Hazret-İ Muhammed (S.A.V.)’İn Vefatı

By | 17 Mart 2015

hazret-i-muhammed-s-a-v-in-vefati    Müfessirler der ki:
Resûlullah, (S.A.V.) Mekke’de bulunduğu zaman önce namaz farz olmuştu. Medine’ye gelince, Hak Teâlâ Hazretleri helâl ve haram âyetlerini indirdi.

Bütün şeriati ve ahkâmı bildirdi. Resûl-i Ekrem (S.A. V.) üzerine nice âyet, beyyinât ile nice bin mucize göründü. Hazret-i Resulullah (S.A.V.), risaleti kemaline eriştiği ve vahiy tamam olduğu zaman, son Haccm’da Medine’den Mekke’ye geldi. Mekke’ye girdi.

 

Ertesi günü Arafat’a çıktı. Orada Cuma günü hutbe okudu. Bu hutbede en önemli bilgileri, en güzel ibadeti halka bildirdi. Ve:

— «Size dinimizi, ahkâmı ve ibadetleri bildirdim mi?» diye sordu. Onlar da:
— «Evet yâ Resûlâllah, öğrettin!» dediler.
Oda:
— «Yâ İlâhî, buna tanık ol!» dedi ve halka dua etti. Cuma namazından sonra ikindide VAKFE’ye durdu. Deve üstünde o gün Hakka ve halka yüz tuttu.
İbn-i Abbas (R. Anh) der ki:
— O gün beş bayram bir yere toplandı. Biri CUMA, biri AREFE’ydi. Biri Yahudilerin, biri Nasranîlerin, birisi de ateşe tapanların bayramıydı, öylesi bir daha olmadı ve olamaz.

Bundan sonra Hazret-i Muhammed (S.A.V.) Medine’ye döndü. Şu âyet nazil oldu:

«Öyle bir günden korkun ki, o gün hepiniz Allah’a döndürülecek ve götürüleceksiniz. Ondan sonra herkese dünyada kazandığı işlerin karşılığı eksiksiz verilecek ve onlara hiçbir zaman haksızlık (zulüm) yapılmayacaktır..» (Bakara sûresi, âyet: 281)
Evet, Hak Teâlâ Hazretleri, bu âyet-i kerimede.

— Korkun o günden ki, o gün Allah’a varacaksınız. Her can ne etti onu bulur, hiç kimseye ebedî zulüm olmaz, diye buyurur.
Hazret-i Resulullah (S.A.V.)’e en son inen âyet budur. Bu âyetten sonra hiçbir âyet nazil olmadı. Bu âyetten sonra Hazret-i Resûl-i Ekrem (S.A.V.) yirmi bir gün ömürlü oldu, yaşadı.

Gerçek şudur ki Peygamber (S.A.V.)’in ömrü altmış üç yıldır. Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz ecelinin yakın olduğunu bilince:
— «Halkı çağırınız!» diye buyurdu, Hazret-i Bilâl (R. Anh) dam üstüne çıktı:
— «Ey Allah’a iman eden mü’minler topluluğu! Resulullah (S.A.V.)’in katında toplanın!» diye nida etti. Halk, her taraftan Mescid’e geldi. Hazret-i Muhammed (S.A.V.) ayağa kalktı, minbere çıktı. Allah’a hamd ve sena eyledi. Kendi nefsini andı. Bundan sonra hutbe okudu. Bütün gökler harekete gelip insanlar gözlerinden yaş yerine kan akıttılar. Hazret-i Resulullah (S.A.V) halkını Uçmak nimetlerine müştak eyledi. Tamu’dan da korkuttu. Gazaya varmağa teşvik etti. Ne kadar halk varsa, çok ağlaştılar. Ve:
— Yâ Resûlallah! Bu ne hutbedir ki bizim yüreğimizi yaktın?» dediler.
Hazret-i Resulullah:
— «Bu VEDA HUTBESİ’dir!» diye buyurdu.

