Hastalık Nasıl Başlar Acaba

By | 1 Ekim 2014

 

namaz-kildiran-seccade

 

Hastalık sebepleri bölümünde anlatılan beslenme hataları sonucunda mide ve bağırsaklarda çürüyüp mayalanan gıdaların metabolizma atıkları kısmen dışarı atılır, kısmen dokularda birikir. Dokulardaki atıklar çoğaldıkça, iltihaplanmaya (çöplüklerdeki gibi yanmaya) ve gaz oluştur­maya başlar. Bu yakıcı madde ve gazlar (antijenler) dokularda ağrı, sızı, il­tihap ve alerjiye yol açar. Bu durum devam ettiği sürece, akla gelebilecek her tür hastalık ortaya çıkabilir (“Sık yemek” bölümüne bakınız).

Ancak bağışıklık sistemi bu duruma müdahele ederek ateşi yükseltir. Yükselen ateş kanı ısıtır, nefesi, kalp atışlarını ve kan dolaşımını hızlandı­rır. Isınan kanda, dokuları temizlemekle görevli mikroplar, lökositler ve lenfositler çoğalır. Bağışıklık sistemi bu şekilde zararlı bakteri ve virüslerin çoğalmasını engellemeye ve dokuları toksinlerden temizlemeye çalışır (“Bağışıklık sistemi” bölümüne bakınız). Örneğin çocuk felci virüsünün üre­me hızı 40° C derecede 250 kat azalırken, zatürreden sorumlu bakteri 41.1° C derecede yok olur.

Bağışıklık sistemi, ısınan kan, kandaki görevli hücreler ve mikropların erittiği zararlı maddelerden dokuları arındırmak için farklı yollar kullanır. Bademciklerden şişme ve iltihaplanmayla, deriden terleme, döküntü ve si­vilcelerle,- akciğerlerden nefesle ve öksürükle,- beyinden hapşırma, burun kanaması, burun akıntısı, geniz akıntısı, kafa ve kulak arkası yaraları, kulak kiri ve iltihabıyla,- böbreklerden idrarla,- mide ve safra kesesinden kusmay­la,- karaciğer ve bağırsaklardan ishalle dışarı atarak kurtulmaya çalışır. Saç dökülmesi ve tırnak uzaması da toksinleri vücuttan uzaklaştırma yollarıdır. Bu semptomların hiçbiri hastalık değildir, bağışıklık sisteminin normal sa­vunma mekanizmasıdır. Ateşi düşürmek, öksürüğü engellemek, burun akın­tısını durdurmak, antibiyotik kullanmak, bademcikleri aldırmak bağışıklık sistemine yapılan büyük bir haksızlık ve zulümdür.

Allah sağlığımızla ilgili bütün hatalarımız karşısında sonsuz rahmetiyle  muamelede bulunur ve her adımda bir kurtuluş yolu gösterir. Ancak çoğu insan Allah’ın her adımda lütfettiği rahmetine isyan ve ihanetle karşılık ver­mektedir.

İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde, bu kadar zararlı, bu kadar bol ve bu kadar çeşitli yiyecek bir arada tüketilmemiştir. Bu yüzden günümüzde in­sanın karaciğeri çöplüğe, vücudu hastalık batağına dönmüştür. Bu durum­dan ilaç veya cerrahi müdahalelerle kurtulmayı düşünmek, tehlikenin bo­yutunu bilmemekten kaynaklanır.

Birçok hastalığın temeli tektir: Yanlış yaşam tarzı

Yaşam tarzı değiştirilmeden, mide ve bağırsaklar tedavi edilmeden, sin­dirim düzeltilmeden, karaciğer temizlenmeden, oruç tutmadan hiçbir gıda, doğal da olsa hiçbir ilaç ya da bitki, tek başına bedenin iyileşmesini sağla­yamaz.

Allahü Teala, Hz. Adem (a.s.) için yarattığı yiyeceklerin sindirim kural­larını belirlemiştir. Bu kuralları değiştirmek veya onlara bir şey eklemek mümkün olmadığına göre, bu kurallara sımsıkı sarılmaktan başka çaremiz yoktur.

Midede sindirimi tamamlanan besin maddeleri bağırsaklara iner. Bağırsaklarda birinci hazım tamamlanır, besin emilir ve karaciğere yani ikinci hazma gönderilir. Birinci hazımda parçalanmayan besin kalıntıları bağırsaklarda doğal olarak yaşayan vazifeli mikroplar tarafından parçalana­rak vitamin, şeker, hatta protein üretilir. Toksik maddeler ise nötralize edi­lerek hızla dışarı atılmaya çalışılır.

Herhangi bir sebeple kullanılan antibiyotik (anti-karşı, biyo-hayat, ya­ni hayat karşıtı) vücutta ve özellikle bağırsaklarda yaşayan, sağlığı koru­makla görevli mikropları yok eder. O zaman faydalı mikropların yerini za­rarlı mikroplar ve tek hücreliler doldurur.

Tek hücreliler ve yabancı mikroplar bağırsaklara gelen besinden çeşitli toksinler üretir, toksinleri kana karıştırmadan dışarı atmakla görevli bağır­sak tüycükleri çürür. Tüycüklerin çürümesiyle kelleşen bağırsaklarda yara­lar oluşur ve koruma görevini yapamayıp, faydalı maddelerin yanısıra za­rarlı maddeleri de kana karıştırır.

Zararlı maddelerle ağırlaşan kan, karaciğere geçer. Karaciğer, bu kanın bir kısmını temizleyerek kalbe, bir kısmını da böbreklere gönderir. Ancak kandaki zararlı maddelerin oranı arttıkça, karaciğerin bunları temizlemesi

zorlaşır. Bu durumda atık maddeler karaciğerde birikerek yağlanma, büyü­me, kistlere sebep olur. Karaciğer kanı yeteri kadar temizleyemez hale ge­lir. Kanda zararlı maddelerin çoğalmasıyla kan ağırlaşır.

Bağışıklık sistemi, ağırlaşan kanın dolaşımını hızlandırmak ve atıkları çı­kartmak için, damarları daraltmak ve tansiyonu yükseltmek zorunda kalır. Ancak hasta, tansiyon düşürücü aldığında, damarlar zorla genişler, kan do­laşımı yavaşlar. Toksinlerle yoğunlaşan kan damarlarda atık bırakır, doku­ları kirletir, kılcal damarları tıkar.

Kan, daralan ve tıkanan kılcal damarlardan organların dokularına gerek­tiği gibi ulaşamadığı için yeterli gıda ulaştıramaz. Aynı zamanda metaboliz­ma atıklarını dokulardan uzaklaşatıramaz. Sonuç olarak, hücre ve organlar aç kalır ve sürekli atıklarla uğraşmaktan asıl görevini yapamaz hale gelir.

Her bir hücre ve her bir organ belli bir titreşimle çalışır (Allah’ı zikre­der). Ancak, atıkların birikmesiyle ağırlaşan hücrelerin titreşim frekansları bozulur (Allah’ı zikirden ayrılır).