Muhammed ibni Munhedir (r.a.) şöyle dedi:
— Babam bana dedi ki: Süfyam Sevri (r.a.) bir adamın Kabe’yi tavaf ederken her adımda salavat getirdiğini görünce adama:
— Ey adam, sen teşbih ve tehlili bırakmışsın devamlı salavat getiriyorsun, yoksa bildiğin bir şey mi var! diye sordum. Bana:
— Ey Allah’ın bağışı üzerine olan adam sen kimsin? dedi.
— Ben Süfyan-ı Sevri’yim dedim. O da:
— Şayet kendi zamanımızın zahidi olmasaydın sana durumumu ve sırrımı söylemezdim, dedikten sonra, şöyle devam etti. “Babamla birlikte Kabe’yi ziyaret için yola çıktık. Kabe’ye varmadan babam hastalandı. Ben babamla kaldım. Yanlız babam orada öldü ve babamın yüzü siyahlaştı. Ben “Hiç şüphesiz biz Allah’tan geldik ve ona döneceğiz” avetini okudum. Babamın üzerini örttüm, beni uyku ağır bastı ve uyudum. Rüyamda, birini gördüm dünyada onun kadar güzel yüzlü, onun kadar temiz giyinmiş onun kadar iyi ve onun kadar güzel kokan bir kimse görmedim. Babama yaklaşarak yüzündeki örtüyü kaldırdı. Babamın yüzü nurlanmıştı. Yanımızdan ayrılırken ona:
— Ey Allah’ın kulu sen kimsin, ki bu kimsesiz bölgede babama yardım ediyorsun? diye sordum. O:
— Beni tanımadın mı kendisine Kur’an vahyedilen Muhammed İbni Abdullah’ım (s.a.v.).
— Baban nefsin arzularına uymasına rağmen bana devamlı salavat getiriyordu, son anda benden yardım istedi. Ben de bana çok salavat getirenlerin yardımına koşarım!
Uykudan uyandıktan sonra, babamın yüzüne baktığımda onu nurlan- mış olarak gördüm.
Amr ibni Diyar (r.a.) Cafer (r.a.)’den Rasûlüllah’ın şöyle dediğini aktarmaktadır:
“Bana salavat getirmeyenler, şüphesiz cennetin yolunu kaybetmişlerdir. Emanet (Emin) güven kelimesinden türemiştir. Hakka inanmayı gerekli kılar. Zıddı hıyanettir. O da noksanlıktır. Zira kim hıyanet ederse onda bir noksanlık vardır. Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
— Çirkinlik, emanete hıyanet, hile cehennemliklerin vasıflarıdır! Başka bir hadiste Rasûlüllah şöyle buyuruyor:
— İnsanlarla muamelede onların haklarım yemeyenler, konuştukları zaman yalan söylemeyenler, mert ve adil olanlarla dostluk kurulması zaruridir!
Bir bedevi bir kavmi şöyle övmüştür:
— Kendilerine verilen emaneti korumada son derece titizlerdir. Kendilerine verilen bir işte doğruluktan ayrılmazlar. Hiçbir müslümanın hakkını yemezler. Onların üzerinde hiç kimsenin hakkı yoktur. Onlar ümmetlerin en hayırlısıdır!
Ben de diyorum ki, bedevinin övdüğü, insanları artık göremiyoruz, ancak insan elbisesi giymiş kullara rastlıyoruz.
Şair bunu şöyle açıklıyor:
Kalmamış güveneceğin insanlar şimdi Nerede o cömert dost olanlar şimdi Yok kimse, hep arsız kalanlar şimdi insanca giyse de kurt onlar şimdi.
Başka bir şair şöyle diyor: iyiler dünyayı terketti neden Yarılsa yer çıksalardı yeniden.
Huzeyfe (r.a.) Rasûlüllah (s.a.v.)’ın şöyle dediğini rivayet etti:
— Öyle bir zaman gelecek ki,insanlar arasında güvenilir insan kalmayacak. Alışveriş yaparken, biribirlerine güvenmeyecekler. Emanete riayet ortadan kalkacak. Bir emanet verilecek biri varsa (Falan yerde bir güvenilir adam var diyecekler!).
Aziz müslümanlar bilmeliyiz ki kötü huylardan vazgeçmek, günahlardan dönmek, tevbe etmek ayet ve hadislere göre farzdır. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
“Ey iman edenler, hepiniz Allah’a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz” (Nur sûresi/31)
Şüphesiz bu ayet bütün mü’minlere umumi bir emirdir.