Bundan sonra: Ey yaranlar! Ben de dost tutsaydım. Ebû Bekiri’s Sıddık’ı dost tutardım. Ama benim dostum Hak Sübhânehu ve Teâlâ Hazretleri’dir. Hem de bilin ki benim ölümüm yakındır. Gerçekten Hak Teâlâ Hazretleri, ölümü bütün halka hükmeyledi. Ne melek, ne Hakka yakın olanlar, ne nebî, ne gönderilen resuller kalır. Hak Sübhânehu ve Teâlâ Hazretleri yalnız BAKİ kalır.
Yine biliniz ki bundan sonra peygamber gelmez. Peygamberliği sona erdiren benim. Ben Hâtemen Nebiyyîn ve Seyyidil Mürselîn’im. Siz, bütün ümmetlerin hayırlısısınız. Hak Teâiâ’dan korkup ibadetle meşgul olunuz. Her kim Hak Teâlâ Hazretlerinden korkarsa, Hak Teâlâ ona ummadığı yerden rızık verir.
Şehadet kelimesini her zaman getiriniz. Namaz kılıp zekât veriniz. Gücünüz yeterse Hacca varınız. Ramazan ayında oruç tutunuz.
Hak Celle ve Alâ Hazretlerinin helâl eylediğini helâl biliniz. Haram kıldığını haram bilin. Benim kardeşlerimi görürseniz onlara selâm veriniz!
Selmân-ı Farisî sordu:
— Yâ Resûlallah, biz senin kardeşin değil miyiz?

Resulullah (S.A.V.):
— «Siz benim ashabım, ansarımsınız. Onlar, benim gerçekten kardeşlerimdir. Benden sonra gelsinler, bana iman etsinler!» dedi. Sonra bu âyet-i kerîmeyi okudu:
«Bunlar o kimselerdir ki, Allah kalblerini takva ile sınamıştır. Onlara bir mağfiret ve ulu bir mükâfat (ecir) vardır.» (Hucurat sûresi, âyet: 3)
Bu son hutbeyi ölümünden beş gün önce okudu. Ondan sonra minberden aşağı indi. Rengi değişmişti. Gözleri yaşlı olduğu halde Hazret-i Ayşe’nin evine geldi. Döşeğe yattı. Hazret-i Ayşe:
— Yâ Resulâllah! dedi. Benim babam annem sana feda olsun, ne oldun böyle yatıyorsun?
Hazret-i Muhammed (S.A.V.) Hazretleri Ayşe’ye cevap vermedi. Ama dizine dayandı. Hak Sübhânehu ve Teâlâ Hazretleri Ölüm Meleğine:
— «Ey Melekül Mevt! Benim Habibim Muhammed Mustafa’ya git var. Benden ona selâm söyle ve ona haber ver ki, o benim Habîbimdir ve yarattıklarımın hayırlısıdır. Gerçekten ona müştakım. Onun üzerine girme. İlle destur iste, öyle gir. Canını da alma, ille izinle, desturla al!.» diye buyurdu.
Yedi kat gökler ehli ile Arş’ı götüren melekler Hazret-i Resulullah (S.A.V.)’in vefatını işittikleri zaman hepsi ağlaştılar. Sonra ölüm Meleği yeryüzüne indi. Birçok melekler de onunla birlikte indiler. Hazret-i Ayşe’nin evine geldiler. Melekül Mevt (ölüm Meleği) Cebrail (A.S.)’a dedi ki:
— Hak Celle ve Alâ Hazretleri bana:
«Muhammed’in üstüne destursuz girme ve ruhunu alma!» diye buyurdu.

Cebrail (A.S.) bu sözü işitince ağlayarak:
«Her can ölümü tadacaktır.» (Ali İmran sûresi, âyet: 185)
Cebrail (A.S.) sonra Hazret-i Resûl’ün yanma girdi. O da:
«Yâ Cebrail! Seni ağlar görürüm.» dedi.
Cebrail (A.S.):
— «Ey Allah’ın Habibi! Yâ Muhammed! Nasıl, ağlamayayım ki, Ölüm Meleği kapıda bekliyor, izin istiyor ki yanma gelsin.» dedi.
Peygamber (S.A.V.) ağladı ve ölüm Meleği’nin içeri girmesine izin verdi. Bundan sonra Melekül Mevt odaya girdi:
— «Esselâmü aleyke yâ Ahmed! Esselâmü aleyke yâ Muhammed! Esselâmü aleyke yâ Hayrehalkıllahi!» dedi. Resulullah (S.A.V.) de:
— «Ve aleykes selâm ve rahmetullahi ve berakâtühü yâ karındaşım Azrail!» dedi. Ziyarete mi geldin, yoksa ruhumu kabz etmeğe mi?
Azrail (A.S.):
— Yâ Muhammed, dedi. Eğer dilersen ziyaret ederim. Eğer dilersen ruhunu kabzederim.

