Çocuk Terbiyesinde Şiddet Kullanmanın Zararları

By | 10 Temmuz 2014

feraceler

 

yetim-hakkıÇocuk terbiyesinde şiddet kullanmak, onun düzelmesinden daha fazla bo­zulmasına, güzel bir ahlaka sahip olmasından ziyade ahlaksızlaşmasına sebep olur.

Şiddet ortamında büyüyen bir çocuk kötü fiilleri yapmaya, görevini tam olarak yerine getirmemeye, tembellik yapmaya, yalan söylemeye, her zaman hilekâr davranışlarda bulunmaya başlar. Şiddet zaman içerisinde çocuğun insa­niyet kavramını yitirmesine yol açar.

Çocuk asla ama asla başkalarının yanında azarlanmamak, küçük düşürül­memeli ve kesinlikle başkalarının yanında dövülmemelidir. Çünkü çocuğunda bir şahsiyeti vardır ve çocuğun şahsiyetine tecavüz edilmemelidir.

Bugün gerek anne ve babalar olsun gerekse eğitimciler olsun bu hususu göz­den kaçırmaktadırlar. Çocukları bir hata yaptığı zaman insanların içinde çocukla­rına bağırmakta, çocuklarını azarlamakta ve hatta kızmaktadırlar ve bu yöntemle de çocuklarını terbiye ettiklerini zannetmektedirler. Ancak ne yazık ki onların uyguladıkları bu yöntem faydadan daha çok zarar vermektedir. Uyguladıkları bu temelsiz yöntemlerle çocukları zaman içerisinde şahsiyet bozuklukları sergile­mekte, insani duygulardan uzak kalmaktadır.

Bununla beraber çocukların dövülmesi onların üzerinde sinir bozukluklarına, sağlıklı gelişmemelerine ve hatta kendisine söyleneni anlayamayacak derecede bir saflığa neden olacaktır. Çocuk eğitiminde ceza verme durumu hasıl olduğu zaman gözden kaçırılmaması gereken en önemli nokta çocuğa verilecek cezanın uygulanabilir bir özelliğinin olmasıdır. Bazı zamanlar çocuk kendisine yönelik bir takım cezalarla korkutulur ancak bu cezaların hiçbir zaman uygulanabilme olasılığı yoktur. Çocuğun yaptığı hatalara karşı korkutulması, ancak söylenilen cezaların uygulanmaması zaman içerisinde çocuğun hata işleme noktasında ce­saretlenmesine yol açar ve çocuk artık eğitimcisini dikkate almamaya başlar.

» Mü’minlerin annesi Aişe -radıyallâhu anhâ- şöyle söyledi: “Resûlullah -sallallâhu aleyhi vesellem- hiç kimseye; ne hizmetçilerine ne de hanımlarına vurmamıştır. An­cak Allah yolunda savaşması hariç.”[1]

Bu ;ancak yüce bir ahlaka sahip kişilerin vasfıdır.

Burada son olarak üzerinde durulması gereken husus terbiye metodunda mutlak surette dayağa ihtiyaç hissedildiği zaman uyulması gereken kurallardır. Bunları maddeler halinde şu şekilde sıralayabiliriz:

 

1-                        On yaşından önce çocukların dövülmesi kesinlikle caiz değildir. Hadiste geçtiği üzere dayak, ancak on yaşına gelen ve namazını kılmayan çocuk hakkın­da varid olmuştur.

Hiç şüphesiz ki namaz İslam dininin en önemli emirlerindendir. Müslümanlar ile müşrikler arasında temel fark namazdır. Resûlullah -saUallâhu aleyhi vesellem- bir­çok hadislerinde namaz kılmayanları şirk ehli müşrikler olarak isimlendirmiştir.

O halde on yaşına gelene kadar namazın terki gibi bir durumda dahi çocu­ğun dövülmesi öngörülmediğine göre namazın terki dışında kalan diğer hatala­rından dolayı çocuğun kesinlikle dövülmemesi gerekmektedir.

