Abdullah b. Abbas’ın Cebrail’i Görmesi

By | 8 Nisan 2014

Abdullah b. Abbas'ın Cebrail'i Görmesi

Abdullah b. Abbas’ın Cebrail’i Görmesi şu şekildedir; Allah Resûlü’nün (a.s.m.) yanında Abdullah b. Abbas’ın Cebrail’i Görmesi 2 kez olmuştur [1]

Abdullah b. Abbas’ın Cebrail’i Görmesini kendisi bize  şöyle anlatmıştır;

“Bir gün babam beni bir iş için Allah Resûlü’nün (a.s.m.) yanına göndermişti. Üzerimde beyaz, tertemiz bir elbise vardı. Efendimiz, yanında bulunan Dıhye b. Halife ile fısıltı halinde konuşuyordu. Sessizce konuştukları için daha fazla yaklaşıp selam vermedim. Efendimiz’in yanındaki aslında Cebrâil (a.s) imiş ama ben bunu bilmiyordum.

Cebrâil (a.s) beni görünce,

–            Ya Muhammed! Bu kim? diye sordu.

–            Amcam Abbas’ın oğlu!

–            Elbisesi ne kadar da beyaz? Ama daha sonra onun soyundan gelecek olanlar siyah olacak. Selam verseydi, selamını alırdık!

Uzakta durup bir süre bekledim. Dıhye (Cebrail (a.s) ) gidince yanına gittim. Allah Resûlü,

–            Niçin selam vermedin? diye sordu.

–            Ya Resûlallah! Dıhye ile sessizce konuştuğunuzu gördüm. Ko­nuşmanızı bölmek istemedim. Efendimiz:

–            Onu gördün mü?

–            Evet!

–            Öyleyse bu yüzden gözlerin kör olacak ama ölüm anında Allah gözlerini sana tekrar geri iade edecek, buyurdu.

Gerçektende ölümüne yakın gözleri açıldı. Vefat ettiğinde ise Efendimiz’in sözüne işaret olarak cenazesi tabuta konulduğunda bembeyaz bir kuş gelerek kefeninin içine girdi. Cenazede bulunan­lar aradıkları halde onu bir türlü bulamadılar. Onları gören İkrime, kuşu arayanları ikaz etti.

–            Ne yapıyorsunuz? Bu Allah Resûlü’nün (a.s.m.) müjdesidir, diyerek kuşu boşuna aramamalarını söyledi. Cenazesi lâhite ko­nunca gaipten bir ses duyuldu. Biri şu ayeti okuyordu:

“Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabb’ine dön! (Seçkin) Kullarım arasına katıl ve cennetime gir!”[2]



[1] İbn Abdilberr, İstîab, 3/935.

[2] Fecr Sûresi, 89:27-30; ibn Hacer, Isâbe, 4783; ibn Abdilberr, istîab, 3/939.