Peygamber (A.S.) ağlayıp:
— «Sadakallahül azim, küllü nefsin zâikatül mevt = Yüce Allah’ı tasdik ederim ki her canlı ölümün tadını tadacaktır!» dedi.
— Azrail (A.S.):
— «Yâ Habibî yâ Muhammed! Ağlama! Vallahi Hak Celle ve Alâ Hazretleri sana Peygamberlik verdi. Sana ben ananın oğluna şefkati kadar şefkatliyim. Eğer Hak Teâlâ Hazretleri bana izin verir ve bütün âlemin canını al, dese bu buyruğu yerine getirmek, senin mübarek ruhunu kabzetmekten daha kolay gelir!» dedi.
Resul (S.A.V.) Hazretleri:
— Yâ ölüm Meleği Azrail! dedi. Hoş geldin. Lâkin bana mühlet ver. Ashabıma, Ansarıma bir kere bakayım. Gözümün nuru Ali’ye bakayım.. Ve kızım Fâtımatüzzehrâ’ya göz atayım. Oğullarım Hasan ve Hüseyin’i göreyim!..

Melekül Mevt:

— Vallahi, yâ Allah’ın Resulü, senin emrine boyun eğerim! dedi. Bundan sonra Hazret-i Ali ve Hazret-i Fâtıma, Hazret-i Hasan ve Hüseyin bir yere geldiler. Çok ağlaştılar. Hazret-i Muhammed (S.A.V.) de onlara bakınca ağladı. Hazret-i Fâtıma:
— Yâ Resûlâllah! dedi. Sen niçin ağlıyorsun?
Resulullah (S.A.V.) Efendimiz:
— Nasıl ağlamayım? dedi. Şurada duran Ölüm Meleği’dir. Senin babanın ruhunu almak için geldi. Çünkü bu dünyada kimse baki kalmaz, yalnız baki kalan Allahü Teâlâ’dır.
Hazret-i Fâtıma:
— Yâ Resûlâllah! Hak Teâlâ Hazretlerinden dilerim ki beni yakında sana ulaştırsın! dedi. Hazret-i Resulullah (S.A.V.):

— Yâ Fâtıma! dedi. Bana elbette yakında gelirsin!..
Ev halkı ve ashabı ile vedalaştı. Bu esnada namaz vakti gelmişti. Hazret-i Bilâl kapıya geldi:

— Esselâmü Aleyke yâ Resûlâllah! dedi. Hazret-i Muhammed Mustafa (S.A.V.):
— Yâ Bilâl! dedi. Hak Teâlâ Hazretleri sana rahmet eylesin, gerçektir ki senin peygamberin, kendisi ile uğraşmaktadır. Var, Ebû Bekir Sıddık’a söyle, halka imam olsun, namaz kıldırsın!.
Müslümanlar bu sözü işitince çok melûl oldular, hüzünlendiler. Ağlaştılar, gözyaşı döktüler.

Ebü Bekir Sıddık (R. Anh) Resulullah (S.A.V.)’in sözüne uyarak Mihraba geçti. Ve saflar bağlandı. Ebû Bekir Sıddık’a uydular. Lâkin namaz kılarken Ebû Bekir Sıddık Resulullah (S.A.V.)’in secde yerine baktı. Orada Resulullah (S.A.V.)’i göremeyince ağladı:

— Şimdiden sonra bizden vahiy kesildi! dedi. Müslümanlar bu hali görüp ağlaştılar.

