Dünyanın Bildirilen Aşağılığı

By | 5 Ağustos 2014

feraceler

Dünyanın Bildirilen AşağılığıDünyanın Bildirilen Aşağılığı
Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) ölmüş bir koyunun yanından geçiyordu. Buyurdu ki: «Bu murdarın ne kadar aşağı olduğunu, kimsenin buna bakmadığını görüyorsunuz. Muhammed’in laleyhisselâm) nefsi yed i kudretinde olan Allahü Teâlâ’ya yemin ederim ki, dünya Allahü Teâlâ’nın indinde bundan daha aşağıdır. Eğer Allahü Teâlâ’nın indinde dünyanın bir sivrisineğin kanadı kadar kıymeti olsaydı, hiçbir kâfire bir yudum su vermezdi» C1). Yine buyurdu: «Dünya sevgisi bütün günahların başıdır» (2). Yine buyurdu: «Dünya ve içindekiler mel’ûndur. Ancak Allahü Teâlâ için olan böyle değildir» (3). Yine buyurdu: «Dünyayı seven, âhiretini ziyan eder, âhireti seven, dünyayı ziyan eder. O hâlde devamlı olanı, devamsız olana tercih ediniz» (4).
Zeyd ibn Erkam der ki: Ebû Bekri’sSıddîk (radıyallahü anh) ile idim. Ona bal şerbeti getirdiler. Ağzına yaklaştırınca, içmeyip yere koydu ve ağladı. O kadar ağladı ki, hepimiz ağladık. Sustuğu zaman, kimsede sorma cesareti kalmamıştı. Gözlerini silince, «Ey Allahü Teâlâ’nın Resûlünün halifesi ne oldu?», dediler. Buyurdu ki: «Bir gün Resûlullah ile oturuyorduk. Eliyle bir şeyi kendinden uzaklaştırdığını gördüm. Fakat bir şey görmedim. Yâ Resûlallah, o nedir? dedim. «Dünyadır, kendini bana takdim ediyor. Geri geldi ve sen benden kaçıyorsun amma, senden sonra gelenler, benden kaçmazlar» (5), dedi. Dünyanın beni bulduğundan korktum. O şerbeti içmedim ve ağladım».
Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu: «Allahü Teâlâ yeryüzünde kendine dünyadan daha büyük düşman yaratmadı. Dünyayı yarattığından beri ona bir kere bakmadı» (6). Yine buyurdu: «Dünya evsizlerin evi, malsızlarm malıdır. Aklı olmayanlar onda ma toplar. İlmi olmayanlar onun için birbirlerine düşman olurlar. Gabiler onun yüzünden hased ederler. Onu isteyenlerde yakîn yoktur» (7). Yine buyurdu: «Sabahleyin kalkıp, arzusunun çoğu dünya olan kimse, Allahü Teâlâ’nm sevdiklerinden değildir. Onun kalbinde dört huy bulunur: Bitmeyen üzüntü, tükenmeyen meşguliyet, zenginlik haddine ulaşmayan fakirlik, sonu gelmeyen bir ümid» (8). Dünyanın Bildirilen Aşağılığı
Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) anlatır: Bir gün Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu: «Kısaca dünyayı sana göstermemi ister misin?» (9). Elimi tuttu ve bir çöplüğe götürdü. Orâda insan kemikleri, hayvan kemikleri, eski elbiseler ve insan pislikleri vardı. Buyurdu: «Ey Ebû Hüreyre, bu başlar sizin başlarınız gibi hırs ve intikam ile dolu idi. Şimdi derileri çürümüş bir kuru kafa oldular. Yakında da çürüyüp toprak olurlar. Bu pislikler çeşit çeşit yemeklerdir. Ne güçlüklerle elde etmişlerdi. Şimdi böyle attılar ve onlardan kaçıyorlar. Bu yırtık, çürük elbiseler, o insanların süslenmek için giydikleri elbiselerdir. Zaman hepsini götürdü. Bu kemikler, onların binek hayvanlarının ve yedikleri hayvanların kemikleridir. Bunların sırtında dünyayı dolaşırlardı. İşte kısaca, dünya bu dur. Çok kaçınız. Kaçınılacak yerdir». Orada olanların hepsi ağladı. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu: «Dünya, yaratıla Iıdan beri gökle yer arasında asılı durur. Çünkü ona Allahü Teâlâ hiç bakmamıştır. Kıyamet günü, beni en aşağı kullarına ver, diyecek. “Sus ey alçak, o dünyada kimsenin olmanı beğenmediğim gibi, bugün de beğenmem”, cevabını alır». Yine buyurdu: «Kıyamet günü bir grup insanlar gelir. Amelleri Tihame dağının birkaç misli büyüklüğünde olur. Hepsi Cehenneme gönderilir». «Yâ Resûlallah, hepsi namaz kılanlardan mıdır?» dediler. Buyurdu ki: «Hepsi namaz kılar, oruç tutar, gece de uyumazlar, fakat dünyadan bir şey bulunca arkasını bırakmazlar» (l).
