Namaz Kılmanın Önemi Ve Namaz Kılmamanın Cezası Nedir?

By | 30 Mart 2015

namaz-kilmanin-onemi-ve-namaz-kilmamanin-cezasi-nedir    İbn Mes’ûd’dan Allâh Rasûlü’nün (s.a.v.) şöyle buyurduğunu nakledilmiştir:

“Kul, vaktin başında namazını kılınca bu namaz bir nur gibi yükselip Arş’a çıkar ve kıyametgiinüne kadar sahibi için istiğfar ederek ‘Sen beni koruduğun gibi Allâh da seni korusun’ der. Kul, namazı vakti dışında kıldığında ise bu namaz semaya nursuz olarak çıkar ve semaya varınca nnca bir paçavra gibi dürülüp bükülür ve sahibinin yüzüne çarparak ‘Sen beni zayi ettiğin gibi Allâh da seni zayi etsin’ der. ’’

Ubâde b. Sâmit’ten Hz. Peygamberin (s.a.v.) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

“Bir kimse güzelce abdest alıp namaza kalkar, rükû, sücûd ve kırâatini eksiksibir şekilde yaparsa o namaz ‘Sen beni koruduğun gibi Allâh da seni korusun ’ der, sonra semaya nurlu bir şekilde yükselir. Sema kapıları tek tek açılır ve Allâh in huzuruna kadar çıkarak sahibi için şefâatçi olur. O, kı/dığ namazın rükû, secde ve kırâatini gereği gibi yapmazsa namaz Sen beni zayi ettiğin gibi Allâh da seni zayi etsin’ der, sonra karanlıklara gömülerek semaya yükselir; ama sema kapılan ona açılmaz. Bunun üzerine bir paçavra gibi dürülüp bükülür ve sahibinin yüzüne çarpılır. ”

İbn Mes’ûd’dan şöyle nakledilmiştir:

Allâh Rasûlü’ne (s.a.v.) “Amellerin hangisi daha faziletlidir?” diye sorunca şöyle cevap verdi: “Vaktinde kılınan namaz, ana-babaya iyilik ve Allâh yolunda cihaddır.”

İbrahim b. Ebî Mahzura, babası ve dedesi kanalıyla Allâh Rasûlü’nün (s.a.v.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Namazını vaktin başında kılan Allah’ın nzasına, ortasında kılan Allah’ın rahmetine, sonunda kılan ise Allâh ’m affına mazhar olur. ”
Allâh (c.c.) şöyle buyurmuştur:

“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki namazlanndan bihaberdirler. ”

Abdullah b. Abbâs bu âyette sözü edilenler hakkında şöyle demiştir:

“Vallahi, onlar namazlarını bırakmamışlardır; tek kusurları namazlarını vaktinden sonraya bırakmak olmuştur.”
Sa‘d (r.a.) şöyle demiştir:
Ben Allâh Rasûlü’ne “namazlanndan bihaberdirler” ayetinde kastedilenlerin kimler olduğunu sordum. “Namazı vaktinde kılmayıp geciktirenlerdir” buyurdu.
Berâ b. Azib’den (r.a.) “Onların ardından öyle kötü bir nesil geldi ki bunlar namazı niyazı terk ettiler, şehevî arzu ve isteklerine uydular. Bu yüzden onlar doğru yoldan sapmanın bedelini çok ağır ödeyecekler, cehennemin çukuruna (gayyen) atılacaklar’™ ayetindeki “gayyen” kelimesinin cehennemde bir çukurun adı olduğu nakledilmiştir. İbn Abbâs da “Bu çukura ancak namazlarını vakitlerinde kılmayanlar gireceklerdir” demiştir.
Abdullah b. Amr İbnü’l-Âs’tan şöyle nakledilmiştir:
Hz. Peygamber (s.a.v.) bir gün namaz hakkında konuştu ve şöyle buyurdu:
“Her kim namazlannı aksatmadan kılarsa bu namazlar onun için bir nur, burhan ve kıyamet gününde kurtuluş olur. Her kim de aksatırsa bu namazlar nur, burhan ve cehennemden kurtuluş olmazlar ve o kişi, kıyamet gününde Karun, Firavun, Hâmân ve Übeyy b. Halefe arkadaş olur. ”
Ali b. Ebû Tâlib’den Hz. Peygamberin (s.a.v.) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

“Herkim namazı konusunda üşengeç davranırsa Allâh ona on beş ceza verir: Bu cezaların altısı ölmeden önce, üçü ölüm esnasında, üçü kabirde, üçü de kabirden çıktıktan sonradır.
Ölümden önceki cezalar şunlardır: Salih bir kimse olarak bilinmez, hayatının beti bereketi olmaz, rızkında bereket görmez, namazlarını eksiksiz kılıncaya kadar Allâh onun hayır amellerini kabul etmez, duası kabul edilmez, salihlerin duasından ona bir pay verilmez.