Resulullah (S.A.V.) Hazret-i Ali’ye:
— Bu ne ağlaşmadır? diye sordu. Hazret-i Ali (K.V.):
— Yâ Resûlâllah! dedi. Sizi namaz yerinde bulamadılar da onun için ağlaşıyorlar! Resulullah (S.A.V.):
— Yarabbi, dedi, beni biraz hafiflet. Ashabımla namaz kılayım. (İnneke alâ külli şey’in kadir.)
Bundan sonra Peygamber (S.A.V.) mübarek bedeninde biraz rahatlık buldu. Buna Rahatül Mevt = ölüm rahatlığı derler. Abbas’m oğlu Fadl ile Hazret-i Ali’nin omuzuna dayanarak ilerledi. Mescide vardı. Hazret-i Sıddık namazı bıraktı. Hazret-i Resul Mihraba geçti. Halka namazı kıldırdı. Oturdu. Yüzünü onlara çevirdi. Dedi ki:
— Ey Müslüman topluluğu! Yâ Ma’şerel Müslimin! Dervişlere, miskinlere, yetimlere, gazaya gidenlere ihsan eyleyin.
Sonra da sıra ile:
— Size nasihat eyledim mi?
— Size risaleti eriştirdim mi?
— Ve Hak yolunda tamam gaza ettim mi?
— Size KuPan’ı okuttum mu?
— Size namazı ve orucu ve haccı, zekâtı ve gazayı bildirdim mi? diye sordu.
Ashab:
— Evet yâ Resûlâllah, bildirdin! Hak Teâlâ senden hoşnut olsun! Sen şefkatli peygambersin! dediler.
Bundan sonra, Resulullah (A.S.):
— Ey Müslüman topluluğu! Allah’tan korkun. Çünkü ben sizden yakında ayrılıyorum. Çünkü dünyaya durmaya gelmedim. Ben, yalnız Hak Teâlâ Hazretlerinin kullarını Hakka davet etmeğe geldim! dedi.
Ondan sonra, mescidden kalktı. Hazret-i Ali ve Abbas oğlu Fadl’m omuzlarına dayandı. Hazret-i Ayşe’nin evini teşrif eyledi. Hak Celle ve Alâ Hazretleri ölüm Meleği’ne vahyeyleyip:
— Ey Melekül Mevt! Var benim Habibime selâm eyle ve onu hoş tut. O benim bütün kullarımın hayırlısıdır! dedi.
İbni Abbas dedi ki: Ölüm Meleği çok güzel bir yüzle ve lâtif bir koku ile güzel bir adam kılığında Resûl-i Ekrem (S.A.V.)’in evine geldi:
— Esselâmü aleyke ey Nübüvvet ehlinin evi! Ve ey risalet cevheri kaynağının ehli! Destur ver, içeri gireyim! dedi.
Hazret-i Fâtıma:
— Hak Celle ve Alâ Hazretleri sana rahmet etsin ey Arap kardeş! Resûl-i Ekrem Hazretleri kendi cam, kendi nefsiyle uğraşıyor! dedi.
Fakat Hazret-i Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Hazretleri, Azrail (A.S.)’ı sözlerinden bilmişti:
— Yâ Fâtıma! dedi. Kiminle konuşuyorsun?
Hazret-i Fâtıma:
— Bir Arap geldi. Eve girmek için izin istiyor! dedi.
Resûlullah (S.A.V.):
— O, Arap değildir. Belki lezzetler bozucu, cemaatlar ayırıcı, evleri yıkıcı, kabirleri açan, onaran elçidir. O, ölüm Meleğidir ki geldi, beni dünyadan âhiret’e alıp gider. Yâ Fâtıma! Kapıyı aç, girsin! dedi.
Hazret-i Fâtıma kapıyı açtı. Azrail (A.S.) içeri girdi:
— Esselâmü aleyke yâ Resûlâllah! dedi.
Resulullah (S.A.V.):
— Aleykesselâm yâ Azrail, ziyarete mi geldin? Yoksa can almaya mı geldin? diye sordu:
Azrail (A.S.):
— Yâ Resûlâllah! Ruh kabzetmeye geldim! Hak Teâlâ buyurdu ki, senin mübarek ruhunu âsanlık, kolaylıkla kabzedeyim! dedi.
Resulullah (S.A.V.):
— Kardeşim Cebrail nerede? diye sordu. Azrail (A.S.):
— Dünya göğünde kaldı. Senin için melekler ona taziyede bulunuyorlar! dedi. Peygamber (S.A.V.) ağladı, gönlü hüzünlendi.
Azrail (A.S.):
— Hak Teâlâ buyurdu, dilersen ruhunu kabzedeyim. Eğer dilersen ne kadar gerekse yaşa!
Resulullah (S.A.V.) Hazretleri:
— Yaşadıktan sonra da gelecek emir nedir?
Azrail (A.S.):
— Ölümdür! diye cevap verdi.
Resûlullah (S.A.V.):
— Bana mühlet ver! dedi. Gönlümde olanı Cebrail’e sorayım.
Azrail. (A.S.):
— Başüstüne! diyerek bir kenara çekildi. Cebrail (A.S.) hemen gelip:
— Esselâmü Aleyke yâ Resûlâllah! dedi. Sonra:
— Yâ Allah’ın Resulü! dedi. Mübarek nefsiniz nasıldır?
Resûl-i Ekrem (S.A.V.):
— Yâ karındaşım Cebrail! dedi. Burada duran Azrail’dir. Benim ruhumu almaya geldi. Niçin benden ayrılıyorsun?
Cebrail (A.S.):
— Yâ Resûlâllah! Seni bu halde görmeye takatim yok! diye özür diledi.
Resûl-i Ekrem:
— Ey Cebrail! dedi. Benim Rabbim, benim için ne verdi bildir bana?
Cebrail (AS.):
