Namazın Kılınış Adabı Nasıldır?

By | 30 Mart 2015

namazin-kilinis-adabi-nasildir    Namaz kılan kişi, namaza başlamadan önce niyet etmeli, kitabın başında söylediğimiz gibi Kâ’be’yi gözünün önünde canlandırmalı, Allâh’ın huzurunda olduğunun farkında olmalı, Allah’ın kendisini gördüğünden kuşku duymamalıdır. Nitekim Allâh (c.c.) şöyle buyurur:

“O seni geceleyin tek başına namaz kıldığın zaman da görür, secde edenlerle birlikçe [cemaatle namaz kılarken] de her hâl ve hareketini görür.

Hz. Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyurur:

“Allâh ‘a, sanki onu görüyormuş gibi ibadet et; çünkü belki sen onu görmüyorsun; ama o seni görüyor. ”
Kıldığı farz namaz hangisiyse ona niyet etmeli ve kaza mı, eda mı olduğunu belirlemelidir. Bu daha güzeldir.
Sonra ellerini kulak veya omuz hizasına kaldırır. Nitekim bunu kitabın başında açıklamıştık.

Tekbir esnasında parmaklarını birleştirir mi, yoksa aralarını açar mı? Bu konuda Ahmed b. Hanbel’den iki ayrı görüş nakledilmiştir. Ellerini kaldırınca Allah’la kendisi arasındaki perdeyi kaldırır gibi tekbir alır. Dikkati dağıtmayacak bir yerde namaza durur. Çünkü yaptığı her şeyi gören ve içinden geçen bütün duygulan okuyan Allah’ın gözü önünde olduğunun farkındadır. Secde mahalline bakar, sağı solu gözetlemez ve başını yukarıya kaldırmaz.

Sübhâneke duasını okurken kendisini duyan, ona yönelmiş ve onu görmekte olan ve en ufak hareketin dahi kendisine gizli kalmadığı yüce zata hitap ettiğinin bilincinde olur.
Fâtiha Sûresi’ndeki “Bizyalnız sana boyun eğer, yalnız senden yardım dileriz”*0 âyetini de aynı düşünce ve bilinç ile okur. Söylediğinin farkında olur ve bu hitap ile kime seslendiğini bilir. Bununla birlikte huşu içinde olmaya da dikkat eder ve namazda dalgınlığa düşmemeye gayret eder.

Fâtiha Sûresi’nde şeddeli okunan on bir yeri doğru bir şekilde okur. Fâtiha’yı okurken anlamı değiştiren bir hata yapmaktan kaçınır. Çünkü bu sûreyi okumak farz olup terki halinde namaz geçersiz olur.

Bütün bunlara ek olarak sırat köprüsü üzerinde olduğunu düşünür, cenneti sağına, cehennemi soluna alır. Kabule şayan bir namaz kıldığında Allâh’ın kendisine vaat ettiği sevapları alacağını ve cehennem azabından korunacağını düşünür ve bu konuda aklında ve kalbinde hiçbir kuşkuya yer vermez.

Aynı zamanda sanki dünyaya veda edecek gibi namaz kılar ve namazının Allâh’a arz edileceği ve Allâh katında sahih olmayan bir namazın makbul sayılmayacağı hususunda da hiçbir şüphe duymaz.
Sonra sûrelerden hangisini okumak kolayına geliyorsa onu okur. Bir sureyi tam olarak okumak sonundan veya ortasından birkaç ayet okumaktan daha iyidir. Ayrıca okuduğu sûreye kulak verir ve onu anlamaya gayret eder.
İmama uymuşsa imamın okuduğu sûreyi can kulağıyla dinler, anlamaya ve öğüt alıp kendine pay çıkarmaya çalışır ve içerdiği emirleri hayatına harfiyen tatbik etme düşüncesi taşır.
Kıraati tamamlayınca rukû’a varmadan önce zihnini toplayabilmek ıçiıı susup kısa bir süre bekler ve kırâatin hemen ardından rukû’a varmaz. Sonra tekbir alarak -kitabın başında açıkladığımız gibi- ellerini kulak veya omuz hizasına kaldırır.
Tekbir sona erince ellerini indirip kıyamdan rukû’a eğilir ve parmaklarını açarak avuç içleriyle diz kapaklarını kavrar. Gücü bazularına ve bileklerine verir. Sırtını olabildiğince düz tutar. Başını ne yukarı kaldırır, ne aşağı eğer. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) rukû’a vardığında sırtında bir •ıı damlası olsa yerinden kıpırdamayacak şekilde dümdüz durduğu nakledilmiştir.
Yine rukû’a gittiğinde üzerinde bir bardak olsa, bardağın içindeki su hiç hareket etmeyecek şekilde durduğu da nakledilmiştir.
Kuşkusuz bu, Hz. Peygamberin sırtını rukû’da düz bir şekilde tutmasından ve gereği gibi rükû etmesinden dolayıdır.