Bir gün Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) dışarı çıktı. Ashâba, «Kör olarak yaratılmadığı hâlde kör olmak isteyeni bilir misiniz? Biliniz ki, dünyayı isteyen, uzun ümid ve emellere kapılanın kalbini Allahü Teâlâ bu istek ve emeli kadar kör eder. Dünyada zâhid ve kısa emelli olana da Allahü Teâlâ öğrenmeden ilim verir. Böylece arada delil ve yol gösterici olmadan, yolunu ona gösterir» buyurdu.
Bir gün Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) dışarı çıktı. Ebû Ubeyde ibn Cerrah (radıyallahü anh) Bahreyn’den gelmiş, mal getirmişti. Ensar, mal geldiğini duyunca sabah namazında toplandılar. Namaz bitince hepsi Resülullah’ın huzurunda ayakta durdular. Resûlullah (sallâllahü aleyhi ve sellem) tebessüm edip buyurdu ki: «Yoksa mal geldiğini mi duydunuz?». «Evet», dediler. Buyurdu: «Müjdeler olsun size ki, sevineceğiniz işler oluyor. Ben ise sizin için fakirlikten korkmuyorum. Korktuğum sizden öncekiler gibi dünyanın akıp size gelmesidir. Sonra onların yaptığı gibi, siz de o dünya için kavga eder, onlar gibi helâk olursunuz». Yine buyurdu: «Hiçbir şekilde kalbi, dünya ile meşgul etmeyiniz. Çünkü dünyayı anmayı yasak etmişlerdir». Dünyanın Bildirilen Aşağılığı
Enes (radıyallahü anh) buyurur. «Resûlullah’m (sallâllahü aleyhi ve sellem) bir devesi vardı. îsmi Gadba idi. Hiçbir deve onu
geçemezdi. Bir gün bir köylü deve getirdi ve onunla yarış etti ve onu geçti. Müslümanlar üzüldüler. Resûlullah (sâllâllhü aleyhi ve sellem) buyurdu: «Allahü Teâlâ’nm âdetidir ki, dünyada yüksek olan her şeyi alçaltır». Yine buyurdu: «Bundan sonra dünya, yüzünü size döner ve ateşin odunu yediği gibi, dininizi yer».
İsa aleyhisselâm buyurur: «Dünyaya tapmayınız ki, sizi kendine kul etmesin. Hâzineyi öyle bir kimsenin yanma koyunuz ki,, onun yanında zayi olmasın. Çünkü dünya hâzinesi çalınmaktan uzak değildir. Allahü Teâlâ için koyduğunuz hâzineden ise emin olunuz». Yine buyurdu: «Dünya ve âhiret birbirinin zıddıdır. Birini memnun ettiğin kadar, diğerini gücendirirsin». İsa aleyhisselâm buyurdu: «Ey benim havarilerim! Dünyayı sizin yanınızda yere fırlattım. Onu kaldırmayınız. Zira dünyanın kötülüklerinden biri, Allahü Teâlâ’nm indinde günah olan şeyler onda işlenir. Biri de, onu terk ettiğini söylemeyenin âhirete ICennetel kavuşmamasıdır. O hâlde dünyanın dışına çıkınız ve onu mâmur etmekle uğraşmayınız ve biliniz ki, bütün kötülüklerin başı dünya sevgisidir». Yine buyurdu: «Ateşle su bir yerde durmadığı gibi, dünya ve âhiret sevgisi bir kalbde bulunamaz. İsa aleyhisselâma, «Niçin elbise yapmazsın?» dediklerinde, «Başkalarının eskileri bana yetişiyor», buyurdu.
