Yağmuru Yağdıran Allah(c.c)’dür

By | 8 Nisan 2015

Yağmuru Yağdıran Allah(c.c)'dürYağmuru Yağdıran Allah(c.c)’dür

Zeyd ıbnu Hâlid el-Cuhenî’den, -Allah ondan razı olsun- O şöyle dedi:

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem yağmurlu bir gecenin ar­dından Hudeybiye de bize sabah namazını kıldırdı. Namazı bitirdikten sonra yüzünü insanlara doğru dönerek şöyle buyurdu: “Rabbimizin ne dilediğini biliyor musunuz?” Allah ve Rasûlü en iyi bilendir, dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kullarımdan bazıları mümin olarak, bazıları da kâfir olarak sabahladı. Her kim, Allah’ın fazlı ve rahmetiyle üzerimize yağmur indirildi demişse bana imân etmiş yıldızları ise inkâr etmiştir. Her kim de falanca ve falanca yıldız sayesinde üzerimize yağmur indirildi derse o da, yıldıza iman etmiş beni ise inkâr etmiştir.”

Vaaz

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem zamanında yağmur yağ­dı. Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:”İnsanlardan bazıları şükreden

bazıları da kafir olarak sabahladı. Şükredenler dediler ki: “Bu Allah’ın rahmetidir.” Küfre girenler ise: “Falan falan yıldız sözünde durdu, yağ­muru yağdırdı” dediler.”

Allah (c.c) bunun üzerine şu ayeti kerimeyi indirdi: “Yıldızların mevkilerine yemin ederim ki eğer bilirseniz bu, büyük bir yemin­dir. Muhakkak ki indirdiğimiz bu kitap Kur’an-ı Kerim’dir. O Levhil Mahfuz’da korunmuştur. O’na tertemiz olanlardan başkası el süremez. O, Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından indirilmiştir. Şimdi siz bu sözü hor mu görüyorsunuz? Rızkınıza şükür olarak Allah’tan geleni mi yalanlıyorsunuz?” (Vakıa: 75-81)

Yıldızlara bakıp ileride olacak olaylar hakkında söz söylemek şirk­tir. Çünkü böyle yapan kimse yalnız Allah’ın bildiği gaybın ilmine sahip olduğunu iddia etmiş olur. Fakat yıldızlara, aya ve güneşe bakarak yön­leri, vakitleri ve kıbleyi tayin etmekte herhangi bir sakınca olmayıp bilakis İslam tarafından bunlara teşvik vardır.

Bir müslüman eğer “Falan yıldız bize yağmur yağdırdı” derse ve bunu derken yağmurun yağmasındaki esas sebebin bu yıldız olduğu­na inanırsa kafir ve müşrik olur. Fakat “falan yıldızdan dolayı yağmur yağdı” derse ve bunu derken yağmurun yağmasındaki esas sebebin Al­lah olduğuna inanırsa bu yaptığı küfranı nimettir.

Bu hadis, mânası Cenâb-ı Hakk’a, ifade edilişi Allah Rasûlü sal­lallahu aleyhi ve sellem’e ait olan bir kudsî hadistir. Bu sebeple “ben” diye ifade edilen zamirler Allah Teâlâ’ya aittir. Olayın geçtiği yer Mek­ke yakınlarında bir köy olan Hudeybiye’dir. Hadisin lafzından anladı­ğımız mâna, filan yıldızın batması veya doğması ile yağmura kavuştuk demenin küfür olduğudur. Böyle bir söz insanı dinden çjkarır. Çünkü yağmuru yağdıran Cenâb-ı Hak’tır.

Câhiliye devri Arapları yağmuru yağdıranın yıldızlar olduğuna inanırlardı. Hadiste geçen “nev‘“ kelimesi, ayın menzillerinden biri de­mektir. Ayın menzilleri yirmi sekiz olup, her menzilde bir gece kalır. Bu menzillerden her biri, o sema sahasında bulunan yıldızlardan birinin adıyla anılır. Bu yıldızların on dördü geceleyin daima ufkun üstünde, diğer on dördü ufkun altındadır. Hangisi batıdan batarsa, “rakib” deni­len yıldız doğudan doğar. İlk on dört menzil kuzey menzilleri, sonraki­ler güney menzilleridir. Bu yıldızlar birbiri ardından on üçer gün ara ile battığında ve rakibleri doğduğunda, o süre içinde yağmur, rüzgâr, soğuk, sıcak, bereket, kıtlık her ne olursa batan yıldıza izafe edilirdi. Araplar, filan şey filan yıldızın batması veya doğmasında meydana gel­di derlerdi.

İşte Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem cereyan eden olay­larla yıldızlar arasında irtibat kurmanın ve olanları yıldızlara izafe et­menin câiz olmadığını belirterek bu alâkayı kesmiştir. Çünkü böyle bir inanış bâtıldır. Şu kadar var ki, yıldızların doğup batmasını bekleyerek, Allah’ın kanunu ve sünneti budur; bu sıralar yağmur yağar, kar yağar veya soğuk olur, sıcak olur’ diye beklemekte bir sakınca yoktur. Bu se­beple takvimlerde yazılan fırtına, rüzgâr, soğuk ve sıcak olacağı ile ilgi­li bilgiler böyle tecrübelerin eseridir. Çok kere bunlar beklenildiği gibi aynen vuku bulur. Halkımız arasında kullanılan “sayılı gün” tabiri de bu tecrübî gerçeğin ifadesinden ibarettir.

Vaazdan Öğrendiklerimiz:

Kâinatta cereyan eden hadiselerde gerçek fâil Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla yağmur, kar, soğuk, sıcak gibi olayları Allah’a nisbet etmek gerekir.
Allah Teâlâ her şeye bir sebep yaratmıştır; dolayısıyla insan­lar hükmü o sebebe dayandırırlar. Fakat gerçek fâil, sebebleri yaratan Cenâb-ı Hak’tır.
Hayır işlemekte acele davranmak uygundur.
Zihni ve gönlü Allah Teâlâ’yı anmaktan ve emirlerini yerine getirmekten alıkoyacak her şeyden arındırmak lâzımdır.
Bazı hâllerde safları yararak cami içinde ilerlemekte veya dışarı çıkmakta sakınca yoktur.
Ashâb-ı kirâm, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’i dikkatle ve ibretle izlerlerdi.