Allah-u Teâlâ başka bir ayette şöyle buyurmaktadır:
“Ey inananlar günahlarınıza tekrar dönmemek şartıyla tevbe ediniz!” (Tahrim/8)
Nasuh, el-Nash kelimesinden türemiştir. Bütün çirkinliklerden arınarak ve onlara dönmemek üzere Allah için tevbe etmek demektir. Bu tevbe- nin en faziletlisine işaret eder. Allah-u Teâlâ başka ayette şöyle buyurmaktadır:
“Şüphesiz Allah, tevbe edenleri ve çirkinliklerden temizlenenleri sever.” (Bakara 1222)
Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
— Tevbe edenler Allah’ın sevimli kullarıdır. Günahlardan tevbe edenler hiç günah işlememiş kimseler gibidir!
Başka bir hadiste şöyle buyurdu:
— Allah’a tevbe eden kul Allah için şu kişiden daha çok sevinir:
“Adamın biri çölde devesini ve bütün azıklarım kaybeder de onları
aramaya çıkar, arar bulamaz. Sonra kendi kendine; “şöyle oturup dinleneyim de ölümü bekleyeyim!” der. O sırada devesini birdenbire önünde gördüğü zaman ne kadar çok sevinirse öyle…
Haşan Basri (r.a.)’den şöyle rivayet edilir: “Adem (a.s.) hatasından tevbe edince Cebrail, Mikail, Adem (a.s.)’in yanına inerek, Adem’e:
— Ey Adem gözün aydın olsun. Allah tevbeni kabul etti, dediler.
Adem:
— Cebrail (a.s.) şöyle dedi:
— Tevbeden sonraki durumum nedir?
— Adem (a.s.)’a Allah şöyle vahyedip bildirdi:
— Ya Adem, soyundan gelenlere, sıkıntı ve kederi miras bırakıyorsun, ben de onlara tevbeyi miras olarak bırakıyorum. Kim ki bana tevbe ile dua ederse, senin tevbeni kabul ettiğim gibi onların da tevbesini kabul ederim.
Kim bağışlanmak dilerse, onu bağışlarım, zira ben bağışlayan ve duaları kabul edenim. Ey Adem, tevbe edenleri, kabirde güldürerek, mutlu şekilde
haşr edeceğim! I
Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
— Göklere yükselecek kadar günah işleseniz dahi, samimi olarak tevbe ederseniz, Allah tevbenizi kabul buyurur!
Başka bir hadiste Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
— İnsan günah işlese de, günahla birlikte cennete girer.
Peygamber (s.a.v.)’in arkadaşları:
— Bu nasıl oluyor ya Rasûlüllah? dediler.
Rasûlüllah:
— İşlediği günahtan hemen pişmanlık duyar ve hemen tevbe eder.
Altdaki iki hadiste Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmakta:
“Günahların kefareti pişmanlıktır!”
“Günahlardan tevbe eden, hiç günah işlememiş gibidir!”
Bir Habeşî (r.a.) Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle sorduğu rivayet edilir:
— Ey Allah’ın Elçisi, önceleri çirkin işler yapıyordum, benim için tevbe var mıdır?
Rasûlüllah (s.a.v.):
— Evet senin için tevbe vardır! dedi.
Habeşi: “Ey Allah’ın Elçisi, ben onları yaparken Allah beni görüyor muydu?” dedi.
Rasûlüllah:
— Evet, dedi!
Habeşi, çığlık atarak orada ruhunu teslim etti.
Rivayete göre “şeytan lanetlendikten sonra” imalı bir şekilde bakarak:
— Büyüklüğüne and olsun ki, insanoğlu ruhunu teslim etmedikçe, rahat bırakmayıp, onu senin emrinden çıkarmaya çalışacağım!
Allah (c.c.) da:
— Büyüklüğüme yemin olsun ki, onun ruhunu teslim almadıkça onun tevbesini kabul edeceğim! diye buyurdu.
Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle rivayet edilir:
“İyilikler, suyun kirleri temizlediği gibi, günahları temizler”
Said ibni Müseyb (r.a.) dedi ki:
“Şüphesiz O, günahlardan dönenleri bağışlar!” (İsra sûresi/5)
Kişi günah işliyor, ardından tevbe ediyor. Fakat günahı tekrar işliyor. İşte bu ayet, böyleleri için indirildi.
Fudayl İbni îyaz (r.a.) dedi ki: Allah şöyle buyurdu:
— Günah işleyenler tevbe ederlerse, kabul edeceğimi müjdele. Sıddık- lar da adaletimle onlara muamele edeceğimi umarlarsa (rahmetimi beklemezlerse) onları, cehennemde yakacağım hususunda uyar!
Abdullah ibni Ömer (r.a.) dedi ki:
— Kim yapmış olduğu bir günahı hatırladığında, kalbi sızlar ve ürperirse, onun bütün günahları defterinden silinir.
