Sihir Büyük Günahtır -2

By | 29 Eylül 2014

Büyü-ve-Sihir-Tesir-Etmemesi-İçin-Okunacak-Dualarİnsanların nicesi, cehaletinden dolayı büyücülere giderler. O şarlatanlar da, kendilerine gelenlerin hem ellerindeki paraları alırlar, hem de bir sürü yalan söyleyip başlarından savarlar. Sihirbazda bir kudret, bir marifet var olduğuna inan-mak ise küfürdür. Sihirle herhangi bir şey meydana geliyorsa, onu yaratan yine Allahü Teâlâ’dır. Sihirbazların göz boyamaktan başka ellerinden gelen hiçbir iş yoktur.“Sihri öğrenerek yapmanın hükmü ulema arasında ihtilaflıdır. Ebû Hanife, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel’e göre küfürdür, yalnız Hanefılerden bazısına göre şerrinden korunmak için sihir öğrenmek küfür değildir. Ama sihir yapmanın caiz olduğuna yahut fayda verdiğine inanmak küfürdür. Şeytanların insana istediğini yapabileceklerine inanmak dahi küfürdür.”
İmam Şafiî şöyle demiştir: “Bir kimse sihri öğrenirse kendisine, “bize sihrini ta’rif et!” deriz. Şayet Bâbillilerin i’tikad ettikleri yedi yıldıza ibadet ve bu yıldızların kendilerinden istenen şeyi yapması gibi küfrü icâbedecek şekilde be-yanda bulunursa o kimse kâfirdir. Beyanı küfür icâbetmiyor da sihrin mubah olduğuna inanıyorsa yine kâfirdir.”(Müslim 1/376)
İmam Buhâri’nin naklettiğine göre Saidü’bnü’l-Müseyyeb, sihir yapan kimse-den sihrini çözmesini istemeyi caiz görmüştür. Bazıları “Nüşra” ya cevaz vermişse de Hasan-ı Basrî Hazretleri bunu mekruh saymıştır.
“Nüşra” Cinlerin çarptığı zannolunan bir kimseye tatbik edilen ilâç ve okumadır. “(Müslim Tere)
Zamanımızda en çok batıl şeyler üzerine sihir yapılmaktadır ki, bu da: Erkeği kadına, kadını erkeğe sevdirmek, yahut kocayı hanımından ayırmak, araya soğukluk ve fitne düşürmek şeklinde cereyan etmektedir. Gözünü dünya hırsı bü-rümüş ve aklını şeytan çelmiş bazı kimseler, bu şeytanca işlerle halkın huzurunu kaçırmaktadırlar.Yukarıda da görüldüğü gibi İslâm âlimleri ve müetehid imamlar, sihri küfür veya küfrün sebeplerinden saymışlardır. Cemiyeti onların şerrinden ve fesadın-dan korumak için de sihirbazların öldürülmesini istemişlerdir.
Elmalılı M. Hamdı Yazır Bakara Suresinin 102. ayetini tefsir ederken diyor ki: “ Hadd-i zatında ilmin hepsi hürmete şayandır. Ve büyüklüğü ölçüsünde ve ilim olması bakımından hayra ve şerre müsaittir, ilim ne kadar derin ve ne kadar ince ve yüksek olursa, şer ve fitne ihtimali de o nisbette büyük olur. Bundan dolayıdır ki, hakikatin kendisi olan hak dini ve doğru yolu isbat ve destek için Allah tarafından lütfedilen mucizeler ve kerametler, diğer ilimler hikmetler ve fenler bahane edilerek âlemde ne kadar küfürler, ilhad ve melanetler yayılmış  Aslında bunların hepsi küfür ve haram olan sihir cinsine dahil edilebilir. Bu i ilmin, bizzat kendisindeki İlmî niteliğinden dolayı değil, ortaya çıkardığı prj| tik sonuçlan sebebiyledir, ilimler iyiye kullanılırsa zehirlerden ilâç yapılır, kı tüye kullanıldığı takdirde de ilâçlardan zehir elde edilir. Hattâ bundan dola;^ birçok din âlimleri, gerek bu âyetten, gerek genel olarak ilim hakkındaki diğer âyetlerden şu sonucu çıkarmışlardır.
Özünde haram olan hiçbir ilim yoktur. Hattâ şerrinden korunmak için sihir bil öğrenmek haram değildir. Ancak yapmak haramdır ve hattâ küfürdür.”
“Âyet bize gösteriyor ki, sihrin en büyük tesiri ruhlar üzerindedir; fıkirlerı bozar, kalbleri çeler, ahlâkı perişan eder, cemiyetlerin altını üstüne getirir. Sİ halde sihrin aslı yoktur diye aldanmamalıdır. Ve böylece sihirbazlardan sakııl malıdır.
“Bununla beraber bunları yapanlar, Allah’ın izni olmadıkça kimseye bir zarar veremezler.”
Çünkü gerçek tesir, ne sihirde, ne sihirbazda, ne tabiatte, ne ruhta, na yerde, ne gökte, ne şeytanda, ne de melektedir. Hakiki müessir ancak  ancak Allah Teâlâ’dır. Fayda ve zarar denilen şey de ancak O’nun izni ila meydana gelir. O halde her şeyden önce Allah’tan korkmalı ve (her şey iri şerrinden) Allah’a sığmmalıdır. Bunlara kaşı koymak için de Allah’ın ki-l tabına sarılmalıdır.”(Hak Dini Kur’an dili, 1/373)
İmam-ı Ali (Kerremallahü Veçhe) şöyle demiştir:
Fal bakan, büyücüdür. Büyücü de kâfirdir.”
Yine meşhur sahabîlerden Ebû Musa el-Eş’arî (Radıyallahü Anh)’nin rivayetine göre Nebiyy-i Zîşan (Sallallahü Aleyhi Ve Sellem) efendimiz şöyle buyurmuştur:
Uç zümre (vardır ki) cennete giremeyecektir: içkiye devam eden, sıla-i rahimi kesen, sihirbazları doğrulayan.”
Yüce dinimiz, sihrin her çeşidini yasaklamıştır. Çünkü sihir, itikadı bozar, Tevhid inancına zarar verir, kötü insanlar elinde şerre âlet edilir. Nitekim öyle de olmaktadır. Nice saf insanlar bu belâlı adamların tuzağına düşmüş, elinde avucunda ne varsa onlara kaptırmıştır.
Zaman zaman öyle dertli insanlarla karşılaşıyoruz ki, artık ben ne diyeyim? Göz boyacılığını sanat hâline getiren ve her şeyleri yalan üzerine bina edilen kimseler: “Size şunu yapacağız, size bunu yapacağız!” diyerek halkı aldatmakta, hattâ bunların çoğu Arap harflerini bile bilmemektedir.Eğri büğrü, karınca gibi bir şeyler yazıp bunun suyunu iç veya bunu üzerinde taşı işin tamamdır demektedirler. Aslında bunların ellerinde bir marifet olsa zaten ondan bundan para aşırmanın yollarını aramazlar. Ancak yine zamanımızda eşleri birbirinden ayırmaya veya sevdirmeye, erkekleri bağlamaya, aile fertleri arasına fitne düşürmeye yönelik sihirler yapanlar vardır. Bununla beraber, Allah Teâlâ’nm izni olmadıkça onlar kimseye zarar veremezler.

