Tasarruf Kesintisi Faize Girer Mi ?
Mesele hakkında bir miktar teknik malumat verelim: Sözünü ettiğiniz kesinti, Nisan 1988 yılından beri işçi-memur ve sözleşmeli personelin payından %2, işverenin payından da %3, toplam %5 nisbetinde Tasarrufu Teşvik Fonuna, “mecburi tasarruf adı altında kesilmektedir. Daha sonra bu nisbet yüzde yüz arttırılarak %10’u buldu. Yani her ay, çalışanın hesabına belli bir miktar yatırılmaktadır. Personel emekli olduktan sonra biriken paranın tamamı kendisine ödenmekle birlikte, sizin de belirttiğiniz gibi belli zaman aralıklarıyla ‘‘nema’sının bir miktarı verilmektedir.
Meselenin dinî tarafını ise iki yönden ele almak mümkündür. Bunun için bu konuya benzeyen ve ışık tutan hususları dikkate alalım.
Birincisi, işçi statüsünde çalışan personelin Sosyal Sigortalar Kurumuna, devlet memurlarının da Emekli Sandığına, fikri alınmadan yürürlükteki kanunlar icabı kaydı yapılmaktadır. Bunun için her ay kendisine sorulmadan ücret ve maaşından belli nisbette bu kurumlara prim ödemektedir. Halbuki normalde mal ve hayat sigortasına cevaz verilmemektedir.
Ödediği bu primlerden dolayı çalışırken sağlık ve benzeri sosyal hizmetlerden istifade etmektedir. Yani ödediği primin miktarına bakılmadan sosyal hizmetlerden faydalanmaktadır. Diğer taraftan, emekli olduktan sonra yine yatırdığı para miktarının toplamı dikkate alınmadan ölünceye kadar emekli maaşı almakta, öldükten sonra da ayrıca geride kalan eş ve çocuklarına dul ve yetim maaşı bağlanmaktadır.
Çalışanın istifade ettiği bu hizmetler ve aldığı paralar kendi ödediği primlerden fazla olduğuna göre, bu fazlalığın adı nedir? Faiz midir, hayır. Öyle ise nedir? Bunu da şöyle izah edelim:
İşçi veya memur, parasını bu fona yatırırken, faizli borç olarak vermiş değildir. Yani vatandaş bu kesintileri verirken, “İleride yatırdığım bu paraların faizini alırım” diye bir şart koşmamıştır. Diğer bir ifade ile, faizli borç veren kimse gibi, fona para yatırmamıştır. Fakat geri ödemelerde, ödediği miktardan fazla almaktadır.
Enflasyon sebebiyle paranın değer kaybı bir tarafa, normal zamanlarda dahi borçlunun ödeme esnasında önceden fazlalık şartı koşulmadan alacaklıya borcundan fazla vermesi faiz sayılmamakta, alacaklının bu fazlalığı alması helâl olmaktadır.
Bu iki husus bir arada düşünüldüğünde, sorduğunuz meselede şöyle bir neticeye varmak mümkündür: Bir defa sigorta ve emekli sandığında olduğu gibi işçi ve memur bu fona kendi isteği ile girmiş değildir. Dolayısı ile emekli olmadan önce yatırdığı paradan dolayı bir miktar alması, yatırdığı primlere mahsuben sigortanın sağlık hizmetlerinden faydalanmasına benzer.
Diğer taraftan bu parayı faizli borç olarak da vermediğine göre, devletin kendisine verdiği fazlalık her ne kadar resmiyette faiz adını taşısa da İslâm hukukuna göre faiz sayılmaz. Borçlunun alacaklıya önceden şart koşulmadan fazlalık vermesine benzer. Bunun için siz aldığınız bu parayı kendi şahsınız için kullanabilirsiniz.
Ancak bundan sonra isteğe bağlı olarak aynı fona maaş veya ücretten kesintiler yapılacaksa, burada isteyerek faizli bir akit yapılmış olacağından cevaz verilemez.
[1] ibni Âbidîn. Reddü’l Muhtar, 5: 242. 242 ■ AİLEYE ÖZEL FETVALAR