2-                        Dövme tıpkı yemekteki tuz gibi olabildiğince az olmalıdır. Malum olduğu üzere yemeğe atılan tuz çok azdır ve bu yemeğe tat verir. Ancak çok olursa ye­mek yenilmeyecek derecede kötü olur. Bu yüzden çocukların şiddetli bir şekilde dövülmesi kesinlikle caiz değildir. Resûlullah -sallallâhu aleyhi vesellem- Allah’ın had­leri haricinde on celdeden fazlasını yasaklamıştır. On celde ise şüphesiz ergenlik çağına ermiş mükellef bir kişi içindir. O halde henüz ergenlik çağına ulaşmamış bir çocuğa on celde ya da daha fazlasının vurulması nasıl uygun görülebilir?

Ömer b. Abdulaziz (rahimehullah) halifeliği döneminde valilere bu konuda şöyle bir mektup yazmıştır: “Kur’an eğitimi ile meşgul olan çocuklara gerekti­ğinde üç vuruştan fazla kesinlikle vurulmasın. Zira üç vuruş çocuğu korkutur ve dersine daha iyi çalışmasına vesile olur.”

Kadı Şüreyh bu konuda şöyle demiştir: “Kur’an öğrenen çocuğa üçten fazla kesinlikle vurulmamalıdır. Zira Cebrail (aleyhisselam) ilk vahiy getirdiği esnada Resûlullah’l -sallallâhu aleyhi vesellem- üç sefer sıkıştırmıştır.”

Burada göz önünde bulundurulması gereken husus ise bu dövmenin ceza­landırma adır a değil te’dib adına olmasıdır.

3-                        Çocuğun her hatasını dayak ile cezalandırmamak gerekir. Zira bu durum­da çocuk dayağa alışır ve yaptığı hatalarından dolayı büyüklerine karşı utanma duygusunu kaybeder.

4-                        Vurma kesinlikle çocuğun vücuduna, etine zarar verecek şekilde olma­malıdır. İlim adamları Nur Suresi’nde zina eden bekar bir kişiye uygulanacak had cezasını açıklarlarken uzun uzun celdenin (değnekle dövmenin) keyfiyeti üzerinde durmuşlardır. Nitekim İmam Kurtubi (rahimehullah) bu hususta şunları aktarmıştır:

“Gereken şekilde vurmanın, can yakıcı olmakla birlikte, yaralamaması ve deriyi yırtmaması, iz bırakmayacak şekilde olması gerekir. İlim adamları sopa cezasının kamçı ile uygulanması gerektiğini icmâ ile kabul etmişlerdir. Bu uygula­mada kullanılacak olan kamçının ne çok sert ve katı ne de pek yumuşak olmayıp ikisi arasında olması gerekir.

 

 

Malik’in (rahimehullah), Zeyd b. Eslem’den radıyallâhu anh rivayet ettiğine göre; bir adam Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem döneminde zina ettiği itirafın­da bulundu. Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem kendisine bir kamçı getirilmesini istedi. Ona kırık bir kamçı getirildi: “Bundan daha sağlam olsun” diye buyurdu. Bu sefer yeni, henüz yanları keskince bir kamçı getirildi. Bu sefer: “Bundan daha ince olsun” dedi. Bunun üzerine ona, keskinliği nispeten gitmiş ve bir parça yu­muşamış bir kamçı getirildi. Resûlullah’ın sallallâhu aleyhi vesellem emir vermesi üzerine ona ceza uygulandı.

Açıklama:

Vuran kimsenin koltuk altı görünecek kadar elini kaldırmaması gerekir. Cum­hur bu görüştedir. Hz. Ömer’e -radıyallâhu anh- had uygulanması gereken bir adam getirildi. Hz. Ömer vuracak kişiye “Vur, fakat koltuk altın görünmesin” dedi.

Vurma esnasında yüze, ferce, baş ve boyna vurulmaması gerekir. İmam Malik bütün had cezalarında vurmanın ancak sırta uygulanacağını söylemiş­tir.”

Burada önemle belirtmek istediğimiz şudur: Bütün bu naklettiğimiz hususlar had cezasını gerektirecek bir suç işleyen mükellef bir kimseye uygulanacak ku­rallardır. O halde henüz mükellef olmayan ve had cezasını da gerektirmeyecek bir suç işleyen çocuğun dövülmesinde bu kaidelerin oldukça hafifletilmesi gerek­mektedir.

