Evlendikten Ölünceye Kadar Kadınlarla Yaşamanın Edebleri

By | 1 Ağustos 2014

hac-umre-seti

evlilik4Evlendikten Ölünceye Kadar Kadınlarla Yaşamanın Edebleri
Nikâhın dinin esaslarından olduğu anlaşılınca, evlenmede dinin edeblerini korumak icabeder. İnsanların evlenmesi ile hayvanların çiftleşmesi arasında fark olması için bu edebleri gözetmelidir. Bunun için de, on iki şeyde edebe riayet lâzımdır.
BİRİNCİ EDEBİ Vehmedir (2). Velime sünneti müekkededir. Poygamber Efendimiz (sallâllahü alçyhi ve sellem) Abdurrahman bin Avf’a (radıyallahü anh) evlendiği vakit, «Bir koyunla bile olsa velîme (yâni düğün ziyafeti) veriniz», (3) buyurdu. Koyunu olmayanların, düğüne gelen ahbaplann önüne koyacağı yemek, velime olur. Peygamber Efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) Hazret1 Şafiyye ile evlendiği vakit arpa ekmeği ve hurmadan velîme verdi. Demek ki, elinden geldiği kadar vermelidir. Bu da evliliğin şerefi içindir. İlk üç günü geçirmemelidir. Tehir edilirse bir haftayı geçmemelidir.
Düğünde tef çalmak, düğünü duyurmak ve neşeli olmak sünnettir. Çünkü yeryüzünde en şerefli yaratık insanlardır. İnsanın yaratılmasının açıldığı kapı ise evlenmektir. O hâlde bu sevinme, kendi yerinde olmalıdır. Böyle zamanda tef çalıp (nikâhıl duyurmak sünnettir.
Rebia binti Muavviz bildirir. Buyurdu: «Düğünümün ikinci günü Resûlulîah Efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) geldi. Cariyeler tef çalıyor, şarkı söylüyordu. Peygamber Efendimizi (aleyhisse lâm) görünce, şiirler okuyup onu medh etmeye başladılar. Peygamber Efendimiz (aleyhisselâm), «Demin söylediğinize devam ediniz», i1) buyurdu. Tef çalarak kendisinin medh edilmesini istemedi. Çünkü, ciddi işleri oyun ile karıştırmak iyi olmaz. Peygamber Efendimizin (sallâllahü aleyhi ve sellem) medhi ise, dinden olup ciddiyet ister.
İKİNCİ EDEB: Kadınlara karşı iyi huylu olmaktır, iyi huy demek, onları incitmemektir. Hattâ onlardan gelecek sıkıntılara katlanmaktır. Olmayacak şeyleri söylemelerine, hürmetsizliklerine sabretmek lâzımdır. Hadisi şerifte şöyle buyurulmuştur: «Kadınlar zayıf ve avret yaratılmıştır. Evlendikten Ölünceye Kadar Kadınlarla Yaşamanın Edebleri Zayıflıklarına çare, susmaktır. Avretlik Ierine çare, onları evde bulundurmaktır». Peygamber Efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyuruyor: «Hanımının fena huylarına sabredene, Eyyüb aleyhisselâmm belâlara sabretmesinin sevabı verilir. Kocasının fena huylarına sabreden kadına, Fir’avn’un karısı Âsiye’nin sevabı verilir» (2). Peygamber Efendimizin (sallâllahü aleyhi ve sellem) vefatı zamanında fısıltı halinde söylediği son söz, «Namaz kılınız, kölelere iyi muamele ediniz. Elinizde esir gibi bulunan kadınlarınızın sözlerine sabrediniz, onlarla iyi geçininiz» (3), olmuştu.
Peygamber Efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) hanımlarının sıkıntılarına sabrederdi. Bir gün Hazreti Ömer’in (radıyalla hü anh) hanımı, kızarak kendisine cevap verdi. Hazreti Ömer (ra dıyallahü anh), «Ey akılsız, karşılık mı veriyorsun?» dedi. «Evet, Resûlüllah senden iyidir, onun hanımları da ona karşılık veriyor», dedi. Hazreti Ömer, «Eğer dediğin gibi ise, kızım Hafsa mahvoldu demektir», dedi. Sonra Resûlüllah Efendimizin hanımı olan kızı Hafsa’yı görünce, «Sakın Peygamber Efendimize (sallâllahü aleyhi ve sellem) karşılık verme, Resûlüllah Efendimizin çok sevdiği, Ebû Bekr’in (radıyallahü anh) kızı Aişe’ye bakma, onun sözüne dayanır», dedi. Bir gün hanımlarından biri kızarak eliyle Resûlüllah’m (aleyhisselâm) göğsüne vurdu. Annesi, yâni hanımının annesi, kızına, niçin böyle yaptın diye çok hakaret eyledi. Peygamber Efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem), «Onu bırak, onlar bundan fazlasını da yanarlar, ben onları afvederim» (4) buyurdu. Peygamber Efendimiz (aleyhisselâm) buyurdu: «Sizin iyiniz, hanımına iyilik edenin?7dir. Ben ise hanımıma herkesten daha iyiyim».