— Yâ Muhammed! dedi: Göklerin kapısını açtılar. Uçmağı süsleyip bezediler. Huriler süslendi. İlk şefaat edecek, Uçmağa ilk girecek, Livâil Hamd’i (Hamd Sancağını) ilk elinde tutan sen olacaksın. Atan Adem (A.S.) senin elinin altında olacaktır.
Fahr-ı Âlem (S.A.V.) Hazretleri:
— Sorduğum o değildir! dedi. Fakir ümmetlerimin hali nice olur? onu soruyorum!
Cebrail (A.S.):
— Onlar için hiç bir kaygı çekme! dedi. Senin Ümmetin Uçmağa girmeyince öteki ümmetlere Cennet haramdır. Hak Teâlâ şöyle buyurdu:
— Bütün varlıkları yâ Muhammed, senin için yarattım.
Sonra Cebrail (A.S.) sordu:
— Yâ Muhammed! Seni Firdevs-i Âlâda mı veya Sidretül Müntehâ’da mı gömelim?.
Peygamberimiz (S.A.V.):
— Benim ümmetimi nerede gömerseniz, beni orada gömün! dedi.
Cebrail (A.S.):
— Yer yüzünde! dedi.
Peygamberimiz (S.A.V.) de:
— O halde beni de yer yüzünde gömün!
Cebrail (A.S.):
— Yâ Resûlâllah! Seni kim yıkasın? diye sordu.
Resulullah (S.A.V.):
— Amcamın oğlu Ali yıkasın! dedi. Ve Abbas oğlu Fadl su döksün. Kefene sardığınız zaman kabrimin üstüne koyunca biraz dursun, önce benim namazımı Rabbim kılar. Yâni Hak Teâlâ Hazretleri bana rahmet eder. Ondan sonra melekler kılar. Ondan sonra Ehl-i Beyt’im = Ev halkım kılsın. Ondan sonra da Müslümanlar kılsınlar! dedi.
Hazret-i Fâtıma bu sözleri işitince bağırarak:
— Ey babacığım, babacığım! Bu ayrılığın buluşması ne zaman olur? Ve ben seni Kıyamet Günü’nde nerede bulayım? dedi! ağlamaya başladı.
Resûlullah (S.A.V.):
— Yâ Fâtıma! dedi. Yarın beni Hesap, Mizan yerinde bulursun. Çünkü ümmetimin amellerini orada gözleyeceğim.
Hazret-i Fâtıma:
— Eğer orada bulamazsam ne yapayım babacığım? diye sordu:
Peygamber (S.A.V.):
— Havuz yanında bulursun! dedi. Çünkü orada susuz ümmetime su veririm!.
Hazret-i Fâtıma:
— Eğer orada da bulamazsam ne yapayım? diye sordu. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz:.
—Beni Sırat köprüsü yanında bulursun! dedi. Ben çok zaman orada olurum. Ve:
— “Yarabbi, ümmetime selâmet ver! Yarabbi, ümmetimi od’dan (ateşten) sakla ve sen inayet eyle! diye yakarırım!” diye buyurdu.
Bu sözleri tamam olduğu zaman Azrail (A.S.) Uçmak kokularından Peygamber (S.A.V.)’e koklattı. Ve bu âyeti okudu:
«Ey imanı tam olan nefis! Rabbine dön. Sen O’ndan razı ve O Senden razı olacak.» (Fecr sûresi, âyet: 27-28)
Bundan sonra Peygamber (S.A.V.) Efendimizin ruhu ayak ucuna geldiği zaman:
— BİSMİLLAH = Allah’ın adı ile! dedi. Ruhu inciklerine gelince:
— İşte bu Allah’ın vâdesidir, yaşayanın sonudur! dedi. Ruh, dizlerine geldiği zaman:
Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azim, dedi. Sonra:
— Ey Azrail! Bu SEKERAT’I MEVTİ, ölüm deprenişlerini bana içirdin, acaba ne gibi zahmeti vardır? diye sordu.
Azrail (A.S.):
— Yâ Resûlâllah! dedi. Ölüm yetmiş kere bu kadardan fazladır. Resulullah (S.A.V.):
— Yâ İlâhî! dedi. Ölümü bana ve ümmetime kolayla!..Önünde bir çanak su vardı. O su ile yüzünü meshederdi.
Hazret-i Ali (R. Anh) demiştir ki:
— O vakit Resulullah (S.A.V.) Hazretlerine baktım. Dudaklarını depredip titrediğini gördüm, kulak kabarttım.
— Ümmetim! Ümmetim! diyordu.
Bundan sonra Peygamber (S.A.V.) Hazretlerinin nefesi kesildi. Ve tertemiz ruhu çıkıp gitti. O RUH göklere uçup gitmişti.
Ama rengi değişmemişti. Belki, tolun olmuş ay gibi nur verirdi. Ve Azrail (A.S.), bin saf olmuş meleklerle o ruhu karşılamış, Hayyül Kayyûm Hazretlerinin, Ebedî ve Ezelî olan Yüce Allah’ın katına alıp götürmüştü.
Böylece Hazret-i Resulullah (S.A.V.) on sekiz gün hasta yatmıştı. Rebiül Evvelin yirmi üçüncü günü âhiret’e teşrif buyurdu.
Ondan sonra, Hazret-i Ali (K.V.), Hazret-i Peygamber (S.A.V.) Efendimizi yıkadı, gasletti.
Hazret-i Ali (K.V.) şöyle dedi:
— Ben Resulullah (S.A.V.)’i yıkarken nurlara boğuldum ve şöyle bir avaz işittim:
— Peygamberinizi örtün ki Hak Teâlâ Hazretleri de sizi örtsün! diyordu.

