Namazı Huşu İle Kılmak

By | 23 Eylül 2014

pardesu

 

Ramazan ayının 15. gecesi kılınacak namazHuşu kelimesi, korkmak, çekinmek gibi kalbin faaliyetlerinden sayılır. Bazı fakihler manaya ek olarak, namazda sağa sola bakmamak, oynamamak gibi davranışları da, huşudan sayarlar. Namazı huşu ile kılmak, farz mı yok­sa, fazilet mi olduğunda âlimler ihtilafa düştüler. Farz diyenler peygamber (s.a.v.) şu hadisini delil olarak getirdiler:

“Namaz, ancak kulun aklını vererek kıldığı namazdır!”

Ayetlerden ise şu ayeti ileri sürerler:

“Namazı beni hatırlamak için kıl!”

Namazda gafil olmak, zikretmenin zıddıdır. Bir ayette de şöyle açık- lanmaktadır:

“Gafillerden olma!”

Beyhaki, Muhammed ibn-i Şirin’den Rasûlüllah’ın şöyle dediğini be­lirtiyor:

—                     Ben (s.a.v.) namaz kılarken gözlerimi havaya kaldırdığım için bu ayet nazil oldu.

Abdurrezzak (r.a.) buna ek olarak dedi ki:

—                     Peygamber (s.a.v.) namazda huşu içinde olmamızı ve gözlerimizi secde yerinden ayırmamamızı emretti. Hakim ve Beyhaki Ebu Hureyre’den rivayet ettiğine göre:

—                     Peygamber (s.a.v.) namazda başını yukarı (semaya) kaldırınca, bu

ayet indi ve peygamber (s.a.v.) başım yere eğdi!

Haşan Basrî (r.a.) peygamber (s.a.v.)’den şöyle rivayet etmektedir:

—                     Beş vakit namaz, birinizin evi önünde akan nehir gibidir. O kişi ır­makta beş defa yıkanırsa onda hiç kir kalır mı?

Bu şu demektir: Kişi beş vakit namazı huşu ile kıldığı zaman, büyük günahlar hariç bütün günahlardan temizlenir. Şayet huşu ile namazı kılmaz­sa namaz kendine iade edilir.

Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:

—                     Namaz kılmak, hacca gitmek, Beytullah’ı tavaf etmek ve diğer iba­detler, Allah’ı hatırda tutmak için farz kılınmıştır. Hatırlanan Allah hakkın­da, kalbinde saygı ve ürperme duymayınca böyle bir zikrin ne kıymeti var­dır!..

Başka bir hadiste (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

—                     Kulun kıldığı namaz, kişiyi çirkin ve kötü davranışlardan alıkoy­muyorsa, ancak onu Allah’tan uzaklaştırır!

Bekir ibni Abdullah dedi ki:

—                     Ey insanoğlu, Allah’ın huzuruna izinsiz girip kendisi ile aracısız konuşmak istersen bunu yapabilirsin. Kendisine:

—                     Bu nasıl gerçekleşir, diye sordular.

Bekir ibni Abdullah şöyle cevap verdi:

—                     Abdestin şartlanna riayet ederek abdest al, namaz kılacığın yere git, işte o zaman Rabbinle aracısız buluşmuş ve konuşmuş olursun!

Hz. Aişe (r.a.) buyurdu:

—                     Peygamber (s.a.v.) ile karşılıklı konuştuk. Namaz vakti girdiği za­man, Allah’ın büyüklüğü ile öylesine meşgul oluyordu ki adeta bizi tanı­mazdı.

Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:

—                     Allah kulun bedeni ile kalbinin beraber olmadığı namaza bakmaz!

Anlatıldığına göre Allah’ın dostu İbrahim (a.s.) namaz kılmaya başla­dığında, kalbinin atışı iki mil öteden duyulujdu!

Saidül Tenuhi (r.a.) namaz kıldığında1, sakalından gözyaşları dökülür­dü.

Peygamber (s.a.v.) adamın birini namazda sakalı ile oynarken gördü. “Şayet bu kişinin kalbinde Allah korkusu olsaydı, azalarıyla oynamazdı,” dedi.