Ölürken verilecek üç ceza şunlardır: Susuzluk çekerek ölür ve boğazına yedi deniz kadar su da dökülse suya kanmaz. Hiç beklenmedik bir anda ölür. Sanki omzuna dünyanın bütün demirleri, tahtaları ve taşları konmuş gibi ağır bir yük altında can verir.
Kabirdeki cezalar şunlardır: Kabri daraltılır, karanlık olur ve meleklerin sorgusunda suspus olup kalır.
Kabirden çıktığında verilecek cezalar ise şunlardır: Allâh ’ın huzuruna çık tığnda Onun öfkesine maruz kalır. Hesabı çok çetin olur. Allâh’ın huzurundan ayrılınca doğru cehenneme atılır. Allâh onu affetmiş o başka.”
Namaz çok önemli bir ibadettir. Allâh, rasûlü Muhammed’i peygamberlikle görevlendirdikten sonra bütün amellerden ve diğer bütün yükümlülüklerden önce ona namaz kılmasını emretmiştir.

Bu konuda pek çok ayet vardır:
“Sana vahyedilen Kur’ân i okuyup tebliğ et, namazı da hakkıyla kılmaya devam et. Çünkü namaz [hakkıyla kılındığ takdirde] çirkin işlerden ve kötülüklerden alıkoy ar. ”
“Ailefertlerine ve ümmetine namaz kılmayı emret. Sen de namaz ibadetine devam et. Biz senin nzık peşinde koşmanı istemiyoruz. Senin nz kını biz veririz. ”
Aynca bütün mü’minlere hitaben namaz kılmak ve sabretmek süreriyle Allâh’ın inayetine sığınmalannı emrederek şöyle buyurdu:
“Nefsinizi günahlardan alıkoymak, bu uğurda zorluklara katlanmak ve namaz kılıp samimi niyazda bulunmak süreriyle Allâh ’ın inayeti ne sığnın. ”

“Fakat biz ‘Ey ateş!’ dedik, ‘İbrahim’iyakma, ona karşı serin ve zarar sız ol. Evet o putperest halk İbrahim ‘i ortadan kaldırmayı istedi; ama biz onları tam anlamıyla hüsrana uğrattık. Bizonu ve yanında b ulunan yeğeni Lût’u kurtarıp gelecek nesiller için bereketli kıldığmız Filistin-Şam topraklarına ulaştırdık. Aynca İbrahim ‘e, İshâk  ve torunu Yakub u bahşettik. Onlann hepsini hayırlı faziletli insanlar kıldık. Biz onlan emirlerimiz doğrultusunda insanlara doğru yolu gösteren önderler kıldık. Yine biz onlara iyi/hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyetrik/emrettik. Onlar yalnızca bize ibadet ederlerdi. ”

Bu ayet-i kerimelerde Allâh, emirleri yerine getirmek ve yasaklardan kaçınmak demek olan hayırlı işleri genel olarak zikrettikten sonra namazı özel olarak zikredip onlara namaz kılmalarını emretmiştir.

Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.v.) vefatına yakın, “Namaz ve köleleriniz konusunda sizi özellikle uyanyorum ” buyurarak namazı ümmetine özel olarak hatırlatma gereği duymuştur ki bu, onun son vasiyetidir.

Yine bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
“Bütün peygamberlerin vefat etmeden hemen önce ümmetlerine hatırlatıp özel olarak vasiyet ettikleri şey namazdır. ”
Hasılı, namaz Hz. Peygamber’in yükümlü tutulduğu ilk vecibe ve ümmetine vasiyet ettiği son şeydir. Namaz, kıyamet gününde kulun ilk sorguya çekileceği ameldir, dinin direğidir. O gittikten sonra geriye ne din kalır, ne İslâm.
Hz. Peygamberin (s.a.v.) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

“Dininizden ilk kaybedeceğniz şey güvenilirlik, son kaybedeceğniz şey ise namazdır. Gelecekte kimi insanlar namaz kılacaklar; ama kıldıkları namazdan hiçbir nasipleri olmayacaktır.”
Ahmed b. Hanbel’e göre namazı terk eden farz olduğunu inkâr ederek terk etmişse kâfir olur ve öldürülmesi gerekir. Bu konuda Hanbelî mezhebinde hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Farz olduğuna inanmakla birlikte tembellik vc üşengeçlik ederek kılmayan ise namaz kılmaya davet edilir. Buna rağmen vakit iyice daralıncaya kadar kılmamakta direnirse o da kâfir olur ve bu sebeple kılıçla öldürülür. Ancak her iki durumda da mürted (dinden çıkan) gibi tövbe etmesi için üç gün süre tanınır. Buna rağmen tövbe etmez ve öldürülürse malı fey olur ve beytülmala devredilir. Cenaze namazı kılınmaz ve müslüman mezarlığına defnedilmez.