Çocuğun Duygusal Gelişimi
Hiçbir dini vecibede ergenlik dönemine kadar çocuklara günah yazılmaz. Aynı şekilde hiçbir devlet sisteminde çocuklar yaptıklan eylemlerden dolayı on iki yaşına kadar hiçbir şekilde hapse atılmaz ve cezalandırılmaz. Bunun birkaç nedeni vardır: İlki, düşünce gelişimi açısından çocukların hak, adalet, suç gibi soyut kavranılan anlayabilecek yetiye sahip olmamasıdır. İkincisi, çocukların yaptığı davranışların doğurabileceği sonuçları kavrayabilecek düzeyde zihinsel yetiye sahip olmamasıdır. Üçüncüsü ise çocukların fizyolojik gelişimi gereği içlerinden gelen duygu ve dürtüleri yeteri kadar kontrol imkanının olmamasıdır. Bir çocuk markette gördüğü ve çok istediği bir oyuncağı gizlice cebine koyabilir. Bundan dolayı ceza almaz. Çünkü o çocuktur ve içinden gelen istek duygusunu tamamen kontrol edebilecek yetiye tam olarak sahip değildir.
Çocuklar duygularını tam kontrol edemedikleri için bazen söz verip sözünde duramazlar, merak duygulan ile bizim yaramazlık dediğimiz işleri yaparlar ve etrafı kurcalarlar. Öfke ve kıskançlık duygulan ile arkadaşlarına vurabilirler. Çocuklardaki bu tür davranışlar “sık sık” görülmediği sürece normal kabul edilmeli ve cezalandırılmamalıdır. Eğer çocuğun bir olumsuz davranışı sürekli görülüyorsa bu davranışı cezalandırmak yerine, bu davranışın ardındaki etkenler araştırılmalıdır. Psikolojik olarak yaralı çocuklar, olumsuz davranışları sık sık tekrarlamak eğiliminde olabilirler. Bu gibi durumlarda davranışı cezalandırmak yerine çocuğu normal hale döndürmek gerekebilir.
Hz. Raf’ (r.a.) henüz çocuk yaşında bir sahabedir. Canı hurma yemek ister. Bir hurma ağacını taşlayarak yere düşen hurmaları yer. Bunu gören bahçe sahibi öfkelenir. Kolundan tutup Râf’ b. Amr’ı, Peygamber Efendimizin huzuruna getirir ve Efendimizden onu cezalandırmasını ister. Allah Rasûlü (s.a.v), Râfi’ bin Amr’ı karşısına alır. Gözlerinin içine bakıp şefkat dolu bir ses tonuyla,
- Evladım, hurma ağacını neden taşladın, diye sorar. Hz. Raf’,
- Kamım açtı, yemek için taşladım, cevabını verir. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.J şöyle buyurur.
- Bir daha hurmaları taşlama, dibine dökülenlerden ye! Ardından çocuğun başını okşar ve ona, “Allah’ım! Onun kamını doyur” diyerek dua eder.
Din eğitimi verirken de çocuklar kimi duygularının etkisinde kalarak ortam bozucu ve can sıkıcı davranışlar sergileyebilirler. “Can sıkıntısı, merak, bıkkınlık, kızgınlık, kıskançlık, korku” duyguları çocuklara olmadık işler yaptırabilir. Bu gibi durumlarda çocukları cezalandırmak yerine onlara şefkatle yaklaşmak gerekir. Unutulmamalıdır ki, Allah çocukların tüm bu davranışlarını hoş görmektedir.
Esasen çocuk düşünmeden, şüphelenmeden ve itiraz etmeden inanmaya hazır olduğundan, söylenenlere içtenlikle inanır. Buna sadece dilde inanma denmez. Bu, aynı zamanda ruhun da kabulü ve inanışıdır. Tabii olan da budur. Çünkü çocuk, inanmakla kendini güçlenmiş ve Allah’a yaklaşmış hisseder. Bundan dolayı okul öncesi dini bilgilerin çocuklara 3-4 yaşından itibaren verilebileceğini çocukların o yaşlardaki anlayışlarına zor gelmeyeceğini söyleyebiliriz.
Her çocuk, okul öncesi dönemde, planlı-plansız etkilerle yoğun bir öğrenme ve etkileşim süreci yaşayarak gelişmesini sürdürür. Çocuk bu dönemde, ahlak ve inanç muhtevalı olan sosyal ve kültürel kimlik geliştirme yönünde de önemli mesafeler alır. Dinin kabul ettiği zihni doğrular/yargılar ve ahlaki erdemler bakımından olumlu ve olumsuz şekillenmeler de bu dönemde belirgin bir duruma gelir.
Hemen belirtmemiz gerekir ki, din eğitimi, çocuğa sadece ihtiyacı olan dini bilgileri aktarıp öğretme ve onlan zihnine yerleştirme ameliyesi değildir. İslam’ın, insanı ulaştırmak istediği nihai hedef, iman, ahlak ve davranış olgunluğu ile beraber, ahiret mutluluğu da olduğuna göre, elde edilen bilginin, zikrettiğimiz seviyeye ulaşmada sadece temel bir araç olduğu rahatlıkla görülecektir.
Bilinçli bir kurumda aynalama metodu ile akranlarıyla beraber profesyonel bir eğitim alan çocuk; müspet bir sosyal çevre, etkin bir İslam terbiyesi, sağlıklı bir duygu gelişimi ile ebeveynlerin de yükünü hafiflettiği gibi en önemli vazife deruhte yerine getirilmiş oluyor.