Hadis-i Şeriflerde Günah Kavramı Var Mıdır ?
“İlk peygamberlerden itibaren halkın hatırında kalan bir söz vardır: ‘Utanmadıktan sonra dilediğini yap!
“Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphe vermeyeni yap! Doğruluk gönül rahatlığı, yalan ise kuşkudur.”, “İyilik, ahlâkın güzelliğidir. Günah ise, kalbinde rahatsızlık uyandıran ve başkalarının muttalî olmasından hoşlanmadığın şeydir.”
“iyilik, ruhunun yatıştığı (mutmain olduğu) şeydir. Kötülük ise, insanlar sana fetva verseler de, içini tırmalayan ve göğsünde tereddüt duyduğun şeydir.”
Nevvâs bin Seman (r.a.) şöyle dedi: ‘Rasûlullah (s.a.s.)’a iyilik ve günahtan sordum da şöyle buyurdular: İyilik (birr), ahlâkın güzel olmasıdır. Günah ise, kalbini tırmalayıp, insanların da muttali olmasından hoşlanmadığın şeydir…”
Mü’min, günahlarını, sanki dibinde oturup da üzerine düşeceğini sandığı bir dağ gibi görür…”
Mümin, üzerindeki günahı, üstüne yıkılmasından korktuğu bir dağ gibi görür. Münâfık ise, günahını, burnuna konup da oradan uçurduğu bir sinek gibi önemsiz görür.”
“Kul bir günah işlediğinde, kalbinde siyah bir leke belirir. Eğer tevbe ederse ve ondan sıyrılırsa kalbi saydamlaşır, parlar. Yok (tevbe ve istiğfâr etmeyip) tekrar günaha dönerse bu leke çoğalır. Öyle ki, kalbi (tümüyle) kaplar; işte Allah Teâlâ’nın Kur’an’da zikrettiği ‘reyn’ budur. “Hayır, aksine, onların kazanmakta oldukları (günahlar) kalplerini paslandırmıştır “râne”.”
“Kimi, yaptığı günah rahatsız eder ve iyilik de sevindirirse, o kimse mümindir!”
“Kişi, kötülük yapar da, bu ona rahatsızlık verirse, işte o mümindir!”
“Kul, mahzurlu olan şeye düşmekten çekinerek mahzurlu (sakıncalı) olmayan .şeyi bırakmadıkça takvâlı kişilerden olma derecesine ulaşamaz.”
“Allah, kâh günahları bağışlar, kâh sıkıntıları giderir, kâh bir kavmi yüceltir, kâh bir kavmi batırır.”
“Yedi helâk ediciden kaçının!” Sahâbîler: ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Bunlar nelerdir?’ diye sordular. Hz. Peygamber: “Allah’a şirk/ortak koşmak, sihir (büyü) yapmak, Allah’ın haram kıldığı bir canı haksız yere öldürmek, fâiz yemek, yetim malı yemek, savaş meydanından kaçmak, evli, nâmuslu ve hiçbir şeyden haberi olmayan kadınlara zinâ isnad etmektir.”
“Büyük günahlar şunlardır: Allah’a şirk(ortak) koşmak, ana babaya itaatsizlik etmek, haksız yere bir kimseyi öldürmek ve yalan yere yemin etmek.”
“Zinâ eden kimse, mü’min olduğu halde zinâ yapmaz. içki içen kimse, mü’min olduğu halde içki içmez. Hırsızlık yapan kimse de mü’min olduğu halde çalmaz!
“Zinâ eden kimse, mü’min olduğu halde zinâ yapmaz. İçki içen kimse, mü’min olduğu halde içki içmez. Hırsızlık yapan kimse de mü’min olduğu halde çalmaz! İman ondan çıkar, gölge gibi başının üzerinde durur. O insan ne zaman ki bu işi bitirirse iman tekrar geri gelir!”