İbni Abbas (R. Anh) da dedi ki:
— Cebrail (A.S.) Cennet’ten kefen getirdi. Hazret-i Resulullah (S.A.V.)’i o kefene sardılar. Cebrail (A.S.) kabre kadar cenazesini bir-likte götürdü ve kabrine kadar vardı.
Melekler, Resûl-i Ekrem (S.A.V.)’in namazını üç gün kıldılar. Bütün Müslümanlar yas tuttular. Çok ağlaştılar, çok göz yaşı döktüler. Hazret-î Fâtıma gece gündüz tam dört ay ağladı, yahut ölümüne kadar altı ay ağladı.
Ebû Bekir Sıddık (R. Anh) Resulullah (S.A.V.)’in evine girdiği zaman namaz kıldı, dua etti. Baş sağlığında bulundu. Oturdu, ağladı. Bir kişi kapıdan:
— Esselâmü aleyke yâ Ehl-i Beyt, Küllü Nefsin zâikatül mevt = Herkes ölümün tadını tadacaktır! dedi.
Ebû Bekir (R. Anh):
— Bu Hızır (A.S.)’dır. Bizi taziye ve teselliye geldi! dedi.
Ey mağrur kişi! Bu ölüm işi bu fâni dünyada şaşılacak bir iş midir? Nerede o nebiler, o evliyâyı kiram? Hele o Allah’ın mahbubu, sevgilisi MUHAMMED MUSTAFA (Sallâllahü Aleyhi ve Sellem) Hazretleri ki, ona da dünyada ne hal ettiler, gör! Kuzuya ağu kattılar. Dört yıl sonra o ağu tesirini gösterdi, ondan şehit oldu. Bundan sonra bu senin halin de, şaşılacak şey midir? Bir gün bu can kuşun bu beden kafesinden azâd olup uçup gidecek, veya NURLAR ÂLEMİNE veya KARANLIKLAR DÜNYASI’na varacaktır? (Neûzu billâhi min zâlik).