Bir gün yağmur yağıyor, gök gürlüyordu. Herkes bir yere sığınmak için koştu. İsa aleyhisselâm biraz ilerde bir çadır gördü. Çadırda kadın olduğunu görünce kaçtı. Bir mağara gördü, ona gitti. İçinde aslan gördü, oradan da kaçtı ve «Yâ Rabbi! Her yaratığın bir evi vardır, bir benim yoktur!», dedi. Kendisine vahiy geldi: «Senin yerin devamlı rahmetimdir. Yâni yerin Cennettir. Cennette lûtfumla yarattığım dört yüz lıûri senin eşin olurlar. Düğünün dört yüz bin sene sürer. Her bir günü dünyanın birkaç ömrü kadardır. Bir münâdi seçerim. Dünyadaki zâhidler nerededir? Hepsi gelsin. İsa düğününü görsünler, diye çağınr».
İsa aleyhisselâm bir defa, havârileri ile bir şehre uğradı. Oradaki insanların hepsi ölmüş, yollarda yatıyorlardı. Buyurdu ki: «Ey insanlar! Bunların hepsi gazabı İlâhî ile öldüler. Yoksa toprak altında olurlardı». Yanındakiler, «Bunun sebebini bilmek isterdik», dediler. O gece İsa aleyhisselâm bir tepenin üstüne çıktı ve «Ey şehir halkı», diye seslendi. Biri, «Yâ Rûhallah emret», diye dirilip cevap verdi. «Size ne oldu?» buyurdu. «Gece hepimiz sağ idik, sabahleyin bu azâba düçâr olduk», dedi. «Niçin?» buyurdu. «Dünyayı sevdik ve günahı tâat sandık da ondan», dedi. «Dünyayı nasıl sevdiniz?», buyurdu. «Çocuğun annesini sevmesi gibi. Geldiği zaman sevinir, gittiği zaman üzülürdük», dedi. «Diğerleri niçin cevap vermediler?» buyurdu. «Hepsinin ağızlarında ateşten bir gem vardır» de
di. «Sende niçin yok?», buyurdu. «Ben onların arasında idim, fakat onlardan değildim; azâb gelince ben de azâbda kaldım ve şimdi Cehennemin kenarındayım! Kurtulup kurtulamayacağımı bilmiyorum», dedi.
İsa aleyhisselâm havârîlerine buyurdu: «Arpa ekmeği, sert tuz, eski elbise ve mezbelelikte yatmak dünya ve âhiret afiyeti için daha iyidir». Yine buyurdu: «Din selâmeti için dünyadan az şeyle iktifa ediniz. Nitekim başkaları dünya selâmeti için dinden az bir şeyle iktifa ettiler». Yine buyurdu: «Ey karşılık almak için dünyayı isteyenler, elinizi dünyadan çekerseniz, çok karşılık bulursunuz ve ücretiniz artar».
Dâvud aleyhisselâmm oğlu Süleymân aleyhisselâm bir gün büyük bir ihtişamla gidiyordu. Havadaki kuşlar, periler, cinler hepsi hizmetinde idiler. Beni İsrail’den bir âbide uğradı. Âbid dedi ki: Ey Dâvud’un (aleyhisselâm) oğlu. Allahü Teâlâ sana büyük memleket verdi. Buyurdu ki: «Ey âbid, bir mü’minin amel defterindeki bir teşbih, Dâvud’un oğluna verilenden daha iyidir. Çünkü o teşbih kalır ve bu memleket kalmaz».
Haberde geldi ki: Âdem aleyhisselâm buğdayı yiyince kazâyı hâcet icabetti. Kazâyı hâcet yapacak bir yer aradı. Allahü Teâlâ bir melek gönderdi ve «Ne arıyorsun?», dedi. «Karnımda olanı bir yere bırakmak isterim. Cennet yemeklerinde bu ağırlık yok idi. Yalnız bu buğdayda vardır», dedi. «Nereye bırakırsın sen söyle. Arş’ın üstüne mi, Küısi’nin üstüne mi, yoksa Cennet ağaçlarının altına, yahut Cennet ırmaklarına mı? Hadi dünyaya git ki, pislik yeri orasıdır», dedi.
Cebrail aleyhisselâm, Nuh aleyhisselâma, «Bu uzun ömrünle dünyayı nasıl buldun?» dedi. «İki kapılı bir ev gibi buldum. Birinden girdim, diğerinden çıkıyorum», dedi. İsa aleyhisselâma, «Bize bir şey öğret de Allahü Teâlâ bizi sevsin», dediler. «Allah’ın sizi sevmesini isterseniz, dünyayı sevmeyiniz», buyurdu. Dünyanın kötülüğü hakkında bu kadar hadisi şerif yetişir.
