Açlık ve Sade Yaşamanın Sünneti

By | 11 Şubat 2015

Açlık ve Sade Yaşamanın SünnetiAçlık ve Sade Yaşamanın Sünneti

“Onların ardından öyle kötü nesiller geldi ki, namazı bıraktılar, şehvetlerine uydular. Bunlar da azgınlıklarının cezasını (Ğayy denilen cehennemdeki vadide) bulacaklar­dır. Ancak pişman olup Allah’a yönelen, iman edip doğru ve dürüst işler işleyenler cennete girerler ve hiçbir haksız­lığa uğramazlar.” (Meryem 59-60)

“Kürün, görkem ve debdebesi içinde kavminin karşısı­na çıktı. Dünya hayatına gözünü dikenler: “Ne olurdu bize de, Kârûn’a verilenin bir benzeri verilseydi, şüphe yok ki, o çok şanslıfne zengin, ne büyük devlet sahibiymiş!)” de­diler. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise: Yazıklar olsun size, iman edip doğru dürüst işler yapanlar için Allah’ın mükafatı daha hayırlıdır. Bu mükafata da, ancak her türlü güçlüklere göğüs gerebilenler kavuşabilir.” (Kasas 79-80)

“Sonra o gün size verilen tüm nimetlerden iğneden ip­liğe mutlaka sorguya çekileceksiniz.” (Tekasür 8)

“Her kim bu çarçabuk geçen dünya hayatını ve için­dekileri tercih ederse, ona (yani dilediğimiz kimseye dile­diğimiz kadarını) dünyada hemen verir sonrada onu kı­nanmış ve mahrum bırakılmış, kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız.” (İsra 18)

Hz. Aişe -Allah ondan razı olsun-şöyle demiştir: “Mu­hammed sallallahu aleyhi vesellemin ailesi onun vefat ettiği ana kadar iki gün arka arkaya arpa ekmeğiyle karnını doyur­madı.” (Buhari, Eyman 22, Müslim, Zühd 22) Başka bir riva­yette: Medine’ye geleli Muhammed sallallahu aleyhi veselle­min ailesi onun vefat ettiği ana kadar üç gün arka arkaya buğ­day ekmeğiyle karnını doyurmadı.” (Buhari, Eyman, Müslim, Zühd)

Urve bin Zübeyr -Allah onlardan razı olsun-’ın Aişe -Allah ondan razı olsun-‘dan rivayet ettiğine göre o: “Ey kız kardeşimin oğlu, Allah’a yemin ederim ki biz bir hilâli sonra diğerini sonra bir başkasını, yani iki ayda üç hilali görürdük de Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in evlerinde hiç ateş yakılmazdı.” demişti. Ben de: “Teyzeciğim o halde ne ile geçi­nirdiniz?” diye sordum. Teyzem: “İki siyah, yani hurma ve su. Ancak şu var ki Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in sağ­mal hayvanları bulunan ensardan komşuları vardı, onlar Ra­sulullah sallallahu aleyhi vesellem’e bu hayvanların sütlerin­den gönderirlerdi. O da bize içirirdi”, dedi. (Buhari, Hibe 1. Müslim Zühd 28)

Ebu Said el-Makburi’nin Ebu Hüreyre -Allah ondan razı olsun-‘den rivayetine göre Ebu Hüreyre bir gün önlerinde kızartılmış bir koyun bulunan bir toplumun yanma uğradı. On­lar sofraya davet ettilerse de o yemekten çekindi ve: “Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem arpa ekmeğine bile doymadan dünyadan göçüp gitti.” dedi. (Buhari Et’ime 23)

Enes -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir: “Peygam­ber sallallahu aleyhi vesellem vefatına kadar yükseltilmiş masamsı ayaklı sofra üzerinde yemek yememiştir yine vefat edinceye kadar elenmiş undan yapılmış yumuşak ekmek de yememiştir.” (Buhari Etime 16)

Buharinin başka bir rivayetinde: “Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi vesellem vefat edinceye kadar gözleriyle soyulmuş ve kızartılmış bir koyun etini görmemiştir.”

