Rasulüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) (Mekke-Medîne arasındaki) Kudeyd mevkiinde Huzâ’a Kabîlesi’nden olan Ümmü Ma’bed’e uğradı ve (yanındakilerle birlikte) ondan süt yâhut et almak istediler.
Lâkin Ümmü Ma’bed ‘in çadırı bunlardan hiçbir şeyi barındırmıyordu. O sırada Rasulüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) evin bir kenarında duran bir koyuna doğru baktı ki, hastalık onu sürüden geri bırakmıştı.
Ümmü Ma’bed ‘den o koyunu sağmak için izin isteyince o izin verdi fakat: “Onda bir sağılacak süt olsaydı, zaten biz ona nâil olurduk” dedi.
Bunun üzerine Rasulüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Mevlâsı ve velîsi olan Allâh’a dua ederek koyunun memesini sıvazlayınca süt taştı, Rasulüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) de onu bolca sağdıktan (ve önce Ümmü Ma’bed’e içirdikten) sonra yanında bulunanlardan her birini suvardı ve doyurdu.
Sonra (kendisi içti ve koyunu) bir daha sağarak kabı doldurdu ve onu o kadının yanında (kocasına göstereceği) açık bir mûcize olarak bıraktı.
(Kocası) Ebû Ma’bed gelip sütü görünce şaşkınlığı onu çok uzaklara götürdü ve: “Bu evde bir damla süt damlatacak sağmal koyun bulunmadığı halde bu sana nereden geldi?” dedi.
O kadın ona: “Cismi ve sıfatı şöyle şöyle olan mübarek bir adam bize uğradı” deyince, kocası ona: “İşte o, Kureyş’in bahsettiği kişi olmalı” dedi ve sonra: “Onu görecek olsaydı, elbette ona îman edeceği, kendisine ittibâ edeceği ve hiç ayrılmaksızın arkadaşlık edeceği” husûsunda her türlü yemini yaptı.