Şimdi büyüklerin sözlerini yazalım: Ali ibn Ebû Tâlib (kerre mallahü vecheh) buyurur: «Her kim altı şeyi yerine getirirse Cenneti istemekte ve Cehennemden kaçmakta hiçbir şey bırakmamış olur.
1 — Allahü Teâlâ’yı ve O’nun emir ve yasaklarına riâyeti sevmek,
2 — Şeytanı tanıyıp ona uymamak,
3 — Doğruyu bilip yapmak,
4 — Yanlışı bilip yapmamak,
5 — Dünyayı tanıyıp atmak,
6 — Âhireti bilmek ve onu elde etmeye uğraşmak.»
Hükemâdan biri der ki: «Dünyadan sana verilen her şey, senden önce başkasına verilmişti. Senden soma da başkasına verilir. Kalbını ona nasıl bağlarsın? Çunku dünyadan nasibin kuşluk ve akşamdan lazla değildir. Bu kadar zaman için kendini helâk etme. Dunyaoa mümkün mertebe oruçlu ol Isakın), âhirette orucunu aç Iher nimeti yel. Çünkü dünyanın sermayesi hava, kârı ise Cehennemdir». Ebû Hâzım’a bir kimse dedi ki: «Dünyayı seviyorum, kurtulmak için ne yapayım?». Buyurdu ki: «Eline geçen helâlden olsun ve helale sarf et. O zaman onu sevmek sana zarar vermez». Bunu söylemelerinin esası, böyle yapınca dünyadan soğuyacağını ve kalbine iyi gelmeyeceğini bildiklerindendir. Yahyâ ibn Muâz buyurur: «Dünya şeytanın dükkânıdır. Sana asılsa da, yalvarsa da, onun dükkânından bir şey alma». Fudayl ibn Iyâd buyurur: «Dünya altından olsa; fakat fâni (geçici) olsa; âhiret topraktan bir çömlek ve devamlı olsa; akıllı olanlara, devamlı olan çömleği, geçici olan altından çok sevmek vâcib olurdp. Nerede kaldı ki, çabuk kınlan çömlek dünya ve devamlı olan altın âhirettir!». Ebû Hâzım buyuruyor: «Dünyadan kaçınız. Duydum ki, dünyayı büyük tutanı kıyamet günü tutarlar, başının ucundan birisi seslenir: Bu o kimsedir ki, Allahü Teâlâ’nm hakir gördüğü şeyi büyük tutmuştur». İbn Mes’ûd (ra dıyallahü anh) buyurur: «Dünyada herkes misafirdir. Yanındaki şeyler âriyettir. Misafirin gitmekten, âriyetin ise geri alınmaktan başka çaresi yoktur». Lokman, oğluna dedi ki: «Dünyayı âhirete sat ki, her ikisinden de faydalanasın. Âhireti dünyaya satma ki, her ikisini de elden çıkarırsın». Ebû Umâmei Bahili buyurur: «Resûlul lah’ı (sallâllahü aleyhi ve sellem) peygamberlikle gönderdikleri zaman şeytanın askeri şeytana, «İnsanlar arasına böyle büyük bir Peygamber geldi», dediler. Şeytan, «Dünyayı seviyorlar mı?», dedi. «Seviyorlar», dediler. «Korkmayın, puta tapmasalar da, ben onları dünya sevgisi ile öyle yaparım ki, aldıkları, verdikleri ve sakladıkları bak üzere olmaz. Bütün kötülükler ve günahlar bu üçüne bağlıdır, dedi». Fudayl (rahmetullahi aleyh) buyurur: «Eğer bütün dünyayı helâl ve hesapsız olarak bana verseler, sizin murdar ve leşten utandığınız gibi ondan utanırım».
