Küdsi Kelimeler

By | 16 Mart 2015

kudsi-kelimelerEnes (R. Anh), Peygamberimiz (S.A.V.) Hazretlerinden şöyle nakleder:
Resulü Ekrem Hazretleri demişlerdir ki:
— Hak Teâlâ buyurur ki, bir kulum benim muhabbetime düşkün olsa ve o düşkünlüğe hayreylese ben ona karşılık olarak Uçmak, Cennet veririm.

Ebû Hüreyre (R. Anh) Peygamberimiz (S.A.V.) Hazretlerinden şöyle nakleder:
Resulü Ekrem Hazretleri dedi ki:
— Hak Sübhânehu ve Teâlâ Hazretleri şöyle buyurur:
Bir kul benim yüzümü sevse, ben de onun yüzünü severim. Bir kul benim yüzümü kötü görse, ben de onun yüzünü kötü, çirkin görürüm.

Allah Tebâreke ve Teâlâ Hazretleri buyurur ki: Yarın Kıyamet gününde üç kişi ile benim dâvam vardır. Biri, bir nesneyi benim için verir, sonra da gadrederse, Biri, azatlı bir kimseyi satıp parasını yiyenle!Biri de bir kimseyi çalıştırdığı ve iş yaptırdığı halde parasını vermeyenle.
Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz: «Hak Teâlâ» buyurur ki dedi:

— «Ey Ademoğulları! Ben hastalandım, beni sormaya gelmediniz.»
Peygamberimiz (S.A.V.) Hak Teâlâ’ya:
— «Yâ İlâhî! Seni nasıl soralım?» dedi. Sen Rabbül Aleminsin!
Allahü Teâlâ:

— «Filân kulum hasta oldu, siz onu sormadınız. Beni orada bulurdunuz, yani benim rızamı onda bulurdunuz!» diye buyurdu.
— Hak Sübhânehu ve Teâlâ Hazretleri yine şöyle buyurdu:
— «Ey benim kullarım! Hepiniz azıtmışsınız. Meğer ki size ben hidayet yolunu göstereyim. Böyle olunca benden hidayet isteyin ki vereyim. Sizin hepiniz açtır. Meğer ki ben doyurayım. Böyle olunca benden yiyecek isteyin ki, vereyim. Sizin hepiniz yalıncaksınız, meğer ki ben bir şey vereyim. Siz benden yiyecek isteyin ki, ben vereyim. Siz gece, gündüz hatalar işlersiniz. Ben bütün günahlarınızı yarlıgarım. Bana istiğfar edin, sizi yine yarlıgarım. Eğer siz baştan sona kadar Cinniniz, insanınız ibadetle meşgul olsanız, muttaki bulunsanız, benim mülkümden hiçbir şey artmaz. Eğer isyancı olursanız, yine benim mülkümden bir nesne eksilmez.»

Resûlullah (S.A.V.):
— Hâk Teâlâ şöyle buyurur dedi:
— Ben salih kullarım ile Uçmağım’da her türlü şeyi hazırladım, onları gözler görmedi, kulaklar işitmedi, gönüllerden geçmedi.

Buraya gelince açıklıyalım ki, bunlar Meşarikul Envâr kitabının sözleridir. Bundan sonra inşallahu Teâlâ ün kazanmış kitapların sözlerinden beyan eyleyeyim. Bilmek gerektir ki Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz dedi ki:
— Hak Teâlâ Hazretleri buyurup bana:

— Yâ Muhammed! dedi. Dünyada üç nesne benim için sevgilidir. Biri: Kaygılı gönül, biri, sabreden biri de, dünyada eli boş olan. Ey Muhammed! Dünyada böyle üç nesneyi sevmem. Biri şâd olan gönül, biri, sabır göstermeyen, biri de eli dünyada dolu olandır. Benim kullarım şunlardır ki, benim zikrim ile beni zikrederler, ben de onları, onların zikri ile zikrederim.

