Cennetin Sıfatı Ve Ehlinin Dereceleri

By | 24 Eylül 2014

hasema

 

islamda cennetHüzün, keder ve acılarla dolu olan bu dünyaya mukabil, başka bir dün­ya vardır. Şimdi dünyada, hüzün keder ve azaplara karşı oradan alacağın mükâfatları düşün! Şüphesiz bu dünyalardan birine uzak olan, diğerine ya­kın olacaktır. Cehennemin korkunçluğu ve durumunu iyice düşünerek, kal­bine cehennem korkusunu yerleştir. Cennet ehline vaad edilen mükâfatları düşünerek, kalbinde devamlı bir ümit bulundur. Nefsini, cehennem korkusu ve cennet ümidiyle engellersen bunlar senin sırat köprünü geçmene sebep olurlar. İşte bu şekilde büyük saltanatlara nail olursun. Cenneti düşün, zira o dünyadaki bahçelerle kıyaslanamıyacak kadar güzeldir. Cennette, halis, arın­dırılmış sudan (kevser) içilir. Yeşil yüksek döşekler bulunur. Beyaz inciden, yakuttan yapılmış minberler ve köşkler vardır. Cennet ehli cennette, bol sulu ırmaklarının kıyılarında yapılmış tahtlara otururlar. Tahtların etrafı ahu göz­lü hurilerle sarılır. Zira onların gözleri adeta yakut ve mercandandır. Bu hu­rilere daha önce ne bir insan 11e de bir cin dokunmuştur. Cennet bahçelerinde başları inci ve mercanlarla süslenmiş şekilde dolaşırlar. Hepsi koklamakla doyuma ulaşılmayacak şekilde kokarlar. Ne ihtiyarlar ne de herhangi bir acizlik hissederler. Cennetin içindeki köşklere kurulmuş otururlar. Huriler, doyumu olmayan sudan devamlı sahiplerine ikram ederler. Cennet ehli, gü­ven içinde, cennetteki bahçelerde mevcut pınar ve ırmakların etrafında dola­şırlar. Devamlı Yüce Allah’ın yanındadırlar ve ona bakarlar. Cennet ehlinin yüzünde cennetin güzelliği parlar, orada hiçbir darlık ve zillet yoktur. Onlara devamlı tadına doyum olmayan şeyler ikram edilir. Canlarının arzu ettikleri herşeyi elde ederler. Orada korku ve hüzün yoktur. Ölüm endişesini taşımaz­lar. Cennetin toprakları gümüşten, taşları mercandan, bitkiler zaferan ve misktendir. Bulutlardan çiçek suyu yağmuru yağar.

Yukarıda cennetin bazı güzelliklerini anlattık. Allah için bunlar olma­sa, sadece vücutların sıhhatli olması, hastalığın olmaması, ölümsüzlük, aç­lık, susuzluk ve diğer ihtiyaçların karşılanmış olması, bu geçici dünyadan çok çok daha iyidir. Allah’ın emrine uymak için yeterli bir delildir. Zira cen­net ehlinin ne sıkıntısı ne de hissedeceği bir acı vardır. Orada bütün sevinç­leri yaşarlar. Hergün arşın altında Allah’a bakarlar. Cennette Allah’a bakmak cennet nimetlerinin en faziletlisi en hayırlısıdır. Bütün bu nimetler sürekli ve kaybedilme tehlikesi yoktur.

Ebu Hureyre’den (r.a.) naklen Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Bir ses cennettekılere şöyle seslenir: “Ey cennet ehli, sağlık, sıhhat ve hiçbir zaman hastalanmamak sizin içindir. Yaşamak, ölümsüzlük, gençlik ve devamlı genç kalmak, ihtiyarlamamak ve devamlı zevk almak, hiçbir zaman hüzünlenmemek sizin içindir.”

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

“(Cennet ehline) şöyle seslenilerek işte dünyada yaptığınız iyi amellerin mükâfatı olan cennet burasıdır.” (Araf/43)

Cennetin durumunu öğrenmek istiyorsanız devamlı Kur’an okuyunuz. Zira Kur’an’dan daha iyi cenneti tasvir eden yoktur.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Allah’tan korkanlar için iki cennet vardır.” (Rahman/46)

Rahman sûresi, Vakıâ sûresi ve birçok sûre cenneti çok iyi tasvir et­mektedir. Biz yukarıda cennetin bazı nimetlerini kısaca saymaya çalıştık. Sen cennetteki nimetlerin sayısını düşün!