ÜÇÜNCÜ EDEB: Hanımlar ile şakalaşmak, oynamak, durgun
durmamak ve akıllarına göre davranmaktır. Peygamber Efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) gibi hanımları ile oynayan, tatlı konusan kimse yoktu. Hattâ Hazreti Aişe ile (radıyallahü anhâ) birbirlerini geçmek için koşma yarışı yaptılar. Peygamber Efendimiz (aleyhisselâm) geçti. Bir daha koştular. Hazreti Aişe geçti. Peygamber Efendimiz taleyhisselâm) buyurdu: Bire bir kaldık, böyle kalsın» i1} Yâni buSün beraberiz. Bir gün, zencilerin oynadıklarını, ayak vurduklarını duydu. Hazreti Aişe’ye (radıyallahü anhâ) «Görmek ister misin?» buyurdu. İsterim, dedi. Kalktı ve daha yakına gitti. Elini kaldırdı. Hazreti Aişe görmek için, çenesini Peygamber Efendimizin (sallâllahü aleyhi ve sellem) koluna dayadı ve bir müddet seyretti. Sonra, «Yetmez mi, yâ Aişe?» (2), buyurdu. «Sus», dedi. Üç defa söyleyince, kabul etti. Hazreti Ömer (radıyallahü anh), kadının kötü ve kaba sözleri hakkında buyurdu ki: «Erkek, hanımıyla çocuk gibi olmalı, fakat aile reisliği vazifesinde adam gibi olmalıdır». Erkek eve girerken gülmeli, çıkarken susmalı, bulduğunu yemeli, bulmadığını sormamalıdır, demişlerdir.
DÖRDÜNCÜ EDEB: Şaka ve oyunu, saygı ve heybetini yitirecek hâle getirmemelidir. Onların faydasız, kötü isteklerine âlet olmamalıdır. Mürüvvete ve şeriate uymayan bir işleri görülürse, düzeltmelidir. Çünkü böyle yapmazsa, onların alay mevzuu olur. Halbuki Allahü Teâlâ «Erkekler kadınlar üzerine hâkimdirler. O se beble ki Allahü Teâlâ onlardan kimini (erkekleri) kiminden (kadınlardan) üstün kılmıştır» (3) buyurdu. Erkek, kadına hükmet melidir. Peygamber Efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu: «Hanımının kölesi olan başaşağı gitti» (4). Çünkü kadın, erkeğin hizmetçisi, kölesi olmalıdır. «Kadınlara danışmak lâzım ve dediklerinin aksini yapmak lâzım», demişlerdir. Kadınlar hakikatte nefsin gibidir. Hini biraz gevşek tutarsan, elinden çıkar, haddi aşar ve düzeltmek zor olur.
Bütün kadınlarda; ilâcı sabretmek olan, bir zayıf taraf ve ilâcı erkeğin idaresi olan, bir eğrilik vardır. Erkek, mükemmel bir hekim
gibi olup, her ilâcın vaktinde verilmesini bilmelidir. Sabretmek ve onlardan gelenlere katlanmak mühimdir. Hadısi şerifte «Kadın kaburga kemiği gibidir. Doğrultmak istersen kırılır», (5) buyuruldu.
BEŞİNCİ EDEB: Kıskançlığı gerektiren hâllerde itidâlli olmalıdır. Sonu kötüye varacak hareketlerine göz yummamalı, fitne doğuracak şeylerden korunmalıdır. Teras ve kapılarda durdurmama *• y&bancılann görmesine engel olmalıdır. Erkeklerin baktığı pencere ve kapılarda bulundurmamalıdır. Çünkü büyük zarar gözden ®e ır. Bu da evin içinde durmaktan değil, pencere, kapı ve terasta durmaktan meydana gelir. Bu hususu basit görmemelidir. Ancak sebepsiz yere sui zan etmek, kusur ve ayıp aramak, haddinden fazla gayret etmek ve işlerin içyüzünü incelemekte mübalâğa etmek doğru değildir.