Hak Teâlâ Hazretleri buyurdu ki:
— Ey Adem oğullan! Eğer hepiniz halktan gelip benim ibadetime meşgul olursanız, gönüllerinizi sırrım ile doldururum! Yoksulluk size gelmeğe yol bulmaz. Eğer benim ibadetimden kesilir de halkla meşgul olursanız, elinizi dünya ile doldururum. Ama üstünüze yoksulluk kapısını açarım. İhtiyaçtan hiçbir zaman kurtulamazsınız.

Hak Tebâreke Hazretleri şöyle buyurdu:
— Her kim benimle ve zikrimle meşgul olsa, benden hiçbir şey istemese de, ben ona benden nesne isteyenlerden daha çoğunu veririm.
Hak Teâlâ Hazretleri şöyle buyurdu:
— İhlâs, benim sırlarımdan bir sırdır. Kullarımdan kimi seversem onun gönlüne o sırrı koyarım.
Hak Celle ve Alâ Hazretleri şöyle buyurdu:

— Eğer benim kullarım ihlâs ile benim vahdaniyetime, birliğime: «Lâ ilahe illallahü» diye tanıklık vermeseydi Cehennem’i dünya ehlinin üzerine musallat edip helak ederdim.
Resulullah (S.A.V.) dedi ki: Hak Teâlâ Hazretleri şöyle buyurdu:
— Her kim beni bilirse, beni isterse beni bulur. Her kim beni bulsa, beni sever. Her kim beni sevse, ben onu öldürürüm. Ve diyeti ben olurum. Onun diyeti benim üzerimedir.

Peygamberimiz (S.A.V.) buyurdu ki:
— Hak Celle ve Alâ Hazretleri şöyle buyurdu:
— Namazı benim ile kulum arasında iki kısım ettim. Benim kulum ne dilerse dilesin benden.
«Elhamdülillâhi Rabbil âlemin. Errahrnanirrahim  Âlemlerin Rabbine hamdolsun. O Rahim ve Rahmandır.» dese, kulum beni hamdeylemiş olur.
«Mâlikiyevmiddin – O, din günün mâlikidir.» dese kulum bana sena eylemiş olur.
«İyyâke na’büdü ve iyyâke nestain – Allah’ım, yalnız sana ibâdet eder, her şeyimizi senden dileriz.» dese, bu söz benim ile kulum arasındadır. Ve kulum benden ne dilerse onundur. Fakat O:
«İhdinassıratal müstakim, sıratallezine en’amte aleyhim gayril mağdûbi aleyhim veleddâllîn. – Bizi doğru yola eriştir. O yol ki, Gazaba uğramış, eğri yola sapmışların yolu değildir.» dese bu dua kulum içindir. Kulum benden dilediğini dilesin.

Hak Teâlâ Hazretleri şöyle buyurmuştur:
— Cömert kişi bendendir, ben de ondanım. Onu Kıyamet azabından emin kılarım. Onlar benden razıdır, ben de onlardan razıyım.
Hak Teâlâ Hazretleri buyurur ki:

— Ey dünya! Bana her kim hizmet eylese sen de ona hizmet et. Her kim sana hizmet ederse sen de onu kolla.
Peygamberimiz Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Hazretleri dedi ki:

— Hak Teâlâ Hazretlerine tevbe edelim. Avazından daha yek avaz yoktur. Bir kişi ne zaman tevbe ederse ve «Yarabbi, beni esirge..» dese, Hak Teâlâ Hazretleri kereminden: «Lebbeyk ey kulum! Dile benden ne dilersen? Sen benim yanımda meleklerim gibi idin. Gönülden sana yakınım. Ey feriştehlerim, siz de tanık olun ki, şu kişiyi yarlıgadım.» der.
Peygamberimiz Resûl-i Ekrem (S.A.V.) dedi ki:

