf, 7/49)

Üçüncü tabloda ise, Cehennemdekilerin Cennet ehline verilen nimetlerden kendilerine de vermelerini talep ederek “Suyunuzdan veya Allah’ın (c.c.) size verdiği nimetlerden bizim üzerimize de dökün!” diye seslenişleri yer alıyor. Cennet ehlinin verdiği cevap ise şu oluyor: “Allah (c.c.) bunları kâfirlere haram kılmıştır..” (A’raf, 7/50)

Demek oluyor ki A’raf ehli bir yönüyle Cennet ehliyle diğer yönüyle de Cehennem ehliyle münasebet içindeler. Her iki tarafı da yakından tanımakta ve bilmekteler.

Bu arada bazı sahabelerden “Araf’ın sıratın şerefeleri ve A’raf’dakilerin de günahı, sevabı müsavi olanlar., diğer bazılarından da, bunlar Peygamberler, şehidler, âlimler ve âdeta melekleşmiş yüksek ruhlu insanlar olup, ötelerden bakar, her iki menzilde olup bitenleri görür ve yukarda bahsi geçen muhavereye iştirak ederler, şeklinde rivayetler var ise de tahkik ehlince şayan-ı kabul görülmemiştir.
İsrailiyatta bunlar günah ve sevapları eşit olan insanlar şeklinde yer almaktadır. Bazıları da bunların insan suretinde melekler olduğunu söylemektedir. Bu son kısım doğru kabul edilecek olursa, âyette geçen “Ve hüm yatmeûn” “Onlar Cennet’e girmeyi umuyorlar.” ifadesi Cennet ehline râci olur. Yani Cennet ehli Cennetlik olduklarını bildikleri hâlde henüz girmedikleri bir anda., demek olur.

Bazılarına göre de, Cennet’e bakıp ümitle dolan, Cehennem’e bakıp korkudan ürperen bu insanlar, orada Cennet’e tam ehil hâle gelebilmeleri için bir müddet böyle bir sıkıntı ve iç geçirmeyi tatmaları gereken kimselerdir.

Evet günahkârların bazılarına dünyada çektikleri sıkıntılar kefaret olurken, bazılarına da kabir azabı kefaret olmakta ve onları günahlardan temizlemektedir. Ancak bunlarla temizlenmeyecek durumda olanlar ise âhirette böyle bir temizlenme ameliyesinden geçeceklerdir.
İşte bunlardan bir grup da Cennet ehli Cennet’e girdikten sonra bir müddet kalacak ve Cennet umudu ve Cehennem endişesiyle Araf’ta ömür süreceklerdir. Bu hayat şekli de onlar için bir kefaret ve günahlardan arınma olacaktır. Ve daha sonra da Cenâb-ı Hakk’ın (c.c.) rahmet ve inayetiyle Cennet’e gireceklerdir.
Her şeyin hakikat ve içyüzünü Allah (c.c.) bildiği gibi, A’rafı ve A’raf’takilerini de ancak Allah bilir…