8. Acaba hangi yazar, eserinde, kendi lehine görünmeyen sözlere yer verir? Meselâ, Kur’ân’da Tebuk Gazvesinden geri kalanlardan ötürü “Hay Allah affedesi Nebi, doğrular Sana belli olup, yalancıları bilmeden önce niçin onlara izin verdin?” ikazında bulunulmaktadır. Ve bu hususta bir başka misal: Allah Resulü, belini büken, kendisini ıstıraptan ıstıraba sürükleyen ifk (iftira) olayı karşısında tam bir ay beklemişti. Münafıkların, eşine attıkları iftira karşısında -muhal farz- eğer o Kur’ân’ı kendi yazmış olsaydı, hakikati ortaya koymak ve namusu üzerinde en ufak bir lekenin olmadığını ilân etmek için bir ay bekler miydi? Yani, bir insanın kendi yazdığı kitaba alması mümkün görünmeyen beyan ve ifadelere yer verilmektedir. Bu demektir ki, Kur’ân hiçbir zaman Hz. Muhammed’in değil, mutlak surette Allah’ın kelâmıdır.
Sözün özü: Kur’ân’ın, kendisini “Sen bundan önce ne bir kitap/yazı okur, ne de elinle onu yazardın…” (Ankebut sûresi, 29/48) şeklinde tanıtTığı okuma ve yazması olmayan o Zât, ‘Haydi el ele verin de, fazla değil, Kur’ân’ın sûrelerinden tek bir sûrenin mislini getirin!’ diyerek o günün okuyup yazmışlarından bu günün en büyük bilgin ve ediplerine kadar meydan okumaktadır. O’nun kendinden gayet emin bir şekilde böyle bir meydan okuyabilmesi bile, Kur’ân’ın o ümmî Zât’ın değil de, Allah’ın kelâmı olduğuna yeterli bir delil ve şahid değil midir?