— Benim velilerim vardır, kubbelerim içinde gizlidir, benden başka kimse onu bilmez
Hak Teâlâ buyurdu ki:
— Ben bir kulumun üzerinde iki korkuyu ve iki güvenliği bir yerde toplamam. Her kim dünyada benden korkarsa, Âhirette de benden emin olsun. Her kim dünyaya güvenirse Âhirette korkudan emin olmaz.
*
Hak Teâlâ Hazretleri şöyle buyurdu:
— Her kim benden başkasından bir nesne istese, beni bilmedi demektir. Her kim bana tapmaz, ibadet etmezse, benim azabım ona vacip oldu demektir.
Peygamberimiz (S.A.V.) Hazretleri dedi ki:
— Miraç gecesi bir yere inmek istediğim zaman ben Hak Teâlâ- Hazretlerine:
— Yarabbi! dedim. Her kişi ki, sizden gelir, yanlarında hediye getirir, benim ümmetime armağanın nerede? dedim. Hak Teâlâ Hazretleri:
— Yâ Muhammed! Ümmetin sağ kaldıkça ben onları korurum! Eğer ölürlerse beşaretim onlaradır. Eğer kabre girerlerse kabirlerini genişletmek onlaradır. Eğer Mahşere hazır olurlarsa rahmetim onlaradır. Eğer nazar ederlerse Cemâlim onlaradır! diye buyurdu.

Nakledilmiştir ki:
— Hak Teâlâ Hazretleri, âlemlerin rahmetini yani Peygamberimiz (S.A.V.)’i geriye göndermek istediği zaman:
«Biz seni âlemlere rahmet için gönderdik.» (Enbiyâ sûresi, âyet: 107). diye buyurdu. Sonra Refref geriye dönüp geldi. Peygamberimiz (S.A.V.) de onunla birlikte indi ve Cebrail ve Mikâil (A.S.)’lara rastladılar. Onlar:

— Mirac’m kutlu olsun ya Muhammedi dediler. Amma ümmetine ve ashabına armağanın var mıdır? diye sordular. Resûlullah (S.A.V.) de:
— Size altı nesne armağan getirdim! dedi.

Birincisi: Hak Teâlâ Hazretleri buyurdu ki: «Eğer onlar bir kişiyi sevip, ihsan umarlarsa ben efdalim, beni sevsinler, başkasını sevmesinler.»
İkincisi: «Onlar, yer ve gök aslından korkarlarsa ben onlardan dahi kudretliyim, benden korksunlar.»
Üçüncüsü: «Ümmetine de ki: Eğer bir kişiden bir şey umarlarsa, ben o kişiden daha cömerdim, benden dilesinler.»
Dördüncüsü: «Eğer bir kişi onlara cefa eylemesin diye, utanırlarsa, ben o kişiden daha yeğim. Bunun için cefâ sizden, vefa benden.»
Beşincisi: Ümmetine de ki: «Bir kişi, bir kişiye mal için kulluk ederse ben o kişiden yeğ’im. Onun için ben sizin mabudunuzum, rızkınızı verenim.»

Altıncısı: Ümmetine de ki: «Onlar, vaadi gerçek olan bir kişiye emin olurlar. Ben o kişiden daha yeğ’im. Çünkü, rızıktan, Uçmak’tan, sevaptan, cemâlimi göstermekten neyi vaâd ettiysem, hepsini verenim.»

İbni Abbas (R. Anh) dedi ki:
— Peygamberimiz (S.A.V.) Hazretleri Mirac’dan dönerken Çin iklimine uğradı. Orada bir kavim gördü. Bunlar Mûsâ (A.S.)’m ümmetinden idiler. Çok zaman önce o kavim, topraklarda açılan bir yarıkla bu yerlerden, o yerlere göçmüşlerdi. Resulü Ekrem (S.A.V.) onlarla konuştu. Cebrail (A.S.) onlara:

— Bilir misiniz, bu konuştuğumuz kimdir? diye sordu. Onlar da:
— Bilmiyoruz! dediler. Cebrail (A.S.):
— Bu, âhirzaman Peygamberi Muhammed Mustafa’dır! dedi. O kavim:
— Yâ Cebrail! Hak Teâlâ Hazretleri O’na peygamberlik verdi mi? diye sordular. Cebrail (A.S.) da:
— Evet! dedi. Bunun üzerine o kavim iman getirdiler ve:
— Ey Allah’ın Resulü! İmrân oğlu Mûsâ (A.S.) bize: Hanginiz o peygambere erişirse benden ona selâm söyleyiniz, demişti! dediler. Resul (S.A.V.) Musa’nın selâmını aldı.
— Sizinle evlerinizi bir örnek görüyorum. Hiç biri ötekinden ne eksik, ne artık! dedi. Onlar da:
— Yâ Resûlallah, biz bir kavimiz ki, ululuk ile aramızda azgınlık olmaz! diye cevap verdiler. Resulullah (S.A.V.) de:
— Evlerinizin kapıları niçin yok? diye sordu. Onlar da:
— Kimse kimseye ziyan vermezler ki! dediler. Hazret-i Resul (S.A.V.):
— Sizi hiç güler görmüyorum, neden? diye sordu. Onlar da:
— Yâ Resûlallah! Hak Sübhânehu ve Teâlâ Hazretleri bize kitabında Cehennem’i Adem oğulları ve Cinlerle dolduracağını haber verdi. Öyle olunca bize gülmek yaraşır mı? dediler. Hazret-i Resul (S.A.V.):
— Hiç ölüleriniz için ağlar mısınız? diye sordu. Onlar da:
— Niçin ağlayalım? Hak Teâlâ can verdi, yine o alır! dediler.
Resulullah (S.A.V.):
— Hiç hasta olur musunuz? diye sordu. Onlar:
— Yâ Allah’ın Nebisi! dediler. Bir kişi günah işlese, o hasta olur. Biz asla günah işleyenlerden değiliz. Böylece de hasta olmayız! dediler.
Resulullah (S.A.V.):
— Madem ki hasta olmazsınız, ya nasıl ölürsünüz? diye sordu.
Onlar da:
— Ne zaman birimizin rızkı tükense, ölüm Meleği gelir onun canını alır! dediler.
Resulullah (S.A.V.):
— «Sizden birisi bir kız doğurursa, hiç tasalanır mısınız?» diye sordu. Onlar da:
— «Bir ay şükür orucu tutarız!» dediler.
Yine Peygamberimiz (S.A.V.):
— «Eğer sizden birinizin bir oğlu doğarsa ne yaparsınız?» diye sordu. Onlar:
— «İki ay şükür orucu tutarız!» dediler.
Peygamberimiz (S.A.V.) onlara:
— «Alım, satım işlerinizde hiç terazi ve kile kullanır mısınız?» diye sordu. Onlar:
— «Biz hiçbir zaman satış ve pazar yapmayız!» dediler.
Peygamberimiz (S.A.V.):
— «Hiç, altın ve gümüş saklar mısınız?» diye sordu. Onlar:
— «Onu ancak Allah’ın vaadine inanmayan kişi saklar. Biz Allah’a inanırız, böylece rızkımızı o verir. Niçin hazine toplayalım?» dediler.
Peygamberimiz (S.A.V) Efendimiz Hazretleri onlardan bu sözleri
işitince, kendilerine on tane sûre öğretti. Namaz, zekât farz olmuştu.
Namazı ve zekâtı da öğretti. Oradan ayrıldı.
*
**
İsrail Oğulları, peygamberini öldürdükleri ve kâfir oldukları zaman iki bölük olmuşlardı. Bir bölüğü Hakka iman edenlerdendi. Bunlar kâfirlerden kaçtılar.
— «Yâ Rabbi, bunlardan bizleri ırak eyle!» dediler. Hak Sübhânehu ve Teâlâ Hazretleri bir yol açtı. Bunlar, içine girdiler. Bir buçuk yıl gittiler. En sonunda Hattay = Çin ülkesine vardılar. İşte, o kavim, onlar iman yolundadırlar, Müslümandırlar.
*
Biz yine sözümüze dönelim:
O Miraç gecesinde Hak Sübhânehu ve Teâlâ Hazretleri, Peygamberimiz (S.A.V.) ile şeriattan, hakikattan çok kelâmlar buyurdular. Bunların kimisini Resulullah (S.A.V.)’den başka kimse bilmez. Kimileri de, Resulullah (S.A.V.)’in Mirac’a varıp gelmesi iki saat oldu dediler
Bunu bilmek gerektir ki, burada Miraç hakkında zikredilen haberler, kimi tefsirdir, kimi hadîstendir. Hiçbir zaman şüphe yoktur. Fakat, bu da vardır ki, kimisi Cismânî Miraç, kimisi Ruhânî Mirastır. Resulullah (S.A.V.)’in iki kere Mirac’a çıktığı söylenir. Birisi Mekke’de, birisi Medine’de idi.