Rukû’da üç kez “sübhâne rabbiye’l-azîm” der. Kâmil bir ruku için asgarî sayı budur. Hasan-ı Basrî “En güzeli teşbihin yedi kez söylenmesidir; ortası beş, asgarîsi ise üçtür” demiştir.
Sonra “semi’allâhu limen hamideh” diyerek doğrulur ve ellerini salarak organlarının yerli yerine gelmesi için bekler.
Sonra secdeye gider. Secde ederken yere önce diz kapaklarını, sonra ellerini, sonra alnını, sonra da burnunu koyar ve organlarının hareketinin kesilmesi için bekler. Her organıyla ve parçasıyla kıbleye yönelir.
Hz. Peygamberin (s.a.v.) şöyle buyurduğu nakledilmiştir;
“Benimyedi kemik üzerine secde etmem emredildi.”
Bir diğer rivayet ise şudur:
“Kul, yedi organ üzerine secde eder. Hangi organını yere koymamışsa o organ ona lânet eder. ’’
Secdesinde büzülür ve yere yayılmaz. Dirseklerini alabildiğine açmaz. Tam aksine elinin parmaklarım baş hizasına değil; kulak veya omuz hizasına; yani kıyamda iken eli kaldırmanın mıistehab olduğu yer neresi ise onun hizasına koyar. Aynca parmaklarını bitiştirir ve kıbleye yöneltir. Kollarını yanına, uyluklarını baldırına yapıştırmaz. Karnını da yere koymaz. Nitekim bunları da yukanda açıklamıştık.
Secdede de rukû’daki gibi üç kez “ sübhâne rabbiye’l-a’lâ” der. Sonra tekbir alarak başını secdeden kaldırır, sol ayağı üzerine otuaıp sağ ayağını dikerek ve kucağına bakarak üç kez “rabbi’ğfirli” der. Sonra ikindi secdeyi yapar ve ardından tekbir alarak sırasıyla başını, ellerini ve dizlerini yerden kaldırır ve ellerini dizlerine dayayarak iki ayağı üzerinde doğrulur. Ayaklanndan birini önce kaldırmaz; çünkü bu mekruhtur. Bunun namazı bozacağı bile söylenmiş olup bu görüş, İbn Abbâs’tan nakledilmiştir.
İkinci rekâtta da aynı şeyleri yapar. Sonra birinci teşehhüd için sol ayağı üzerine otunıp sağ ayağını diker. Sağ ayak parmaklarını da kıbleye yöneltir.
Ellerini uyluklanna koyar. Sağ elinin işaret parmağını kaldınr. Baş parmak ile orta parmağını halka yapar. Serçe parmağı ile adsız parmağını ise büker. Teşehhüdün başından sonuna kadar gözü (dik konumda olan) parmağı üzerinde olur. Çünkü Hz. Peygamber’den (s.a.v.) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“Namaz kılıyorken oturduğunuzda hiçbir şeyle oynayıp oyalanmayın; çünkü siz o sırada rabbinizle konuşuyorsunuz. Sağ elinizi sağ uyluğunuza, sol elinizi sol uyluğınuza koyun. Sonra kalbiniz ve gözünüz parmağınızın üzerinde olsun. Çünkü böyle yapmakla şeytanı kovarsınız. ”
Teşehhüd duası şudur:
“Et-tahiyyâtu lillâhi ve’s-salavâtu ve’t-tayyibât. es-selâmu ‘aleyke eyyuhe’n-nebiyyu ve rahmetullâhi ve berakâtuhu. Es-selâmu aleynâ ve alâ ‘ibâdillâhi’s-sâlihîn. Eşhedu en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhû ve rasûlüh. ”
Sonra tekbir alarak üçüncü rekât için ayağa kalkar ve sadece Fâtiha Sûresi’ni okuyup ardından rükû ve secde yapar. Sonra dördüncü rekâtı da aynı şekilde kılar. Sonra oturup teşehhüd duasını okur ve onu bitirince Sallive Bârik dualarını okur. Bu dualar şöyledir:
“Allahumme salli ‘alâ muhammedin ve ‘alâ âl-i muhammed. Kemâ salleyte ‘alâ ibrâhîme, inneke hamîdun mecîd.”
İmam Ahmed’den gelen diğer rivayete göre “… ‘alâ ibrâhîme ve ‘alâ al i İbrahim” der ve teşehhüd bu ifadeyle biter.
Bundan sonra şöyle diyerek dört şeyden Allâh’a sığınması müstelıabdır:
“Allâhumme innîe’ûzu bike min ‘azâbi cehennem vemin ‘azâbiİ-kabri ve minfitneti’t-deccâli ve minJitneti’l-mahyâ ve’l-memât. ”
Ardından şöyle dua eder:
“Allahumme innîes’eluke mine’l hayri küllihî mâ ‘alimtu minhu ve mâ lem a’lem ve c’ûzü bike mine’ş-şerri küllihî mâ ‘alimtu minhu ve mâ lem aiem. Allîhumme irinies’eluke min hayrimâ seeleke ibâduke’s-sâlihûn ve e’ûzu bike min şerri mâ iste ‘âzeke minhu ‘ibâdekuke’s-sâlihûn. Alla ] humme innîes’eluke’l-cennete ve mâ karrabe ileyhâ min kavlin ve ‘amel ve e’ûzu bike mine’n-nâri ve mâ karrabe ileyhâ min kavlin ve ‘amel. Rabbenâ âtinâ Ji’d-dünya haseneten veJi’l-âhirati haseneten ve kınd ‘azâbe’n-nâr. Rabbena’ğfir lenâzünûbenâ vekeffir ‘annâseyyiâtinâ ve teveffenâ me’a’l-ebrâr. Rabbenâ ve âtinâ mâ ve’adtenâ ‘ala rusulike ve , lâ tuhzinâyevme’l-kıyâmeti inneke lâ tuhlifu’l-mi’âd. ”