Rivayete göre Hz. Ali (k.v.), namaz vakti girdiği zaman titremeye baş­lar ve rengi solardı. Ona:

—                     Sana ne oluyor ey mü’minlerin emiri, dediklerinde; O:

—                     Göklere ve yerlere verildiğinde, korktukları halde almadıkları ve benim kabullendiğim emanetin eda etme vakti geldi! diye cevap verirdi.

Hz. Ali’nin oğlu Haşan (r.a.) abdest aldığı zaman rengi sararmış. Ona, “Neden abdest alırken rengin sararıyor” diye sorulduğunda, “Kimin huzuru­na çıkacağımı biliyor musunuz?” derdi.

Harem’ül Usame (r.a.)’den namazı nasıl kıldığını sordular. O da şöyle cevap verdi:

—                     Namaz vakti geldiği zaman, erkânına uygun abdest alırım. Namaz kılacağım yere gider, vücudum dinlensin diye kısa bir süre otururum. Sonra namaza şöyle dururum. Kaşlarımın arasında Kâbe, ayaklarımın dibinde Sırat köprüsü, sağımda cennet, solumda cehennem, arkamda ölüm meleği olan Azrail’i düşünerek, korku ve ümit ile tekbir alarak namaza başlarım! Fatiha ve zammi sureyi usulüne göre okurum. Huşu ile rükuya ve secdeye giderim ve o şekilde namazı bitiririm. Kabul olup olmadığını da bilmem!

İbni Abbas (r.a.) şöyle dedi:

—                     Normal iki rekatı huşu ve tefekkür halinde kılınan namaz, bir gece huşusuz ve tefekkürsüz kılınan namazdan daha hayırlıdır!

Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:

—                     Ahirzamanda ümmetimden öyle insanlar gelecek ki, gönüllerinde dünya sevgisi olduğu halde, camilerde halkalar oluşturup dünya işlerini ko­nuşacaklar. Onlarla oturmayınız.

Haşan basri (r.a.) Peygamber (s.a.v.)’in şöyle dediğini söyledi:

—                     Size insanlar arasında en hırsız kimdir, söyleyeyim mi? dedi. Saha­be:

—                     Evet ya Rasûlüllah!

Rasûlüllah:

—                     Namazdan çalandır, dedi.

Sahabe:

—                     Nasıl namazdan çalınır ya Rasûlüllah!

Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

—                     Rükuları ve secdelerini tam yapmayarak!

Peygamber (s.a.v.) başka bir hadiste şöyle buyurdu:

“Kıyamet günü insan ilk olarak namazdan hesaba çekilecektir. Şayet namazında herhangi bir kusur çıkmazsa hesap kolay geçer. Şayet eksik çı­karsa, Allah meleklere “Onun nafile namazı varsa, onları farzların yerine sa­yın” der.”

Diğer bir hadiste peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:

—                     Bir kişiye verilecek en iyi hediye, iki rekat namaz kılmasına izin vermektir!

Hz. Ömer (r.a.) namaza duracağı zaman, her yanı titrer ve dişleri birbi­rine vururdu. “Sana ne oluyor?” diye sorulduğunda şu cevabı verirdi: “Ema­neti yerine getirmenin ve farzı eda etmenin zamanı geldi. Bilmiyorum onu nasıl başaracağım!

Rivayet edildiğine göre Half ibni Eyyüp bir gün namaz kılarken kendi­sini arı sokar ve kan akar. O bunu hissetmez. İbni Said oradan geçerken onu görür. Half’e kanı gösterir. Half elbisesini yıkar. Ona şu soruyu sorarlar:

—                     Arı soktuğu halde nasıl hissetmedin?

O şöyle cevap verir:

—                     Allah’ın huzurunda, yukarıda Azrail, solumda cehennem, ayakla­rım altında Sırat köprüsü, olduğu halde nasıl hissederim?

Amr ibn-i Zerrin kendisini ibadete vermiş, derviş bir kişiydi. Eli kan­ser olduğunda, doktorlar:

—                     Elini kesmek mecburiyetindeyiz, dediler. O da:

—                     Kesebilirsiniz, dedi. Doktorlar:

—                     Seni iplerle iyice bağlamadan kesemeyiz, dediler. O da:

Hayır, ben namaza durduğum zaman kesiniz, dedi. Namaza durdu, elini kestiler ve o hiçbir şey hissetmedi.