İkinci Fasıl Üçüncü Olay

By | 17 Mart 2015

ikinci-fasil-ucuncu-olaySahih-i Buhâri’de bu olayın kahramanı olan Has’em oğlu Mâlik’in oğlu Sûrâka’nın kardeşi oğlu olan Mâlik oğlu Abdurrahman’dan nakledilmiştir. O da babasından dinlemiştir. Ona da Sûrâka anlatmış, şöyle demiştir:

— Kureyş tarafından bana iki elçi geldi. Kureyş’in el birliği ettiği her kim, Muhammedi veya sahabesini öldürürse, yahut tutsak eylerse ona tam diyet yüz deve olduğuna göre her birinin karşılığında yüzer deve verilecektir. İki taraf arasında mutlaka dostluk bulunmalı.
Bu haber her tarafa yayıldı. Sûrâka der ki: Bu haberi aldım. Kavmimin arasında oturuyordum. Yanımıza bir kişi geldi:
— «Şimdi bir topluluk gördüm. Deniz kıyısında gidiyorlardı. Sanıyorum ki onlar Muhammed ve ashabı olacak!» dedi.

Mâlik oğlu Sûrâka bu haberi işitince sevindi. Bu kişilerin Hazret-i Muhammed (S.A.V.) ile Hazreti Ebû Bekir ve sahabeleri olduğunu anladı. Lâkin söyleyeni yanıltmak için:

— Onlar filân ve falandır. Şimdi benim önümden geçip gittiler. Ben onları gördüm. Ne Muhammed’di, ne de Sahabesiydi.
Sûrâka’nın bu sözü söylemekten maksadı hiç bir kişinin bu işle ilgilenmemesi ve kendi varıp onları esir almasıydı. Hemen o toplu kişiler meclisinden ayrıldı. Evine vardı. Karısına:

— «Benim, atımı filân tepenin ardında bana yetiştir. Gizli yollardan gel!» dedi. Karısı da Sûrâka’nm dediğini yaptı. Dört nala o yöne atını sürdü, gitti. Bu sırada Hazret-i Muhammed (S.A.V.) Ümmü Mâbed’in durağından çıkmış, Medine’ye yol almış bulunuyordu. Allah’ın elçisi (S.A.V.) Kürün okuyordu ve Hazret-i Ebû Bekir (Allah ondan razı olsun) sağı solu gözetliyordu.

Sûrâka ansızın uzaktan göründü. Hızla onlara doğru yaklaşıyordu. Yanlarına gelince Sûrâka’nm atı başının üstüne düştü, tökezlendi. Sûrâka, yüz deve hırsı ile yine atma bindi. Bu felâketten ibret almadı. Yine atını ileri sürdü. Hazret-i Muhammed (S.A.V.)’e o kadar yakın geldi ki onun okuduğu Kur’an-ı işitir hale geldi.

Sûrâka o anki durumu şöyle dile getiriyordu:
«Ey ebal hakem, eğer görseydin sen atımın ayağının toprağa battığını, kıpırdamaya bile gücü kalmadığını, şaşar kalırdın buna!
Hiç şüphe yok ki:

Hükmederdin Muhammed Hak Nebidir, bunu örtmek, gizlemek mümkün değildir asla! Sana gereken şey şudur:
Beline bağla hemen,
Himmet kemerini sen!
Onun yardımına koş, ona kötülük etme!
Çok yakın bir zamanda inanıyorum ki ben,
Peygamberlik sancağı onun göğe varacak,
Nübüvvet gökkubbesi FELEK’le bir olacak!..

