Sadaka Vermede Acele Etme ve Niyet
Ebû Hureyre -Allah ondan razı olsun- şöyle dedi:
Bir adam Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme geldi ve şöyle dedi: Ey Alah’ın Rasûlü! Hangi (kimsenin verdiği) sadaka ecir olarak daha büyüktür? Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Senin sağlığın-sıhhatin yerinde, cimri olduğun, fakirlikten korkar ve zenginliği ümit ettiğin hâlde verdiğin sadakadır. Ölüm anı gelip de, falancaya şu kadar, falancaya şu kadar deyip de sadaka vermeyi geciktirme. O sırada mal zaten başkalarının olmuştur.”
Vaaz
Sevaptan başka herhangi bir karşılık beklemeden sırf iyilik niyetiyle yapılan hayır çeşitlerinin dinimizdeki ortak adı sadakadır. Sadaka denilince ilk anda aklımıza, çarşıda-pazarda dilenenlere verilen küçük maddî yardımlar gelir. Bunlar sadakanın yaygın fakat çok özel bir çeşididir. Aslında Allah rızâsı için yapılan her şey sadakadır. Güler yüz, tatlı sözden tutunuz da aile mutluluğuna katkıda bulunmak düşünce ve niyetiyle erkeğin sofrada hanımının ağzına uzatacağı bir kaşık çorbaya varıncaya kadar her şey sadakadır. Ancak hadîs-i şerifteki sadakadan maksat, maddî iyiliktir.
Birtakım beşeri duygu ve düşünceler, sosyal ve İktisadî beklentiler, endişeler ve umutlar insanın iyilik yapmasını etkiler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, işte bütün bu duyguların canlı ve diri olduğu sırada yapılan iyiliğin “en üstün sadaka” olduğunu belirtmektedir. İyilik yapmayı hayatın son demlerine bırakmanın doğru olmadığına dikkat çekmektedir. İyilikte acele davranmanın gereğine ve isabetine işaret etmektedir.
Şartlar zorlaştıkça duygular aleyhte yoğunlaştıkça yapılacak iş ve iyilik daha da kıymet kazanır. Hadisimiz en üstün sadakayı bu çerçevede tarif etmiştir. 0 halde hayırda ve hayırlı işlerde acele davranmak demek, bir anlamda bu tür amelleri en son âna tehir etmemek demektir. Ölümünden sonra hayır yapılmasını vasiyet etmek, hukukî bir müessese olarak bazı ihmallerin telâfisine imkân verse bile, “üstün” nitelikli bir iş yapmış olma anlamına gelmez. “Üstün” nitelikli ameller, bizzat yükümlüsü tarafından yerine getirilenlerdir. Başkalarının takdir ve merhametine havale edilenler değil… Bu yüzden kim ne iyilik yapacaksa, tam bir niyet ve irade ile yapmalıdır. “Ne verirsen elinle o gider seninle” sözü bu açıdan oldukça yerindedir. Geridekilerin geçmişleri adına yapacakları iyilikler, kendi iyilikleridir, geçmiştekilerin iyiliği değildir. O halde adımıza başkalarının yapacağı iyiliklere bel bağlamak yerine, bizzat kendimiz için nasıl bir iyiliği lâyık görüyorsak onu kendimiz yapmalıyız.
Sadaka ve iyiliklerin önündeki en büyük engel, “fakir düşme endişesidir.” Onu da insana telkin eden şeytandır (Bk. Bakara sûresi, 268).
Vaazdan Öğrendiklerimiz:
Hayatta, sıhhat ve âfiyette iken verilen sadaka, yapılan iyilik; hastalıkta ve hele hele ölüm döşeğinde yapılacak iyilikten üstündür.
Hayır işlerinde acele etmeli, işi yarınlara bırakmamalıdır.
Halkımızın ifadesiyle “elin ermediği, gözün görmediği” bir zamanda iyilik yapmaya kalkmak, isâbetli bir hareket değildir.