Bozuk kalblerin dümensiz kafalarından çıkan şeytanî fikirlerle insanları huzur-suz edenler hayatî yorgunluklarını cehennemin ateşten duvarlarına yaslanarak gidereceklerdir. Vay onların hâline!.. Tedavi yolu nicedir? Denecek olursa deriz ki: Okumak ve yazmak suretiyle tedavi caizdir. Ancak şifa verenin Allah Teâlâ olduğuna inanılarak okunup yazılması gerekir. Okunan âyeti kerime, hadîs-i şerif veya dua olmalıdır.
Nitekim Resül-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi Ve Sellem)’e Yahudilerden bir adam sihir yaptı. Kâinatın Efendisi o yüzden bir kaç gün rahatsız oldu, derken Cebrail ı Aleyhisselâm) geldi de: “Sana Yahudilerden bir adam sihir yaptı, senin için filan kuyuda şöyle şöyle bir takım düğümler düğdü.” dedi. Bunun üzerine Rahmet Nebi (Sallallahü Aleyhi Ve Sellem) adam gönderdi de onu çıkardılar, getirdiler. Resül-i Ekrem de:
“Keennemâ neşeda min ıkâlin = Bir ıkâlden, yâni diz bağından çözülmüş gibi kalktı.”
Bir başka rivayet ise şöyle:
“îki meleğin gelip Lebid b. A’sam’ın Zervan kuyusunda tarak ve tarantı ve erkek hurma çiçeğinin kapçığı içinde sihir yaptığını haber vermesiyle sabahleyin Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi Ve Sellem) sahabileri ile beraber kuyuya gitti, bir adam girip kuyunun kapat taşının altından hurma çiçeğinin kurusun., çıkardı, içinde Resûlüllah’m tarağı ve başının tarantısı vardı. Bir de mumdar. bir timsâl yapılmış ve ona iğneler saplanmış ve onda onbir düğümlü bir de ya; kirişi bulunmuştu. O vakit Cibril (Aleyhisselâm) Muavvizeteyn’i (Felâk ve Nâs Sûrelerini) getirdi, Ey Allah’ın Resulü;
“Kul eûzü birabbil felakı” de, bir düğüm çöz.
“Min şerri mâ halaka” de, bir düğüm çöz, dedi, nihayet surelerin ikisini de bitirdi, düğümlerin hepsini çözdü, iğneleri çıkardıkça bir elem duyuyor, ondan sonra da bir rahat buluyordu. (Büyü yapan kasdedilerek):
Ey Allah’ın Resulü, öldürsen!” denildi. “Allah Teâlâ bana afiyet verdi ve onun Allah’ın azabından göreceği, daha şiddetlidir.” buyurdu.
Bu hâdise gösteriyor ki, sihrin tedavisinde Allah’ın ayetlerini okumak ve Cenâb-ı Hakk’tan şifa beklemek tek çaredir.