Numan ibn-i Beşir -Allah Onlardan razı olsun- şöyle de­miştir.

“Ben Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’i gör­düm, karnını doyuracak kadar âdî hurma bile bulamadığı günler oldu.” (Müslim, Zühd 34)

Sehl ibn-i Sa’d -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem peygamber olduğu gün­den vefatına kadar elenmiş undan beyaz ekmek görmedi. Sehl’e Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem zamanında siz elek kullanır mıydınız? diye soruldu Sehl: Rasulullah sallal­lahu aleyhi vesellem peygamber olarak gönderildiği andan vefat ettiği ana kadar elek görmedi dedi.

-“Elenmemiş arpa ununu nasıl yiyordunuz?” dediklerin­de O: “Biz onu öğütüp savururuz, uçanı uçar kalanını da ha­mur yapardık.” dedi. (Buhari, Etime 23)

Ebu Hüreyre -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir. Ra­sulullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün veya bir gece evin­den çıkmıştı. Ebu Bekir ve Ömer’e rastladı onlara: “Bu saatte sizi evinizden çıkaran sebep nedir?” diye sordu. Onlar da: “Aç­lık Ya Rasulullah” dediler. Peygamberimiz:

“Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki sizi evle­rinizden çıkaran sebep beni de çıkardı, haydi kalkınız!” bu­yurdu. Onlarda Rasulullah ile birlikte kalktılar, Ensardan bir zatın evine geldiler. Fakat o zat o anda evde değildi. Ama evin hanımı Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’i görünce hoş- geldiniz, buyurun dedi.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem: “Evin sahibi falan nerededir” diye sordu. Kadın: “Bize tatlı su getirmeye gitmişti” dedi. Tam o sırada ev sahibi olan Ensârî çıkageldi, Peygamberle iki arkadaşını görünce. Allah’a hamdolsun bu gün hiçbir kimse misafir yönünden benden daha bahtiyar değildir’ dedi. Hemen gidip içerisinde koruk, olgun ve yaşı bulunan bir hurma salkımı getirdi ve buyurunuz dedi. Bıça­ğa davranınca Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem: “Sakın ha, sağılan hayvanlara dokunma” dedi. Ev sahibi onlara bir koyun kesti koyun etinden ve hurmadan bir parça yediler tatlı sudan da içtiler. Hepsi doyup, suya kanınca Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Ebu Bekir ve Ömer’e hitap ederek: “Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, kıyamet günün­de bu nimetlerden mutlaka sorguya çekileceksiniz, açlık sizi evlerinizden çıkardı evinize dönmeden de bu nimetlere ka­vuştunuz.” (Müslim Eşribe 140)

Halid ibni Ömer el-Adevî -Allah onlardan razı olsun- şöyle demiştir. “Basra emiri olan Utbe ibni Gazvan bize bir konuşma yaptı. Allah’a hamdü senadan sonra sözlerine şöy­le devam etti. ‘Dünya geçici ve yok olucu olduğunu bildirdi ve durmadan da arkasına dönüp gidiyor, ondan kalan kişinin içip de dibinde bıraktığı su kadar bir miktardır. Siz bu dün­yadan geçici ve yok olucu olmayan bir yere göç edeceksiniz.

Şu halde oraya hayırlı amellerle taşınmaya çalışınız. Çünkü bize haber verildiğine cehennemin yukarı tarafından atılan bir taş yetmiş senede cehennemin dibine ulaşmaz. Allah’a ye­min olsun ki bize bildirildiğine göre cennetin kapılarının iki kanadı arasında kırk yıllık bir mesafe vardır. Bir gün gelecek cennette doldurulacak izdihamdan yer bulunmayacak hale gelecektir. Müslüman olanların yedincisi olduğumu biliyor­sunuz. Bizim ağaç yaprağından başka yiyeceğimiz yoktu bu yüzden dudaklarımız yara olmuştu. Derken giyecek bir örtü parçası bulmuştum da ikiye bölüp Sa’d ibni Malik’le paylaşmıştık yarısını ben, yarısını da Sa’d beline dolamıştı. Bu gün her birimiz bir şehre vali olmuş durumdayız. Bu yüzden ben kendi gözünde büyük bir adam haline gelip kendimi büyük görüp Allah katında küçük olmaktan Allah’a sığınırım. (Müs­lim Zühd 14)