Peygamber Efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) seferden dönmüş ve şehre yaklaşmışlardı. Yanında bulunanlara, «Bu gece hiç kimse aniden eve gitmesin, sabaha kadar sabrediniz!» t1) buyurdu. İki kişi dinlemedi. Her ikisi de evinde çirkin işlerle karşılaştılar. Hazreti Ali (radıyallahü anh) buyuruyor ki: «Kadınlara gerektiğinden fazla kıskançlık göstermeyin ki, başkaları bunu bilirler ve bu yüzden onlara dil uzatırlar». Gayretin, kıskançlığın aslı, kadınların gözlerini nâmahremi, yabancıyı görmekten men’etmektir.
Peygamber Efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) kızı Fâtı ma’ya (radıyallahü anhâ) buyurdu ki: «Kadınlar için ne daha iyidir?». Dedi ki: «Hiçbir erkeğin onları görmemesi». Peygamber Efendimizin (sallâllahü aleyhi ve sellem) hoşuna gitti, kızını kucakladı ve «Bazılarının zürriyeti bazılarındandır» (2), buyurdu. Muaz ibn ■Cebel (radıyallahü anh) pencereden sarkıp, elmayı ortadan bölen, yansını kendine ayırıp, yarısını da kölesine veren hanımını dövdü. Hazreti Ömer (radıyallahü anh) buyurdu: «Kadınlara, evlerin kapısında oturmamaları için yeni elbise yapmayın, Çünkü elbiseleri yeni olursa, kalblerinden, dışan çıkmak arzusu gelir». Peygamber Efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) zamanında kadınların örtülü olarak câmiye gelip, en arka safta bulunmalarına izin verilmişti. Ashâbı Kiram zamanında bu yasaklandı. Hazreti Aişe (radıyal lahü anhâ) buyurdu: «Eğer Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) bu kadınların bu şekilde câmiye gittiklerini görseydi, yasak ederdi». Bugün ise câmiye, meclislere ve erkeklerin bulundukları yerlere gitmekten onları men’etmek farzdır. Ancak, eski elbiseler giymiş ihtiyar kadınlar için mahzuru yoktur.
Birçok kadınlar için büyük zararlar, erkeklerin arasında bulunmalarından doğar. Fitne korkusu olan her yerde kadının gözünü korumak lâzımdır. Nitekim Peygamber Efendimizin (sallâllahü aleyhi ve sellem) evine bir kör adam geldi. Hazreti Aişe ve diğer hanımları oturuyorlardı. Kalkmadılar ve kördür dediler. Peygamber Efendimiz (aleyhisselâm) buyurdu: «Onun gözleri görmüyorsa, sizinkiler de mi görmüyor?»
ALTINCI EDEB: İyi nafaka vermelidir. Çok kısmamalı ve israf da etmemelidir. Çoluk çocuğuna verilen nafaka sevabının, sadaka sevabından çok olduğunu bilmelidir. Peygamber Efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu: «Allah yolunda harcadığın para* bir köle azad için verilen para ve ehl ü‘ iyâline sarfettiğin paralar yok mu? İşte bunların ecir bakımından en büyüğü ailene sarfettiğin paradır» (*).
İyi yemekleri yalnız yememelidir. Yemek isterse gizli yemelidir. Hazırlatamayacağı yemekten kadınlara bahsetmemelidir. İbn Şirin der ki: «Haftada bir defa helva veya tatlı te’mln etmelidir. Haftada bir defa tatlı vermemek mürüvvetten uzaktır». Misafiri yoksa, yemeği her zaman çoluk çocuğu ile yemelidir. Çünkü çoluk çocuğu ile oturup yemek yenen evde bulunanlara Allahü Teâlâ rahmet, melekler istiğfar eder, buyuruldu. Fakat esas olan nafakayı helalden kazanmaktır. Çoluk çocuğunu haram ile beslemekten daha büyük hıyanet ve eziyet olamaz.
YEDİNCİ EDEB: Kadınlara lâzım olan, namaz, abdest, hayz ve diğer bilgileri öğretmelidir. Bunları erkek öğretince kadının izinsiz evden çıkması ve bu bilgileri sorması câiz değildir. Erkek öğretmezse, kadının gidip sorması vâcib olur. Erkek bu işde gevşek davranırsa, âsi ve günahkâr olur. Allahü Teâlâ, «Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu, Cehennem ateşinden koruyunuz» (2), buyuruyor. Şu kadar öğretmek icabeder ki, güneş batmadan önce hayızdan kesilirse, öğle ve ikindi namazlarını kazâ etmelidir. Sabah olmadan önce hayız kesilirse, akşam ve yatsı namazlarını kazâ etmelidir. Birçok kadınlar bunu bilmezler.