Rivayete göre peygamberlerden biri, bir hata yaptı. Allah ona şöyle vahyetti:
— Şayet bir daha hata yaparsan seni azabımla cezalandırırım, dedi. O peygamber de:
— Ey Allah’ım sen benim Rabbim ben ise bir aciz kulum. Büyüklüğüne yemin olsun ki, sen beni hatadan korumadıkça, ben hata işleyebilirim, beni hatadan uzak tut ya Rabbi!
Rivayete göre bir adam İbni Mes’ud (r.a.)’a içini rahatsız eden bir günahından sordu. İbni Mes’ud ona sırtını döndü. Sonra ona döndüğünde, gözlerinden yağmur boşanırcasına suların geldiğini görünce: “Cennette seksen kapı vardır. Hepsi açılır ve kapanır, ancak tevbe kapısının önünde melek durur. Kapıyı kapatmaz salih ameller işle ve ondan ümitsizliğe düşme” dedi.
Rivayete göre, İsrailoğullarından bir kişi, yirmi yıl Allah’a kulluk
eder. Yirmi yıl da Allah’a isyanla ömrünü geçirir. Bir gün aynaya bakınca sakalında beyazlıklar görür ve şöyle der:
— Ey Allah’ım yirmi yıl kulluk ettikten sonra yirmi yıl isyan ettim. Şimdi sana dönüp bağışlanmak istiyorum, der. Gaipten bir ses işitir.
— Bizi sevdin biz de seni sevdik, bizi terk ettin biz de seni terk ettik, isyan ettin, biz de mühlet verdik. Şayet bize dönersen biz de seni kabul ederiz!
İbni Abbas (r.a.)’dan Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle dediği rivayet edilmiştir:
— Kul Allah’a tevbe ettiği zaman, Allah tevbesini kabul eder melekler, deftere yazdığı günahları unuturlar. Yerde ve gökte o kulun bütün günahları unutulur. Kıyamet günü geldiğinde aleyhinde şahitlik yapacak hiç- birşey bulunmaz!
Hz. Ali (k.v.)’den Rasûlüllah (s.a.v.)’ın şöyle dediği rivayet edilir:
— Dünya yaratılmadan dörtbin yıl önce Arş’ın etrafında şöyle yazılmıştı:
— Kim günahlardan tevbe ederse, tevbesini kabul ederim. Tevbe- den sonra iman eder salih amel işlerse, onu doğru yola iletirim!
Büyük ve küçük günahlardan tevbe etmek, her inanan insanın üzerine farzı ayındır. Küçük günahlarda devamlılık büyük günahı oluşturur. Allah-u Teâlâ şöyle buyurur:
“Zira onlar kötü işler yaparlar ve kendi nefislerine zulmederler.” (Ali İmran/135)
Nasuh tevbe: Kulun gerçekte, içten ve dıştan tekrar günaha dönmemek üzere azimle yaptığı tevbedir. Diliyle tevbe eden kişi dışı iyi süslenmiş, içi pislik dolu kaba benzer. İnsanlar dış görünüşe aldanarak seyrederler, ancak süsler kalkınca pislikten tiksinirler. Aynı şekilde, görünüş için ibadet edenler de böyledir. İnsanlar ona imrenerek bakarlar, ancak ahiret günü örtüleri açılınca melekler onlardan tiksinirler.
Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
— Allah sizin dış görünüşlerinize değil, kalblerinize bakar!
İbni Abbas’tan gelen rivayete göre:
— Nice tevbe eden insanlar vardır ki, kendilerini tevbe etmiş sanarak
kıyamet gününe gelirler.
Ancak onların tevbeleri kabul edilmemiştir. Çünkü onlar tevbenin şu hükümlerine dikkat etmemişlerdir:
1) Günahlardan dolayı pişman olmamışlardır.
2- Günahları işlememek için gayret sarfetmemişlerdir.
3- Hakkı olanlardan haklarını helal etmelerini istememişlerdir. Bunlara rağmen sözle devamlı bağışlanmalarını dilemişlerdir. İnsanın günahını unutması, büyük belalardandır. Akıllı kişi kendini hesaba çeker. Günahını hiçbir zaman unutmaz.
Ey günahkâr hep sayarsın cürmünii
Hiç unutma geçmişi, hep ansana
Azrail gelmezden önce tevbe et
“Ben günahkârını!” demek uymuş sana.
Büyük fakih Ebu Leys Hz. Ömer (r.a.)’den naklen şöyle rivayet etmektedir:
— Ömer (r.a.) Peygamber (s.a.v.) huzuruna ağlayarak girdi. Peygamber (s.a.v.):
— Ya Ömer niçin ağlıyorsun? diye sordu.
Hz. Ömer (r.a.):
— Kapıda bir genç öyle ağlıyor ki, o benim içimi dağladı ondan ağlıyorum, dedi.
Rasûlüllah Ömer’e:
— Onu içeri al, dedi. O genç ağlayarak içeri girdi.