Bundan dolayı Mirac’dan çok şeyler rivayet edilmiştir. Bunlar ya tefsirlerde, ya da garaip hadîslerinde vardır. Mesâbih ve Meşarık’ta bellenmesi kolay olsun diye, hadîs ehli tarafından kısaca söylenenlerdir. Geri kalan uzun uzun anlatılanlardır. Onları tasdik etmek bize vaciptir.
Çünkü, Resulullah (S.A.V.) Hazretlerine o kadar kemalât çok değildir. Ve Miraç gecesi olayları Hak Sübhânehu ve Teâlâ Hazretlerinin kudretinden ırak değildir. .
«Vallahü alâ Külli Şey’in kadir, A’lemü bissevab = Allah, her şeyi yapmağa kudretlidir ve daha iyisini Allahü Teâlâ bilir,»
*
**
Şeyh Sadreddin-i Konevî (R. Anh) demiştir ki:
— Peygamberimiz (S.A.V.) otuz üç kere Miraç eyledi. Birisi Cismanî Miraç, geri kalanı da Ruhanî Miraç’tır.
Ama, bu ne Ehl-i Zahirce, ne tevatür haberleri ile, ne de başka şeylerle meşhur olmadı. Lâkin ulemânın naklettiklerini ben de mübârek sayarak kitapta yazdım. Allahü Tebâreke ve Teâlâ Hazretleri bilir ki, hiç onlara iftira etmedim. Ebülleys’te de böyle yazılıdır ama, Sahib-i Keşşaf şöyle der:
— Hazret-i Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Hazretleri Kudüs’te Mirac’a çıktı, Kabe’de çıkmadı. Bunun hikmeti nedir? diye bir soru sorulsa cevabı şudur: «Peygamberler Şam’da ve Kudüs’te bulunurlardı. Bizim Peygamberimiz (S.A.V.) de Kabe’de doğmuştu. Bundan dolayı, Kudüs’e gelmiş, Mirac’a çıkmıştı.
Bir cevap da şudur: Kudüs Mahşer yeridir. Muhammed (S.A.V.)’in ayağı bereketi Kudüs’e erişsin ve ümmetine hesap kolaylaşsın diye kendisi Kudüs’ten Mirac’a çıktı.
Bir cevap da şudur:
— Peygamber (S.A.V.) yerlerde ve göklerde zaman ve mekân aşmak dilerdi.
Eğer:
— Mûsâ (A.S.) Tur Dağına çıkmış ve oradan inince neden yüzüne nikab (örtü) tutmuştu. Çünkü Mûsâ (A.S.)’m yüzüne bakmağa kimsenin takati yoktu. Muhammed (S.A.V.) böyle yapmadı. Oysa, Muhammed (S.A.V.), Mûsâ (A.S.)’dan daha faziletli idi, diye sorulursa cevabı şudur:
— Nur iki türlüdür: Biri zahirî nurdur. Biri bâtınî nurdur. Zahiri nur halk içindir. Batınî havas içindir. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin yüzünü örtmemesinin sebebi, onun Dünya ve Ahiret güneşi olmasındandı. O, ŞEMSÜL KAVNEYN’di. Her zaman görülen güneşin ise zahirî olması, gerektir.
Eğer: «Hak Teâlâ Hazretleri, Muhammed (S.A.V.)’i yeryüzüne geri gönderdi, İsâ (A.S.)’ı neden göndermedi?» diye sorulursa onun da cevabı şudur: «İsâ (A.S.)’m göğe çıktığını kimse görmedi. Kabrini de göremediler. Bundan başka o kavim, İsâ (A.S.)’a Tanrının oğludur, dediler. Kâfir oldular. Bundan dolayı Hak Sübhânehu ve Teâlâ Hazretleri, Muhammed (S.A.V.)’i yeryüzüne gönderdi. Tâ ki, Muhammed (S.A.V.) şeriatı halka bildirsin, diye. Kabrini de yer yüzünde kıldı. Tâ ki, Muhammed (S.A.V)’in ümmeti onu ziyaret etmekle çok sevap kazansınlar diye!»
*
Fakat ulema Mirac’ın ne vakit olduğu hakkında fikir ayrılığına düşmüşlerdir. Sahib-i Keşşaf der ki:
— Miraç, Hazret-i Resul (S.A.V.)’in Medine’ye hicretinden beş yıl önce oldu.
— Peygamberimiz (S.A.V.) Mirac’ı, kendisine peygamberlik gönderilmezden önce bir gece, düş’ünde gördü. Peygamberlik verildikten sonra da, Recep ayının 27. gecesinde cismi ile Miraç eyledi.
Begavî tefsirinde:
— Miraç, peygamberlik verildikten bir buçuk yıl sonra Peygamber (S.A.V.)’in cismi ile oldu, der.