Peygamber (s.a.v.):

“Allah’tan korkanlar için iki cennet vardır.” (Rahman/46) ayetini okuduktan sonra şöyle buyurdu:

“İki cennetin herşeyi gümüştendir. İki cennetin de herşeyi altından ya­pılmıştır ve onlar arasında bir kavim var ki onlar devamlı olarak “Adn” cen­netinde, Allah’a bakarlar. Allah ile onlar arasında sadece kibriya perdesi var­dır… Sonra cennetin kapıları iyiliklerin sayısınca, cehennemin kapıları kötü­lüklerin sayısıncadır.”

Ebu Hüreyre (r.a.) dedi ki; Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Kim Allah için malından iki şey infak ederse, cennetin bütün kapıla­rından çağrılır. Cennetin sekiz kapısı vardır. Şayet namaz kılan kişiyse, na­maz kapısından çağrılır. Oruç tutan, oruç kapısından, sadaka veren sadaka kapısından, cihad eden, cihad kapılarından çağrılır.

Ebu Bekir (r.a.) dedi ki:

“Bir kişinin tek bir kapıdan çağrılma mecburiyeti yoktur. Rasûlüllah’a, “Bir kişi bütün kapılardan çağrılır mı?” diye sordum. Rasûlüllah (s.a.v.): “Evet!” dedi. İnşaallah sen de onlardan biri olursun!..” buyurdular.

Asım İbn,i Şamara, Hz. Ali (k.v.)’den şöyle rivayet etti:

“Cehennemin büyüklüğünü ve oradaki azabı anlattıktan sonra, cenneti ve onun büyüklüğü ve oradaki mükâfatı anlattı. Sonra şu âyeti okudu:

“Muttakiler cennete yöneldikleri zaman…” (Zümer/73) şöyle açık­ladılar:

“Allah’tan korkanlar bölük bölük cennete yöneldikten sonra, kapıları­nın birine yaklaşınca orada, gövdesinden su fışkıran bir ağaca rastlarlar. O ağaçtan çıkan suyu içmeleri emrolunur. Onu içerler ve bütün dertleri, hüzün­leri gider. Sonra o suyla yıkanırlar. Bundan sonra cennetin en güzelleri olur­lar. Artık hiçbir şekilde kirlenmezler, adeta saçları yağlanmış gibi parlar. Tam kapıya gelerek içeri girmek istedikleri zaman kapının bekçileri onlara şöyle der:

“— Allah’ın selâmı üzerinize olsun. Ebedî kalmak üzere bu cennete gi­riniz!”

Sonra gılmanlar tarafından karşılanırlar ve onların etrafında sevinçten halkalar oluştururlar. Onlara müjdeler verilerek şöyle denir: “— Allah sizin için birçok nimetler hazırladı.” Daha sonra gılmanlar giderek, hurilere, sa­hihlerinin geldiklerini haber verirler.”

Huri:

“— Sen onu gördün mü?” diye sorar. Gılman:

“— Evet peşimdeydi, gördüm!”

Bunu işiten huri sevinmeye başlar. Kapının eşiğine gelince cennetlik sahibini, yuvarlak inci taneleri, kırmızı ve yeşil, sarı renklerden müteşekkil bir sarayda görürler. Sonra sarayın tavanına bakınca gözleri kamaşır, adeta görme özelliğini kaybeder. Sonra sarayın içi, halılar, tahtlar ve tasvir edilmi- yecek kadar güzel sarayın duvarlarına bakarlar.

“— Allah’a şükürler olsun ki, Allah bizi doğru yola erdirdi de Allah’ın hidayetine kavuşturdu. Şayet Allah’ın hidayeti olmasaydı, biz de doğru yola erişemezdik” derler.

Sonra birisi şöyle seslenir:

“— Ebediyen yaşayınız, burada sonsuza kadar konaklayınız. Ve hiçbir zaman hastalanmıyacaksınız!”

Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Kıyamet günü cennetin kapısına giderek, açılmasını isterim. Bekçi melek şöyle sorar:

“— Sen kimsin?”

Ben şöyle cevap veririm:

“— Muhammedi”

Bekçi melek şöyle seslenir:

“— Kapıya senden önce başka hiçbir kimseye açmamak için görevlen­dirildim.”