İsterse başka dualar da ekleyebilir. Ancak imamsa insanları cemaatten soğutmamak için başka dua etmez ve böylece namazı gereğinden fazla uzatmamış olur. Zira cemaatin arasında ihtiyaç sahipleri bulunabilir.
Bu duaları ettikten sonra selâm verir ve kendisi, anne babası ve müslümanlar için dua eder. Bütün bu duaları ederken kendi âkıbetinden/kötü sonundan korkar. Çünkü artık bu namaz, ona davet eden, kılınmasını emreden, kılanlara sevap, kötü kılanlara (ya da kılmayanlara) ceza veren Allâh’ın katına çıktığı için korkulsa yeridir. Namazdan çıktıktan sonra kıl dığı namazı kalbine arz eder. Kalbi bu namazın güzel bir şekilde kılındığı yönünde şahitlik ederse Allah’a hamd ü sena eder. Çünkü Allâh, ona bu namazı kılmayı nasip etmiştir. Namazında bir eksiklik bulursa o zaman da Allâh’a tövbe eder, kendisini bağışlamasını ister. Bir sonraki namazın da bu eksiklikten korunmaya niyet eder.
Kabul edilen namazın da, edilmeyen namazın da açık emaresi vardıı Makbul namazın emaresi sahibini kötü ve çirkin işlerden uzaklaştırması, hayra yönlendirmesi, namaz hakkındaki niyetini yenilemesi, ibadetlerinin, hayır işlerinin ve sevap arzusunun artması ve kötülük, günah ve hatalar dan uzaklaştırmasıdır. Çünkü Allâh (c.c.) şöyle buyurmuştur:
“Kuşkusuz namaz, çirkin ve kötü şeylerden uzaklaştırır. Allâh in zik I ri daha büyüktür.
Bu saydığımız hususlarda imam, imama uyan ve tek başına kılan kişiler arasında fark yoktur. Namazın şartlan, farzları ve sünnetlerini ise kilabın başlarından sıralamıştık.