Ebû Ubeydei Cerrâh .(radıyallahü anh) Şam emiri idi. Ömer (radıyallahü anh) Şam’a gelince, onun evinde, kılıç, kalkan ve binek hayvanından başka bir şey görmedi. «Evinde niçin kap  kacak yok?», dedi. «Gideceğimiz yer için bu kadar yetişir», dedi. Mezarı kastetti. Hasanı Basrî, Ömer ibn Abdülaziz’e (rahmetullahi aleyhi mâ) mektup yazdı. Şundan fazla yazmadı: «O günü gelmiş bil ki, haklarında ölüm yazılanlar ölüyor». Cevabında yazdı ki: «O günu gelmiş bil ki, sanki dünya hiç yok idi ve daima âhiret var idi». Eserde geldi ki: «Dünyanın hiç kimseye kalmadığını gören ve kalbini ona bağlayana ne kadar şaşılır! Mezarın hak olduğunu bilen ve kalbini ondan başkasını düşünmekle meşgul edene de çok şaşılır. Cehennem in hak olduğunu bilenin gülmesine de çok şaşılır. Kaderin hak olduğunu bilenin rızık için üzülmesine de çok şaşılır». Dâvudı Tâi (rahmetullahi aleyh) buyurdu: «Tevbe ve ibadeti tehir eden
kimse bir şey yapmıyor demektir. Nerede kaldı ki, başkasına faydası olsun». Hasanı Basrî (rahmetullahi aleyh) buyurur: «Dünya dan giden hiç kimse yoktur ki, ölüm zamanında üç hasret boğazını tutmasın: Topladı doymadı, umduğuna kavuşmadı, âhiret azığını gerektiği gibi hazırlamadı». Muhammed ibn Münkedir (rahmetullahi aleyh) buyurur: «Eğer bir kimse bütün ömründe gündüzleri oruç tutsa, geceleri namaz kılsa, hac ve cihad farzlarını yerine getirse, haramlardan kaçınsa, fakat dünyayı büyük tutsa, kıyamette onun için, “Bu Allahü Teâlâ’nm hakir tuttuğunu büyük tutmuştur”, deseler, onun hâli nasıl olur? Ve bizden öyle olmayan kim vardır? Halbuki bizim ayrıca günahımız çok ve farzlarımız kusurludur». Demişler ki: Dünya, viran bir saraydır. Onu elde etmeye uğraşan kalb ise ondan harabdır. Cennet, yeni saraydır. Onu isteyen kalb ise ondan yeni ve zengindir.
İbrahim b. Edhem (rahmetullahi aleyh) bir kimseye, «Uykuda iken Irüyadal gümüşü mü daha çok seversin, uyanıklıktaki altım mı?» buyurdu. «Uyanıklıkta olan altını», dedi. «Yalan söylüyorsun. Zira dünya uykudur, âhiret ise uyanıklıktır. Sen ise dünyada olanı daha çok seviyorsun», buyurdu. Yahyâ ibn Muâz (rahmetullahi aleyh) buyrur: «Akıllı şu kimsedir ki, işini bilir ve dünya elinden alınmadan önce, kendisi dünyadan el çeker. Mezara girmeden ön • ce kendine güzel bir mezar hazırlar. Allahü Teâlâ’yı görmeden önce rızasını taleb eder». Yine buyurdu: «Dünya o kadar uğursuzdur ki, onu istemek insanı Allahü Teâlâ’yı istemekten meşgul ediyor. Ya ona kavuşanın hâli nice olur!». Bekir ibn Abdullah (rahmetullahi aleyh) buyurur: «Kendini dünya ile dünyadan temizlemek isteyen, ateşi samanla söndürene benzer. Bu ise çok zordur».
Ali ibn Ebû Tâlib (radıyallahü anh) buyuruyor: «Dünya altı şeydir: Yemek, içmek, koklamak, giymek, binecek ve evlenmek istemek. Yemeklerin en tatlısı baldır. Bal ise arının ağzındandır. En iyi içilecek şey sudur. Herkes bunda eşittir. En kıymetli giyecek ipektir. O da bir böceğin artığıdır. Kokuların en güzel misktir. Bir ceylânın kanıdır. Binilecek en iyi şey attır. Bütün yiğitler onun sırtında can verir. Şehvetlerin en büyüğü cimâ’dır. O ise idrar kabı içinde idrar kabıdır. Kadın kendini en güzel şeylerle süsler, sen ise ondan en çirkin şeyi istersin!» Ömer ibn Abdülaziz (rahmetullahialeyh) buyurur: «Ey insanlar! Sizi bir iş için yarattılar. O’na inanmıyorsanız kâfirsiniz. İnanıyor ve kolay tutuyorsanız, ehemmiyet vermiyorsanız ahmaksınız. Sizi ebedi olmak için yarattılar. Fakat .bir evden başka eve göçersiniz».