SEKİZİNCİ EDEB: İki hanımı varsa, eşit muamele etmelidir.
Hadisi şerifte, «Bir hanımına daha çok meyleden, kıyamet günü bir yanı eğri olarak gelir», (3) buyuruldu. Eşit muamele, onlara verilen şeylerde ve müsavi (eşiti miktarda gece yanlarında kalmakta olur. Hepsini aynı sevmek ve mübâşeret etmek vâcib değildir.
Peygamber Efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) her gece bir hanımının yanında kalırdı. Fakat Hazreti Aişe’yi (radıyallahü aııhâ) daha çok sever ve, «Yâ Rabbi, elimde olanı yapmaya gayret ediyorum, ama gönül benim elimde değildir», (4) derdi. Bir kimse hanımından doymuş ve onunla kalmak istemezse, onu boşamalı, nikâhı altında saklamamalıdır. Peygamber Efendimiz, Hazreti Sevde’yi (radıyallahü anhâ) yaşlı olduğu için boşamak istedi. Hazreti Şevde, «Ben nöbetimi Aişe’ye verdim. Beni boşama ki, kıyamette senin hanımlarından olayım», dedi. Onu boşamadı ve iki gece Hazreti Aişe’nin yanında, birer gece de diğer hanımlarının yanında kalırdı.
DOKUZUNCU EDEBı Kadın söz dinlemezse ve kocasına itaat etmezse, onu yumuşaklıkla, güzellikle itaate getirmelidir. Yine itaat etmezse, söz dinlemezse, darılmalıdır ve yatakta ona sırtını dönmelidir. Yine dediğini yapmazsa, üç gece yatağına gitmemelidir. Bu da fayda vermezse dövmelidir. Fakat yüzüne vurmamalı ve bir yeri kırılacak kadar kuvvetli vurmamalıdır. Namazda, yahut din hükümlerinden birinde kusur ederse veya yapmazsa, bir ay, hattâ kusurunu düzeltinceye kadar ona dargın durmalıdır. Nitekim Re sûlullah bir ay bütün hanımlarına dargın durmuştur.
ONUNCU EDEB: Cimâ etmelidir. Yapacağı zaman yüzünü kıbleden çevirmelidir. Daha önce, konuşmalı, oynamalı, öpmeli ve sarılmalıdır. Bunlarla gönlünü etmiş olur. Peygamber Efendimiz (sal lâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu: «Erkek, kadının üzerine hayvan gibi atılmamalı, önce oynamalı, öpüşmelidir» t1). Başlayacağı zaman, «Bismillâhi’Iazîm Allahü Ekber, Allahü Ekber», demelidir, önceden Kulhüvallahü ehad’ı okursa daha iyi olur. Sonra «Yâ Rab bi, şeytanı benden uzak eyle, beni rızıklandırdığm şeye, şeytanı yaklaştırma» demelidir. Hadîsi şerifte, «Böyle diyenin çocuğu şeytandan kurtulmuş olur», buyuruldu. İnzal vaktinde kalbi ile «Allahü Teâlâ’ya hamd olsun ki, sudan insan yarattı. Sonra onu neseb, akraba ve damat sahibi eyledi», düşünmelidir, tnzâl vaki olunca, kadının da inzalini beklemelidir. Peygamber Efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurmuştur: «Üç şey erkeğin aczindendir. Birincisi sevdiği birisini görür de ismini bilmez. İkincisi; bir Müslüman kardeşi kendine bir ikramda bulunur da, ikramı reddeder. Üçüncüsü; öpmeden, sarılmadan hanımıyla cimâ yapıp sonra da kendi işi bitince, hanımının da işinin bitmesini beklemez» (2).