Ebu Musa el-Eş’arî -Allah ondan razı olsun- şöyle demiş­tir; Aişe -Allah ondan razı olsun- bize keçeleşmiş bir omuz örtüsü ve kalın bir peştamal çıkardı ve: ‘Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bunların içinde vefat etti’ demiştir. (Buhari, Humus 5. Müslim, Libas 35)

Ebu Hüreyre -Allah ondan razı olsun- şöyle demiştir. ‘Kendisinden başka gerçek ilah bulunmayan Allah’a yemin ederim ki açlıktan karnımı yere dayadığım ve karnıma taş bağladığım olurdu. Bir gün halkın gelip geçeceği bir yol üze­rine oturdum Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem benim yanımdan geçti ve gülümsedi, kalbimdeki yemek ihtiyacını yüzümden anladı ve “Ey Ebu Hüreyre!” dedi. Ben de: “Buyu­runuz Ya Rasulullah” dedim. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemde arkamdan gel buyurdu, ve yürüdü ben de peşinden yürüdüm sonunda evine girdi, ben de izin istedim izin ver­di, içeri girdim. Bir kap içinde süt buldu ve: “Bu süt nereden geldi?”diye sordu. Falan veya filan size hediye ettiler denildi. Bunun üzerine: “Ey Ebu Hüreyre” dedi. Ben de: “Buyurunuz Ya Rasûlallah” dedim. “Suffe ehline git, onları buraya çağır.” buyurdu. Ebu Hüreyre der ki:

‘Suffe ehli İslam’ın konuklarıydı, barınacak aileleri, mal­ları ve hiçbir kimseleri yoktu. Peygambere sallallahu aleyhi vesellem’e bir sadaka gelse onlara gönderirdi, kendisi ona el sürmezdi. Eğer hediye gelirse yine onlara gönderir kendisi de ondan bir parça alarak o hediyeyi bunlarla paylaşırdı. Şim­di Suffe ehlini davet etmesi benim hoşuma gitmedi ve kendi kendime bu süt Suffe ehlinden kime yetecek ki, o sütü sadece ben içip açlığımı gidermeliydim dedim. Onlar gelince Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem sütü onlara ikram etmemi emreder ben de onlara içirirsem bana ne kalır? diye düşünüyordum. Fakat Allah ve Peygamberine itaatten başka çare olmadığından onlara gittim ve kendilerini davet ettim. Onlar bu daveti kabul edip içeri girmek için izin istediler kendileri­ne izin verildi. Onlar da evde yerlerini alıp oturdular.

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem

-“Ya Eba Hureyre!” diye seslendi;

-Buyurunuz Ya Rasulullah, dedim.

-“Sütü al, onlara ikram et” buyurdular. Süt kabını alıp herkese vermeye başladım, verdiğim kimse kanıncaya kadar içiyor sonra kabı geri veriyor, ben de başkasına veriyordum o da kanıncaya kadar içiyor sonra kabı geri veriyordu. Sonunda kabı Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e verdim, süt kabı­nı eline alarak bana bakıp gülümsedi sonra:

-“Ey Ebu Hureyre!” dedi. Buyurunuz Ya Rasulullah de­dim.

-“Bir ben kaldım, bir de sen buyurdu.” Ben de doğru söy­lediniz Ya Rasulallah dedim. “Otur da iç,” buyurdular. Ben de oturup içtim. Tekrar iç buyurdular. Yine içtim.

Rasulullah durmadan: “İç, iç” buyuruyorlardı, sonun da ben: “Hayır seni hak peygamber olarak gönderen Allah’a ye­min ederim ki artık içecek yerim kalmadı,” dedim.

“Bana ver” buyurdu. Kabı Rasulullah’a verdim Allah’a hamd edip besmele çekti ve kalan sütü de kendisi içti. (Bu­hari, Rikak 17)