Hazret-i Ebû Bekir:
— «Yâ Resûlâllah! Hiç şüphe yok ki bu gelen kişi bizi aramaya gelen kişidir.» diyerek ağlamaya başladı. Hazret-i Muhammed (S.A.V.):
— «Neye ağlıyorsun yâ Ebâ Bekir?» diye sordu, o da:

— «Yâ Resûlâllah! Kendim için ağlamıyorum. Korkum, sana bir zararın erişeceğindendir!» dedi.
Hazret-i Muhammed (S.A.V.):

— «Düşman için gam yeme! Allahü Teâlâ bizimle birliktedir!» dedi. Sonra da ellerini Allahü Teâlâ’nın hacet kapısına kaldırdı:
— «Yârabbi, sen bize düşman şerrinden nasıl dilersen öylece yetiş!» diye yakardı.

Gerçekten, Hazret-i Muhammed (S.A.V.)’le Sûrâka arasında bir mızrak boyu, ya da iki mızrak boyu aralık kalmıştı ki Sûrâka’nın atının ayakları ansızın mıh gibi battı. Sûrâka:

— Ey Allah’ın Resulü! Bildim ki bu belâ bana ettiğin dua sebebiyledir. Bana, yine dua et, kurtulayım! Sana asla el değdirmem. Kim ki sizi tutmağa gelirse yolundan döndüreyim! dedi.

Peygamber (S.A.V.), Sûrâka’nm atının ayakları topraktan kurtulsun diye dua etti. O anda, atın topukları topraktan kurtuldu. Sûrâka da:
— «Göz nurumla bildim ki senin Peygamberliğinin ışığı bütün ufukları aydınlatmaktadır. Bana bir ahitname ihsan buyur. Senin risaletinin sancağı gök yüzüne çıktığı vakit ben de hizmetinde izzet bulayım!» dedi. Seyyidil Mürselin (S.A.V.) Hazretleri de Amir oğlu Fehr’e emretti. Ona bir amanname yazdırttı. Sûrâka’nm eline teslim etti.

Rivayet edildiğine göre Sûrâka, yanında her ne varsa Hazret-i Muhammed (S.A.V.)’e sundu, fakat hiçbirisini kabul ettiremedi. Yine bir rivayete göre yanından bir ok çıkardı:

— «Bu oku alın! Yolda benim koyun sürülerim vardır. Bu nişaneyle murat ettiğinizi alın!» dedi. Resûlullah (S.A.V.):
— «Benim nişaneye ihtiyacım yok! Şimdi senden istediğim şudur ki benim halimi gizli tut!» diye buyurdu.
Sûrâka, bu buyruğu kabul etti. Amannameyi okluğunun kuburuna koyup geri döndü. Mekke-i Mükerreme’nin fethinden sonra onu Allah’ın Resulü (S.A.V.)’e getirdi. Müslüman oldu.

Nakledilir ki Sûrâka geri döndükten sonra yolda birçok kimseye rastladı. Kimi görse:
— «Ben Muhammed’i yolda çok aradım. Ne namını buldum, ne de onun bir nişanını!» diyerek halkı geriye döndürmüştü. Böylece de
Kâinatın Efendisi Hazret-i Muhammed (S.A.V.) gönül rahatlığı ile gideceği yere erişti, kimseden ziyan, zarar görmedi.
Yine naklolunmuştur ki, Sûrâka’nın haberi Mekke’de duyulunca Ebû Cehil acı sözlerle ona şiirli, şiirsiz nice serzenişlerde, sitemlerde bulundu. Sûrâka ona da bir nice beyitlik cevaplar yolladı.

Cevap şöyleydi: «Yâ Ebâ Hakem! Eğer benim atımın ayaklarının toprağa battığını görseydin ki onun kımıldamağa asla gücü kalmamıştı, şaşırır kalırdın. Hiç şüphesiz hükmederdin ki Muhammed Hak Peygamberdir. Bir nice delil ile örtülemez. Sana gereken şudur ki; çalış, himmet kemerini beline bağlayıp onun yardımına koş. Ona hiçbir zaman kötülüğü lâyık görme. Onun Peygamberliğini aynelyakin müşahede ederim ki; semalara kadar çıkar. Ve Nübüvvet çardağında atlas felekle beraber olur.»