Emîrü’lMü’minin Ali, Muaviye ve Ebu Hureyre (radıyallahü anhüm) bildirdiler: «Ayın ilk gecesi, son gecesi ve ayın on beşinci gecesi hanımı ile cimâ etmemelidir. Çünkü bu zamanlarda şeytanlar, cimâ vaktinde hazır olur». Hayız zamanında kadın kendini ci mâdan korumalıdır. Hayız olan kadınla çıplak olarak yatılabilir. Hayızdan sonra yıkanmadan da yapmamalıdır (3). Bir cimâ yapıp bir daha yapmak isterse âletini yıkamalıdır. (Hanefi mezhebinde ağzını çalkalamalıdır). Uyumak isterse, yine abdest almalıdır. Gerçi cünüblükten kurtulmuyor ama sünnet böyledir. Yıkanmadan önce tıraş olmamalı ve tırnağını kesmemelidir. Böylece, cünüb iken ondan ayrılmazlar. Evlendikten Ölünceye Kadar Kadınlarla Yaşamanın Edebleri En iyisi meniyi rahime ulaştırmaktır. Dışarı akıtırsa yine haram olmaz. Peygamber Efendimizden (sallâllahü aleyhi ve sellem) biri sordu ki: «Benim iş yapan cariyem vardır. Çalışamaz diye, hâmile kalmasını istemiyorum». Buyurdu ki: «Azl eyle (dışarı akıt), eğer takdir ise yine çocuğun olur» i1). Sonra geldi ve oğlu olduğunu söyledi. Hazreti Câbir (radıyallahü anh) buyurur: «Biz azl eyledik, vahiy geldi ve bizi menetmedi».
ONBİR.İNCİ EDEBı Çocuk doğduğu zamandır. Çocuk doğduğu zaman sağ kulağına ezan, sol kulağına ikamet okumalıdır. Hadisi şerifte «Böyle yapanın çocuğu, çocuk hastalıklarından korunmuş olur», buyuruldu. Çocuğuna iyi isim koymalıdır. Hadisi şerifte «Al lahü Teâlanın indinde en sevgili isimler, Abdullah, Abdurrahman. Abdurrahim ve böyle isimlerdir», buyuruldu. Çocuk dünyaya gelince ismini koymak sünnettir. Akika ise sünneti müekkededir. Kız çocuğu için bir koyun, erkek çocuğu için iki koyun kesilir. Bir do olsa izin verilmiştir. Hazreti Âişe (radıyallahü anhâ) buyurmuştur ki: «Akika koyunun kemiklerini kırmamalıdır». Sünnet olan, doğduğu zaman ağzına şerbet tattırmak, yedinci günü saçım kesmek, saçı ağırlığında altın veya gümüş sadaka vermektir. Kız oldu diye kötü görmemeli, oğlan olursa da çok sevinmemelidir. Çünkü hangisi daha iyidir, bilinmez. Kız daha bereketli ve onun sevabı daha çoktur. Peygamber Efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu: «Üç kızı veya kız kardeşi olup, onlann sıkıntısına katlanan ve onlann işleri ile uğraşana, Allahü Teâlâ, onlara merhameti sebebiyle, merhamet eyler» (2). Orada bulunanlardan biri, iki tane olursa; bir başkası bir tane olursa ne.olur? deyince, «Bir tane de olsa böy ledir», buyurdu. Yine, buyurdu ki: «Bir kızı olan üzüntülüdür. İki tane olanın yükü ağırdır. Üç kızı olursa; ey Müslümanlar! Ona yardımcı olunuz. Çünkü o benimle Cennette şu iki parmak gibi olur»
(3) . Yâni yakın olur. Ve yine buyurdu. «Pazardan, yeni çıkmış bir ?ey alıp evine getiren, sadaka vermiş gibi olur. Önce kızına, sonra oğluna vermelidir. Kız çocuğunu sevindiren, Allah korkusundan ağlayan kimse gibidir. Allah korkusundan ağlayanın vücudu Cehenneme haram olur» (4).
ONİKİNCİ EDEB: Mümkünse boşanmamalıdır. Çünkü Allahü Teâlâ bütün mübahlar içerisinde, boşamayı sevmez. Zaruret olmadıkça bir kimseyi incitmek mübah olmaz. Boşamak icabediyorsa, birden fazla boşamamalıdır. Bir defada üç talâk vermek mekruhtur.
Hayız esnasında talâk vermek (boşamakl haramdır. Temizlik zamanında cimâ vâki olduğu vakit de haramdır. Kadını boşarken zur beyan etmeli, lütufkâr davranmalıdır. Kızarak, küçümseyerek boşamamalıdır. Boşama zamanında gönlünü etmek için hediye vermelidir. Kadmın gizli şeylerini kimseye söylememelidir. Neyini be ğenmeyip, boşadığım duyurmamalıdır. Birine, «Hanımını niye boşlıyorsun?» dediler. «Hanımın sırrı söylenmez», dedi. Boşadığı zaman, «Niye boşadın», dediler, «Benim başkasının hanımıyla ne alâkam vardır ki, ondan bahsedeyim», dedi.