5-    Çocuk, dövme esnasında Allah’a sığındığı zaman dövmeyi hemen bı­rakmak gerekmektedir. Zira Allahu Tealâ mü’min kullarını kendilerine Allah’ın ismi anıldığı zaman yürekleri ürperti duyan, kalplerinde Allah’a karşı bir haşyet hisseden kullar olarak vasıflandırmıştır:

“Gerçek mü’minler ancak o mü’minlerdir ki, Allah anıldığı zaman yü­rekleri ürperir, âyetleri okunduğu zaman imanlarını arttırır ve bunlar yalnızca Rablerine tevekkül ederler. ”

İşte dövme esnasında çocuk Allah’ın ismini andığı zaman eğitimcinin Allah’ı yüceltme ve çocuğa merhamet etme adına bundan vazgeçmesi gerekmektedir. Nitekim Resûlullah -sallallâhu aleyhi vesellem-

“Kim Allah’a sığınırsa onun sığınmasına karşılık veriniz. Kim Allah için bir şey isterse ona istediğini veriniz.” buyurmuştur.[4]

Burada eğitimcinin ileri geri konuşanların sözlerine itibar etmemesi gerekir. Kimileri “Çocuğun Allah’ın adını anmasıyla dövmenin terk edilmesi onu hile yapmaya sevkeder” gibi boş ve anlamsız sözler sarfetmektedirler. Peki, burada bu kimselere şu soruyu yöneltmek gerekir: Acaba kim bu çocukları başları sıkış­tığı ve zorda kaldıkları zaman hile yapmaya, kurnazlığa alıştırmıştır? Şüphesiz ki, çocukları bu şekilde hileci bir yola sevkeden, şeriatin emrini uygulamak değil, eğitimcilerin nebevi terbiye metodundan uzak bir metot izlemeleridir. Bundan dolayı şeriatin öngördüğü esaslarda sabit kalmak ve boş sözler söyleyenlerin sözlerine kulak asmamak gerekir.

6-      Eğitimcinin sinirli ya da kızgın olduğu bir anda kesinlikle çocuğu dövme­mesi gerekir. Kızgınlık anında kişinin Allah’ın sınırlarını gözetmesi çoğu zaman mümkün değildir. Bundan dolayı sinirli bir halde iken çocuğu dövmeye kalkan bir eğitimcinin yukarıda saymış olduğumuz kurallara uyması pek mümkün gö­zükmemektedir.

Bununla beraber sinir ve kızgınlık anında çocuğu dövmek kişinin aşırı gitme­sine neden olabilir. Bu ise çocuğun eğitimcisine karşı nefret duygusu taşımasına yol açacaktır. Kızgınlık anında çocuğun dövülmesi onun edeplenmesi için değil bilakis kişinin sinirini gidermesi içindir. Bu ve buna benzer bir çok sebepten dolayı kişinin sinirli, öfkeli ve kızgın bir anında çocuğu dövmekten kesinlikle sakınması gerekmektedir. Burada Resûlullah’tan sallallâhu aleyhi vesellem kendisine nasihatte bulunmasını isteyen sahabiye Resûlullah’m sallallâhu aleyhi vesellem nasihatini üç kere arka arkaya tekrarlamasının hikmeti bir kere daha anlaşılmaktadır:

Ebu Hureyre’nin radıyallâhu anh rivayet ettiğine göre bir adam Resûlullah’a “bana nasihat et” demişti. Resûlullah “kızma” buyurmuştur. Adam bu isteğini her tekrar ettiğinde Resûlullah sallallâhu aleyhi vesellem “kızma” diye cevap ver­miştir.

Sonuç olarak ben derim ki: Cezada kesinlikle aşırı gitmemek gerekir. Cezada aşırı gitmenin ileride önüne geçilemeyecek kötü tesirler bırakması kaçınılmaz­dır. Özellikle gerekli gereksiz, şer’i sınırlara uymadan çocuğun dövülmesi onun güzel bir ahlaka sahip olmasından ziyade kötü bir ahlak sahibi olmasına neden olacaktır. Bundan dolayı öncelikle hikmetle ve güzel sözle nasihatte bulunmak, çocukla hata yaptığı zaman uzun uzun konuşmak, yaptığının kötü bir şey oldu­ğunu kendisine anlayabileceği bir tarzda izah etmek nebevi terbiye metodunda gözden kaçırılmaması gereken esaslardandır.