Rasûlüllah (s.a.v.):
— Ey genç niçin ağlıyorsun? diye sordu.
Genç delikanlı:
— Günahımın çokluğundan dolayı. Allah’ın azabından korkarak ağlıyorum! dedi.
Rasûlüllah (s.a.v.):
— Allah’a ortak koştun mu? dedi.
Genç:
— Hayır ya Rasûlüllah.
Rasûlüllah:
— Haksız yere adam öldürdün mü?
Genç:
— Hayır!
Rasûlüllah (s.a.v.):
— Yedi kat gök ve dağlar kadar günah işlediysen de Allah bağışlar,
Genç:
— Ya Rasûlüllah benim günahım daha büyüktür, dedi.
Rasûlüllah (s.a.v.):
— Günahın mı büyük, Arş mı büyük, dedi.
Genç:
— Günahım büyük, dedi.
Rasûlüllah (s.a.v.):
— Allah’ın affı mı çok senin günahın mı çok?, dedi.
Genç:
— Allah’ın affı daha büyük, dedi.
Rasûlüllah (s.a.v.):
— Ey genç, büyük günahları şüphesiz şanı yüce Allah affeder! dedi. Rasûlüllah (s.a.v.):
— Bana günahını anlat, dedi.
Genç:
— Utanırım ya Rasûlüllah! Rasûlüllah (s.a.v.) ısrar edince genç şöyle devam etti:
— Ya Rasûlüllah ben yedi yıldır kefen çalarım. Geçenlerde Ensardan bir hizmetçi kızın kefenini çaldım. Döndüm giderken, şeytan beni ayarttı ve hizmetçiye tecavüz ettim. Ondan ayrılırken hizmetçi bana şöyle seslendi:
— Yazıklar olsun sana ey genç. Ey delikanlı, haksızlığa uğrayanın, hakkını alan Allah’tan utanmıyor musun! Beni ölülerin arasında çıplak, Allah’ın huzurunda cünüp bıraktın!
Peygamber (s.a.v.) hadisenin tesirinde kaldı. Orada bulunan ashabı dışarı çıkardılar. Genç oradan ayrıldıktan sonra kırk gece Allah’a tevbe eder. Kırkıncı gece Ellerini kaldırarak “Ey Muhammed, İbrahim, Musa ve Adem’in Rabbi, şayet beni bağışladınsa, Muhammed ve arkadaşlarına bildir. Şayet tevbemi kabul etmediysen, gökten bir ateş indir ve beni yak ve ahiret azabından kurtar!..
Cebrail peygamber (s.a.v.) gelerek:
— Ey Muhammed! Allah’ın sana selamı var ve sana soruyor, varlıkları sen mi yarattm?
Peygamber (s.a.v.):
— Hayır. Bilakis o yarattı dedi. Cebrail (a.s.) dedi ki:
— Ey Muhammed Allah o genci bağışladı. O gence bağışlandığını haber ver!
Rasûlüllah (s.a.v.) bir hadiste şöyle buyurdu:
“Allah’a en sevimli ses, günahkârın tevbe ettiği sesdir.”
Tevbe eden şöyle der:
— Ey Allah’ım!
Allah ta: “Buyur ey kulum” diye cevap verir. “Ey kulum ne istiyorsan söyle, meleklerimden biri gibisin. Ey kulum ben senin üstünde, sağında ve solunda hatta sana kalbinden daha yakınım! Allah meleklere seslenerek:
— Ey melekler şahid olunuz ki ben bu kulumu bağışladım! der.
Zennuni Mısri (r.a.) dedi ki:
— Allah’ın öyle kulları var ki; kalbe çiçek diker gibi, günah ağacı dikerler, onları tevbe ile sularlar. Onun meyveleri, hüzün ve pişmanlıktır. Deli olmadıkları halde, deli gibi görünürler, çok bildikleri halde bilmeyen görünürler.
Onlar Allah ve Rasûlünü hakkıyla tanıyan ariflerdir. Sefa bardağından su içmişler, belalar ve sabır onlara miras kalmıştır. Onların kalbleri melekler aleminde dolaşır. Allah’ın azameti karşısında pişman olarak, günah defterini okurlar. Devamlı nefislerine muhalif davranarak, zühd sahibi olurlar. Kendilerini hakka teslim ederler. Dünyanın ayrılık acısını tatlı; kabirin sertliğini, yumuşak sayarlar. Allah’ın ipine tutunmuşlardır. Yükseklerde uçan ruhları.
naim cennetinin bahçesinde dolaşmaktadır. Nefislerinin isteklerini köprü yaparak, ilim pınarından içerler. İnce anlayış gemisine binerek, huzur denizinde yolculuğa çıkarlar ve hatta, rahatlık, izzet ve kerem bahçelerine ulaşırlar!