Peygamber Efendimizin babası Abdullah

By | 24 Mart 2014

Peygamber Efendimizin babası Abdullah

Rivâyete göre; Yahudilerin kitaplarında: “Yahyâ (Aleyhisselâm)ın cübbesi kan damlattığı zaman muhakkak âhir zaman peygamberinin babası doğmuştur” diye yazılı olduğu için, Şam hahamları Peygamber Efendimizin (sav) babası Abdullah’ın doğumunu fark etmişti­ler. Bu nedenle Abdullâh büyüyünce onu öldür­meyi kasttetiler.

Fakat Allâh-u Te’âlâ melekler göndererek onların hepsini helak etti. Bu kerameti bir dağ başından izleyen Amine (Radıyallâhu Anhâ)nın ba­bası Vehb, eşi Berre’ye bu durumu haber vererek: “ileride kızımız Amine’yi mutlaka Abdul­lâh ile evlendirelim” demişti.

Sonra Abdullâh’ın Amine’yle, babası Abdulmuttalib’in de Amine Vâlidemiz’in amca­sının kızı olan Hâle binti Vüheyb ile evlenme­leri aynı gece nasib oldu.

Sonra Amine Vâlidemiz (Radıyallâhu Anhâ) Rasulüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i, Hâle binti Vüheyb de Hamza ve Safiyye (Radıyallâhu Anhamâ)yi doğurdular. (Safûrî, Nüzhetü’l-mecâlis, 2/73)

Peygamber Efendimizin babası Abdullah o kadar güzeldi ki gündüz dolaşırken kendisinden misk-ü anber kokuları yayılırdı.

Gece gezerken de gözlerinin arasından nûrlar saçılırdı, Mekke ehli çok nurlu olduğu için kendisine “Misbâhu’l-Harem (Harem’in Kandi­li)” adını takmışlardı.

Ebû Nu’aym, Harâitî ve İbni Asâkir

(Rahimehumellâh)’ın tahriclerine göre;

Abdülmuttalib gördüğü rüya nedeniyle Abdullâh’ı evlendirmeye götürürken, evvelki kitapları okumuş olan bir kâhineye uğradı.

O kadın Abdullah’ın alnında nübüvvet nûru­nu görünce onun kendisiyle birleşmesini istedi ve buna karşılık ona yüz deve vereceğini vaad etti. Fa­kat Peygamber Efendimizin babası Abdullah;

“Ölürüm de harama el sürmem” dedi. Sonra babası onu Âmine’nin babası Vehb’e götürüp onu kızıyla evlendirdi. O zaman Kureyş içeri­sindeki en soylu ve itibarlı kız oydu.

Peygamber Efendimizin babası Abdullah annesiyle birleştikten sonra tekrar kâhinenin ya­nından geçti, fakat bu sefer o bir şey demedi.

O zaman Abdullâh: “Peki şimdi niye benden bir şey istemiyorsun?” deyince: “Senden kendi­ni istememe sebep olan nur şimdi senden ayrıl­mış” dedi. (İbni Hişâm, es-Sîre, 1/155; Beyhaki, ed-Delâil, 1/102; İbni Sa’d, et-Tabakât, 1/97; İbni Asâkir, et-Târîh, 3/403404; Ebu Nu’aym, ed-Delâil, no:72-75, 1/130-133; Ebû Sa’d en-Nîsâbûrî, Şerefu ’l-Mustafâ, no:89-91, 1/341-345; Şeyh Abdullâh el-Bosnevî, Metâli’u’n-Nûri’s-Seniyy, Yûsuf enNebhânî, Cevâhiru ’l-bihâr, 4/335)