Ebûl Leys tefsirinde dedi ki:
Resûl-i Ekrem (S.A.V.)’in ruhu kabzolunduğu zaman münafıklar kâfirliklerini gösterdiler ve nice kimse dinlerinden döndüler. Mürted oldular. Ashab-ı Güzin onları görünce şaşırıp kaldılar.
Hattab oğlu Ömer (R. Anh) Resulullah (S.A.V.)’in minberine çıktı:
— Her kim Muhammed’e «öldü» derse onu parça parça ederim! Muhammed (S.A.V.) çünkü diridir sağdır! dedi.
Ebû Bekir Sıddık (R. Anh), ondan bu sözü işitince geldi:
— Yâ Ömer! dedi. Minberden İn!..
Hazret-i Ömer minberden indi. Ebû Bekir (R. Anh) minbere çıktı:
— Her kim Muhammed’e taparsa Muhammed gerçekten öldü. Her kim Allahü Teâlâ’ya taparsa Allahü Teâlâ ölmez, o diridir ve ebedîdir. Her kim bizim dinimizden çıkarsa onunla bizim aramızda kılıçtan başka bir şey yoktur, dedi ve şu âyeti okudu:
«Ey Resul! Elbette sen öleceksin ve elbette onlar da ölecektir.» (Zümer sûresi, âyet: 30)
Münafıklar bu sözü işitince korktular. İçlerinden biri Hazret-i Ömer (R. Anh)’ın yanma geldi:
— Muhammed diri midir, ölmedi mi? diye sordu. Ömer (R. Anh):
— Kabrinde diridir! dedi. O kimse sonra Ebû Bekir (R. Anh)’a gitti:
— Muhammed diri midir? Ya da ölü müdür? diye sordu. Ebû Bekir (R. Anh):
— Öldü! dedi. O kişi dedi ki:
— Ömer’e sordum kabrinde diridir! diye cevap verdi. O zaman Ebû Bekir Sıddık (R. Anh):
— Ömer gerçek söylüyor! dedi. Muhammed kabrinde diridir. Görür, işitir, ama dünyadan gitti.
Hazret-i Ebû Bekir’in:
— Muhammed öldü demesinin sebebi, Peygamber (S.A.V.)’i halk İsâ (A.S.)’a benzetip ALLAH’tır, dememeleri içindi. Böylece ihtiyatlı davranmıştı.
Hazret-i Ömer (R. Anh)’in sözü doğru ve gerçekti. Peygamberler kabirlerinde diridir. Nitekim Peygamber Aleyhisselâm şöyle buyurmuştu:
— Hak Celle ve Alâ Hazretleri Peygamberlerin mübarek vücudunu toprağın yemesini haram eyledi. Onlar kabirlerinde diridirler. Ümmetlerinin amelleri onlara bildirilir.
«Allahümme Salli Alâ Es’adil halkı Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihi ecmaîn».