Sözün kısası: Peygamber (S.A.V.) Miraç’tan inince, Mescid-i Haram’a geldi, oturdu. İlk önce Ebû Cehil geldi. Ondan sonra Kureyş ileri gelenleri geldi. Hazret-i Muhammed (S.A.V.) onlara Miraç’tan haber verdi. Ebû Cehil ve ötekiler Mirac’ı inkâr ettiler:
— Biz biliyoruz ki, Sen Kudüs’ü hiç görmedin. Eğer Mescid-i Aksâ’ya vardıysan onun nişanlarından haber ver. Biz de gördüğünü anlayıp inanalım, dediler. Hz. Muhammed (S.A.V.) biraz durdu. Hemen Hak Teâlâ, Kudüs’ün perdelerini ortadan kaldırdı. Resûlullah (S.A,V.) karşısında yine Kudüs’ü gördü.. Onlara Kudüsten haberler verdi. Müslümanlar kendisini gerçeklediler. Nice Mekkeli kâfirler de Müslüman oldular.

Nakledilmiştir ki, bazı kimseler Mirac’a inanmayarak Hazret-i Ebû Bekir’e geldiler:
— «Muhammed, bu gece Kudüs’e vardım. Oradan göklere çıktım diyor, sen ne dersin?» diye sordular.
Ebû Bekir:
— Böyle mi diyor? diye sordu. Onlar da:
— Evet! dediler. O zaman Hazret-i Ebû Bekir: — O Hazret, «bir gecede, bundan daha ırak yere vardım!» dese idi, yine gerçek söylerdi, dedi. Bundan dolayı, yâni Peygamber Efendimizin sözlerini tasdik edip gerçeklediği için kendisine SIDDIK dediler.
*
Bundan sonra Resulullah (S.A.V.):
— Bu sabah Şam’dan güneş doğarken birkaç kafile geliyor. En önde gelen deve aktır. Üzerinde alaca bir peştemal var! dedi. Kureyş bir dağa çıktı, sabah oldu. Şam’dan bir kafilenin geldiğini gördüler. Bir Arap:
— İşte, vallahi o deve geldi. Bir arap da geldi. Güneş de doğdu, dedi.
Begavi tefsirinde böyle rivayet eyledi. Hazret-i Resul (S.A.V.)’ı de, oradakiler, fazlası ile gerçeklediler.