“Ey Aişe! Göze önemsiz gibi görünen günahlardan sakın! Çünkü bu günahlar için, Allah tarafından görevlendirilmiş bir görevli vardır. Çünkü küçük günahlar insanda bir araya gelince onu helâk eder. Tıpkı çöl bir arâzîde bulunup da, yanma kavmin işçileri gelen şu adamın hali gibi: O adam ve diğerleri odun taşıyıp üst üste yığarlar ve bir yığın meydana getirirler. Derken odun yığınını ateşe verirler ve (küçük küçük olan, ama bir araya gelince kocaman bir yığın olan bu çalı çırpının ateşiyle) o çölde bulunan bütün canlıları yok eder…”
Ubâde bin Sâmit ve Ebû Saîd el-Hudrî gibi sahâbîler şöyle derlerdi: “Siz, gözünüze önemsiz (edakk) görünen öyle işler yapıyorsunuz ki, biz onları Hz. Peygamber zamanında büyük günahlardan sayardık!” (Yani, kalplerindeki Allah korkusu sebebiyle, sahibenin küçük günahları bile büyük günah gibi değerlendirdiğini belirtmişlerdir.)
“Ey insanlar, sizden öncekilerin sapıtmasının nedeni şu idi: İçlerinde üstün mevkiden biri hırsızlık yapınca, hadd (cezâ) uygulamadan onu serbest bırakıyorlar, ama güçsüz (arkası olmayan, fakir) birisi çalınca da hemen hadd tatbik ediyorlardı. Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fâtıma hırsızlık yapsa, Muhammed, onun elini de keser.”
“Gerçekten siz, bana dâvâya (mahkemeleşmeye) geliyorsunuz. Ama ihtimal bazınız hüccetinizi/delilinizi bazınızdan daha iyi anlatır da ben de ona kendisinden dinlediğime göre hüküm vermiş olurum. Her kime din kardeşinin hakkından bu sûretle bir şey verirsem, onu hemen almasın! Zira bununla ona ancak ateşten bir parça vermiş olurum!”
“Kalpte iki his vardır: Birisi melekten olup, hayır ile vaadde bulunma, Hakkı tasdik etmedir. Kim bu duyguyu hissederse onun Allah’tan olduğunu bilsin ve Allah’a da hamdetsin. İkincisi, düşmandan olup, şer vaadlerde bulunma, Hakkı yalanlama ve hayırdan nehyetmedir. Bu hissi de kim duyarsa şeytandan Allah’a sığınsın…
“Üzerinde Rabbinin de hakkı vardır, nefsinin de hakkı vardır, ailenin de… Buna göre sen her hak sahibine hakkını ver!”
“Herkese niyet ettiği vardır; unutanın ve hata yapanınsa niyeti yoktur!”
“Muhakkak ki Allah ümmetimin hatasından, unutmasından ve yapmaya zorlandıkları günahlardan vazgeçmiştir, bağışlamıştır.”
“Şüphesiz Allah, ümmetimden hatâ, unutma ve üzerine zorlandıkları şeyin hükmünü (günâhını) kaldırmıştır.”
“Beş vakit namaz ve cuma namazı diğer cuma namazına, bir Ramazan diğer Ramazana keffârettirler. Büyük günah (kebâir) işlenmedikçe aralarındaki (küçük) günahları affettirirler.”
“Günahkâr ve itaatkâr olan hiç kimse yoktur ki, ateşe girmeyecek olsun. Ancak ne var ki, ateş İbrâhim (a.s.)’e olduğu gibi mümine bir selâmet/genişlik ve serinlik olacaktır. Öyle ki ateş onların serinlemesinden dolayı bir ses çıkaracaktır. Sonra da Allah muttakîleri kurtaracaktır.”
“Her kim İslâm’da güzel bir sünnet/çığır açarsa, o çığırın ecri ile, kendisinden sonra o çığırla amel edenlerin ecirlerinden hiçbir şey noksan edilmemek şartıyla sevapları kendine aittir. Ve her kim İslâm’da kötü bir sünnet/çığır açarsa, o çığırın vebali ile kendisinden sonra onunla amel edenlerin vebâli, hiç noksanları olmamak üzere ona aittir.”
“Bir kimse dalâlete çağırır da ona uyulursa, bu kimseye günahlarından hiçbir şey eksiltilmeksizin- kendisini izleyenlerin günahı kadar günah yüklenir…”
“Haksız yere bir cana kıyıldığında, onun kanından bir pay da, Adem (a.s.)’in ilk oğluna (Kabil’e) ayrılır. Zira, cana kıymayı ilk defa icat eden odur.”
