Abdülmuttalibin adağını adaması şu şekilde olmuştur; Abdülmuttalib yetmiş yaşlarındayken, zemzem kuyusunu kazıp çıkarttığı sırada: “Eğer Allâh-u Te’âlâ bana on oğul verir ve onlar beni koruyacak çağa erişirlerse, içlerinden birisini Ka’be’nin yanında Allâh-u Te’âlâ’ya kurban etmek, adağım olsun!” demişti.
Oğullarının sayısı ona ulaşıp kendisini koruyacak çağa geldiklerinde, rüyasında ona: “Adağını yerine getir!” denildi.
Hemen bir koç kesip fakirlere yedirdi. Tekrar rüyasında: “Ondan daha büyüğünü kurban et!” denildi. Abdülmuttalib de hemen bir sığır kesti.
Bundan sonra, rüyasında kendisine: “Ondan daha büyüğünü kurban et” denilince, Abdülmuttalib’in: “Ondan daha büyüğü nedir?” diye sorması üzerine, “Oğullarından boğazlamayı adamış olduğun birisini kurban et!” denildi.
Abdülmuttalib oğullarını yanına topladı ve adağını anlatarak, Allâh-u Te’âlâ adına yapılmış olan bu adağın yerine getirilmesi için, kendilerini itaata davet etti.
Abdülmuttalibin adağı için hepsi: “Sen, adağını yerine getir ve istediğini yap!” diyerek, babalarının dâvetine icabet ettiler ve hiçbir muhalefette bulunmadılar.
Abdülmuttalib’in oğulları, babalarına: “Biz bu hususta ne yapalım?” diye sorunca, o: “Her biriniz, bir fal oku alıp, ona adını yazsın, sonra da onları bana getirin!” dedi.
Oğulları Abdülmuttalibin adağını yerine getirmek için babalarının dediğini yaptılar ve fal oklarına adlarını yazdılar. Oğullarından kendisine ilk itaat eden Abdullâh oldu.
Abdülmuttalib, Ka’be’nin içinde bulunan Hübel putunun yanına oğulları ile birlikte girdi. Hübel, Ka’be’nin içindeki bir kuyunun üzerinde olup, Ka’be’ye hediye edilen şeyler, bu kuyunun içinde toplanırdı.
Hlibel’in yanında üzerleri yazılı yedi tane fal oku bulunmaktaydı. Bir iş yapmak istedikleri zaman fal oklarını çekerler, eğer üzerinde “Evet!” yazılı ok çıkarsa o işi yaparlar, “Hayır!” yazılı ok çıkarsa o işi yapmazlardı.
Abdülmuttalib ok çekme vazifelisine: “Şu oğullarımın da oklarını çek bakalım!” diyerek onlar hakkında yapmış olduğu adağı anlattı.
Oğullarından herbiri üzerlerinde isimleri yazılı bulunan okları ona verdiler.
Abdülmuttalib: “Ey Allâh! Ben onlardan birisini senin için kurban etmeyi adamış bulunuyorum, aralarında kura çekeceğim, onlardan istediğine isabet ettir!” diyerek dua etti.
Rasulüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in babası olan Abdullâh, babası Abdülmuttalib’in en sevgili oğlu idi.
Abdülmuttalib, oğlu Abdullâh’ın ismi yazılı okun çıkmamasını ve onun sağ kalmasını umuyordu.
Ok çekme vazifelisi, kura çekmek üzere okları topladığı sırada Abdülmuttalib, Hübel putunun yanında ayakta dikilerek Allâh-u Te’âlâ’ya yalvarıyordu. Ok çekme memuru, oku çekince Abdullâh’ ın ismi çıktı.
Abdullâh’ ın ismi yazılı kura oku çıkınca Abdülmuttalib, Abdullâh’ın elinden tuttu ve yanına büyük bir bıçak alarak onu boğazlamak üzere, İsaf ve Nâil’e putlarının önüne götürdü. Abdülmuttalib’in kızları ayağa kalkarak ağladılar. Oğlu Hâris, babasının arkasından gitti.
Abdülmuttab’in, Abdullah’ı kurban kesme yerine götürdüğünü gören Kureyşliler, hemen toplantı yerlerinden kalkıp, Abdülmuttalib’in yanma gelerek: “Ey Abdülmuttalib! Sen, ne yapmak istiyorsun? diye sormaları üzerine, o: “Onu boğazlayacağım!” deyince, Kureyşlilerle Abdülmuttalib’in öteki oğulları: “Vallâhi sen onu hiçbir zaman boğazlayamaz ve bu hususta mazur sayılamazsın.
Çünkü sen, bu işi işleyecek olursan bu, kavminin arasında âdet edinilir.
Artık herkes, oğlunu şuraya getirip boğazlamaktan geri durmaz ve buna devam edilince de sağ insan mı kalır?!” dediler.
Abdülmuttalib: “Ben Rabbime söz verdim, O’na verdiğim sözü yerine getireceğim!” dedi.
Muğîre ibni Abdillâh ibni ‘Amr ibni Mahzûm da -Abdullâh onların kız kardeşlerinin oğlu idiAbdülmuttalib’e:
“Vallâhi sen, onu hiçbir zaman boğazlayamaz ve bu hususta mazur sayılamazsın!
Şayet onun fidyesi mallarımızla olacaksa, I fidyesini biz veririz!” dedi.
Kureyşlilerle Abdülmuttalib’in diğer oğulları da: “Gel, sen böyle yapma! Abdullah’ı Hicaz’a (Medine’ye) götür, orada bir arrâfe (kâhin kadın) ve onun da bir tâbiri (devamlı görüştüğü bir cini) vardır.