Cennetin bahçeleri ve içinde altından, yakuttan yapılmış köşkler var­dır. İnsanların dünyada yaptıkları ameller, iyilikler nasıl farklı ise, Ahirette de mükâfat bakımından insanlara verilecekler farklıdır. Şayet Ahirette en yüce mükâfatları almak istiyorsan çalış, güzel ahlâklı, devamlı ibadet eden­lerden ol ki en yüce mükâfatları alasın! Allah sana iyi amel etmeni emredi­yor. Bunu hiç unutma.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Allah’tan mağfiret dileyin cennete ulaşmak için birbirinizle yarı­şın. İşte bu Allah’ın lütfudur. Dilediğine verir.” (Hadid/21)

“Ondan nefes alanlar ona kavuşmayı özlerler.” (Mudaffifin/26)

Tuhaf değil mi! Komşun veya tanıdığın birisinin evinin süsü veya eş­yaları, seninkinden iyi olsa, bu sana ağır gelirse, çalışır ondan üstününü yap­maya gayret edersin, göğsün daralır, hased sebebiyle tasalanmaya başlar­sın… İnsan için en iyi şey, Allah’a itaat ederek, cennetin yüksek makamlarını kazanmaktır. Senden daha iyi ahlâklı ve çok ibadet edenlerin olabileceğini düşün. Sen onlara ulaşabilmek için devamlı ibadet edenlerden ol. Bil ki, dünyanın bütün nimetleri, mükâfatları toplansa, cennetin bir mükâfatını dahi karşılamaz.

Ebu Said el-Hudri (r.a.) dedi ki, Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Cennet ehlinin mevkileri arasındaki fark, sizin doğudan batıya, yıldız­ları bakmanız gibi onları yükseklerde görecekler.”

Oradaki ashab:

“— Ey Allah’ın Rasûlü bunlar peygamberlerin makamı mı? Başka in­sanlar bu makamlara ulaşamaz mı?” diye sordular.

Peygamber (s.a.v.) dedi ki:

“— Allah’a yemin ederim ki, Allah ve Rasûlüne iman eden herkes o yüksek mevkilere nail olacaktır. Gökteki yıldızları gördüğünüz gibi onları göreceksiniz!” Şüphesiz Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, onlarla nimetlenenler- dendir.”

Cabir (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyur­du:

“— Size cennetteki köşk ve çardaklardan haber vereyim mi?” diye sor­du.

Ben:

“— Evet ey Allah’ın Rasûlü onları anlatınız” dedim..Buyurdu ki:

“— Cennette sırf mücevherlerle donatılmış yüksek çardaklar var. Dışı içeriden içi dışarıdan gözükür.”

İnsanların gözlerinin göremediği, kulakların işitemediği, ve hayal edi- lemiyecek kadar nice nimetler vardır.

Ben:

“— Bunlar kim için hazırlanmıştır?” diye tekrar sordum. Buyurdular

ki:

“— Herkesin iyiliğini isteyen, insanlara yardım ederek onları giydiren

ve doyuran, geceleri ibadet gündüzleri oruç tutanlar için hazırlanmıştır!”

Ben:

“— Ey Allah’ın Elçisi buna kimin gücü yeter!” dedim. Buyurdular ki: “Bunları ümmetimde herkes yapabilir. Kim müslüman kardeşiyle karşılaştı­ğında selam verirse, onun için iyilik istemiş ve ona iyilik yapmıştır. Kim he­lal kazanır ve ailesinin geçimini temin ederse, insanları yedirip içirmiş olur. Her kim ramazan ayında tam ve diğer aylarda 13-14-15’inci günlerinde oruç tutarsa, bütün gündüzleri oruç tutmuş gibi olur. Kim yatsı ve sabah namazını cemaatle kılarsa, geceleri namaz kılmış gibi olur.”

Peygamber (s.a.v.)’den şu ayet hakkında sordular:

“Adn cennetinde çok güzel süslenmiş konaklar vardır.” (Tevbe/72) Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdular:

“— İncilerden yapılmış köşkler, her köşkte, kırmızı yakuttan yetmiş ta­ne daire, her dairede yetmiş yeşil zümrütten oda vardır. Her odada bir taht, her tahtta rengarenk yetmiş döşek, her döşekte iri ahu gözlü huri vardır. Ay­rıca her odada yetmiş sofra, her sofrada da yetmiş türlü yemek vardır. Onla­rın hizmetini görmek üzere, her odaya yetmiş hizmetçi verilmiştir. Müslü­man her sabah uyandığında bütün güçlerle donatılmış olarak uyanır.”