“Reddetmeye kadir oldukları halde içlerinde zuhur eden kötülüğe sessiz kalmadıkları müddetçe, Allah Teâlâ halkın geneline, özel kişilerin (suçluların, günahkârların) yaptığı yüzünden azap etmez. İşte onlar böyle yaparlar (seslerini çıkarmazla)sa Allah da halkın genelini ve suçluları beraberce cezâlandırır.”
içlerinde sâlih kimseler olduğu halde helâk olup olmayacaklarını soran Zeyneb bint Cahş’a Rasûl-i Ekrem şöyle cevap vermiştir: “Evet, kötülük iyice çoğaldığında!”
insanlar zalimi görür de, ona engel olmazlarsa, Allah’ın, azâbı ile onları bürümesi yakındır.”
Sizden biriniz bir kötülük gördüğü zaman onu eliyle değiştirsin, eğer gücü yetmezse diliyle değiştirsin, buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle değiştirsin (buğzetsin).”
“Şayet günahlar işleseniz, hatta semâyı dahi tutsa, sonra da pişmanlık duysanız Allah sizin tevbenizi kabul eder.”
“Kötülüklerin peşinden bir iyilik getir ki, onu mahvetsin/silsin.”
“Kıyâmet gününde mü’min, Rabbine yaklaşacak, o derecede ki, üzerine Allah affını indirecek ve ona günahlarını itiraf ettirecektir. Kendisine ‘(filan günahını) biliyor musun?’ diye soracak. Mü’min: ‘Ey Rabbim! Biliyorum’ diyecek. Allah Teâlâ: ‘Onu Ben dünyada örtbas etmiştim, işte bugün de onu sana bağışlıyorum’ diyecek. Bunun üzerine iyiliklerinin sayfası verilecektir. Kâfirlerle münâfıklara gelince, onlar için mahlûkat huzurunda; ‘İşte Allah adına yalan söyleyenler bunlardır’ diye nidâ edilecektir!
“Büyük günah işleyenler için benim şefaatim haktır.”
“Günahından tevbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.”
“Kimin yanında, kardeşinin (maldan, candan veya namustan yana) yenmiş bir hakkı varsa, ondan, kendi iyiliklerinden alınıp kardeşine verileceği gün gelmeden önce, daha şimdiden helâllik alsın!”
“Yanında din kardeşinin ırzı, malı ve makamı bakımından bir hakkı bulunup da, bu hak kendisinden alınmadan ondan helâllik isteyen kimseye Allah merhamet etsin! Çünkü âhirette ne bir dinar, ne bir dirhem vardır. Eğer o kimsenin iyilikleri varsa, kardeşinin hakkı onun iyiliklerinden alınır. Eğer iyilikleri yoksa, o zaman da üzerinde hakkı olan kardeşinin günahlarının bir kısmı ona yüklenir.”
“Kimin (din) kardeşine bir mal veya ahlâkî borcu varsa, dinar ve dirhemin olmayacağı ve ancak sevapların ve günahların geçerli olacağı gün gelmeden önce, ondan hemen bugün kurtulsun.”
“Âdemoğlunun hepsi hata edici, günah işleyicidir. Ancak, günahkârların en hayırlısı, tevbe edip Allah’tan affını dileyendir.”
“Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, siz hiç günah işlememiş olsanız, Allah sizi giderir, yok eder de, günah işleyip tevbe eden bir kavim getirir/ yaratır. Onlar Allah’a istiğffâr ederler, Allah’tan af dilerler. O da kendilerini afederdi.“
“Allah Teâlâ şöyle buyurdu: ‘Ey kullarım, Benim âfiyet verdiklerim müstesnâ, hepiniz günahkârsınız (müznibûn); öyleyse Benden mağfiret talep edin de, sizi bağışlayayım… Ve yine Benim hidâyete ilettiklerim hâriç, hepiniz dalâlettesiniz; öyleyse Benden hidâyet dileyin de sizi hidâyete ulaştırayım..,“