Bu işi ona anlat ve ne yapmak gerektiğini sor. Eğer o, Abdullâh’ı boğazlamanı emrederse boğazla!
Şayet hem senin için, hem de Abdullâh için hayırlı bir çıkar yol bulur da yapmanı emrederse, onu da kabul et!” dediler.
Kadının adı; Kutbe veya Secak idi. İşin bu kâhin kadından sorulmasını tavsiye edenler arasında Muğîre ibni Abdillâh ibni ‘Amr ibni Mahzûm da bulunuyordu. Abdülmuttalib:
“Peki!” dedi.
Hep birlikte giderek Medine’ye vardılar. Kâhin kadının Hayber’de bulunduğunu öğrenince, tekrar hayvanlarına binerek oraya vardılar. Kâhin kadını orada buldular.
Abdülmuttalib ona kendisinin ve oğlunun başından geçenleri, adağını ve ne yapmak istediğini birer birer anlattı.
Kâhin kadın: “Siz bugün yanımdan ayrılıp konak yerinize dönünüz! Görüştüğüm cin, yanıma gelince bu işi ona bir sorayım” dedi. Onlar da oradan ayrılarak konak yerlerine döndüler.
Abdülmuttalib oradan çıktıkları zaman Allâh-u Te’âlâ’ya yalvarıp durdu. Ertesi gün tekrar kâhin kadının yanma vardılar.
Kadın, onlara: “Bana şöyle haber geldi, sizde bir insanın diyeti ne kadardır?” diye sorunca: “On devedir!” dediler. Gerçekten de, Araplar katında o zaman insan diyeti böyle idi.
Kâhin kadın: “Hemen yurtlarınıza dönünüz! Adamınızı ve on deveyi ok çektiğiniz yere yaklaştırınız. Her ikisi arasında ok çekiniz.
Ok adamınıza çıkarsa Rabbiniz kabul edinceye kadar develerin sayısını artırıp ok çekmeye devam ediniz. Ok, develere çıktığı zaman onları boğazlarsınız. Artık Rabbiniz razı olmuş, adamınız da kurtulmuş demektir!” dedi. Böylece kâhin kadının yanından ayrılıp hep birlikte Mekke’ye geldiler. Abdullâh ile develer arasında ok çekme hususunu kararlaştırdıkları sırada Abdülmuttalib Allâh-u Te’âlâ’ya dua etti.
Sonra Abdullâh’ı ve on deveyi ok çekme yerine yaklaştırdılar.
Abdülmuttalib yine Hübel putunun yanında durup, Allâh-u Te’âlâ’ya dua etti. Sonra fal okunu çektiler, ok Abdullâh’a çıktı.
Bunun üzerine on deve daha artırdılar, develerin sayısı yirmiyi buldu. Böylece devam ederek develerin sayısı yüzü buldu.
Abdülmuttalib yine Allâh-u Te’âlâ’ya duaya durdu, sonra fal okunu çektiler, bu sefer ok, develere çıktı.
Bunun üzerine Kureyşlilerle orada bulunanlar: “Artık iş tamamlandı. Ey Abdülmuttalib! Rabbin, senden razı oldu!” dediler.
Abdülmuttalib: “Hayır! Vallâhi, develerle oğlum Abdullâh arasında üç kere ok çektireceğim!” dedi, ve:
“Ey Allâh! Sana bu oğlum mu, yoksa yüz deve mi daha sevgilidir? Hangisi daha makbulün ise ona isabet ettir!” diyerek dua etti. Abdullâh ile develer arasında tekrar ok çektiler. Abdülmuttalib Allâh-u Te’âlâ’ya duaya durdu, fal oku develere çıktı.
Ok çekimini ikinci kez tekrarladılar, Abdülmuttalib yine Allâh-u Te’âlâ’ya dua etmeye başladı, fal oku develere çıktı. Sonra ok çekimini üçüncü kez tekrarladılar, Abdülmuttalib Allâhu Te’âlâ’ya duaya durdu, fal oku yine develere çıkınca, Abdülmuttalib: “Allâh-u Ekber!’’ diyerek tekbir getirdi. Orada bulunanlar da onunla birlikte tekbir getirdiler.
Abdülmuttalib Abdullâh’ın karşılığı olan yüz deveyi Safâ ile Merve arasında boğazlatıp bırakarak: “Etlerinizi alınız!” diye nida ettirdi ve halk, et almak için üşüştüler. Boğazlanan develerin etlerinden; insan, kurt, kuş, hiçbir canlının yemesine, almasına engel olunmadı.
Fakat onların etlerinden, ne Abdülmuttalib, ne de oğullarından hiçbir kimse tatmadı. (İbni İshak, es-Sîretii’n-Nebeviyye: 1/85-93; İbni Hişâm, es-Sîre: 1/124-127; Taberî, et-Târih:2/239-243; İbni Sa’d, et-Tabâkâtii ’I-Kiibrâ: 1/88-89; Halebî, es-Sîretü ’l-Halebiyye: 1/57-58)
Mu’âviye (Radıyallâhu Anh>dan rivâyet edilen:
“Ben iki kurbanlığın oğluyum!” (Hâkim, elMiistedrek, no:4048, 2/609; ‘Acilini, Keşfü’l-hafâ, no:606,
1/199) hadîs-i şerifiyle Rasulüllâh (Sallâllâhu Aleyhi
ve Sellem) bu kıssaya işaret buyurmuştur. (Mâverdî, Ebû Hayyân, Ruhu ’I-Bevân, A/ûsî)