Kuran I Kerim’de Hazret İ Musa İle Hızır (A.S.)’In Bir Menkıbesi

By | 10 Mart 2015

kuran-i-kerimde-hazret-i-musa-ile-hizir-a-s-in-bir-menkibesiHazret i Musa, Kelimetullah, Allah ile konuşan dünya adamı şerefine erince, kendisinin çok bilgili bir kişi olduğu kanaatine ermişi: Allahü Teâlâ Hazretleri, Musa’dan daha bilgin kimseler olduğunu ona vahyetmişti. İnsanın kendini çok büyük görmemesi gerektiğini öğrenen Hazret i Musa, Yüce Rabbine:

— Yarabbi! dedi. O çok bilgin kişi nerededir? O kişi nerede oturmaktadır? Ben onu nerede bulabilirim? Onun bilgisinden yararlanayım ben!
Allahü Teâlâ da ona:
— Ona, iki denizin birleştiği bölgede kavuşursun! diye buyurdu.
Musa (A.S.) da:
— Yarabbi! Bana eğri yoldan kurtulmak için bir alâmet, bir nişan ver! dedi.

Hak Teâlâ da ona şöyle buyurdu:

— Bir zenbilin içine bir balık koy. O balığı elinden kaçırdığın yerde arayacağın o kişiyi bulursun! İşte sana alâmet budur.
Musa (A.S.) Yüce Rabbinden bu emri alınca yol hazırlığına başladı. Yola yalnız çıkılmazdı. Yanma genç bir arkadaş da aldı. Zenbilini o gence verdi. O iki denizin birleştiği boğaza ne vakit varacaklardı? Musa’nın gençle yaptığı bu konuşmayı Kur’an ı Kerîm şöyle bildiriyor:
«Bir vakitlar Musa, yoldaşı gence şöyle demişti: «Ben iki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayıp gideceğim. Ya da ülkemi elde edinceye kadar uzun bir vakit geçireceğim.» (Kehf sûresi, âyet: 60)

Kur’an ı Kerim iki yoldaşın sonraki işlerini şöyle anlatmaktadır:

— «Onlar, bu karar üzerine, iki denizin birleştiği yere geldiler. (Yanlarında cansız olarak getirdikleri) balıkları unuttular. (Allah’ın müsaadesi ile balık canlandı.) Deniz üstünde açılan bir çukura doğru yol tutturdu
İşte bu noktada Hazret i Musa, gaip sırları bilen bir kişi ile buluşacaktı. Bu da Hızır Peygamberdi. Delikanlı yoldaşın taşıdığı ölü balık suya dalınca dirilmişti. Demek o gaip sırları bilir kişi ile buluşma yeri işte bu yerdi.

Hazret i Musa ile genç yoldaşı çok yayan yürüdükleri için karınları acıkmaya başlamıştı. Hazret i Musa:

— Ey genç yoldaşım! dedi. Bana yemek getir! Çok yorgun düştüm.
Açlık, Hazret i Musa’ya ölü balık dirildiği yerde Hızır’la karşılaşacağını unutturmuştu. Bu dakikayı KuPan ı Kerîm şöyle açıklıyor:
«İki denizin birleştiği yeri geçince Musa genç arkadaşına: ‘Kuşluk yemeğimizi getir. Bu yolculuğumuzda ne kadar yorgun düştük!’ dedi.» (Kehf sûresi, âyet: 62)

Karınlarını doyurmak için bir kayanın arkasına sığındılar. Balığı ikisi de unutmuşlardı. Konuşurlarken genç arkadaşı birdenbire balığı hatırladı ve Hz. Musa’ya şöyle dedi:

— Gördün mü? Kayaya sığındığımızda ben balığı unuttum. Onu hatırlamamı gerçek sanıyorum ki bana Şeytan unutturdu. O (balık aklı şaşırtacak bir atılışla denize fırladı. Yolunu (sebilini) bulup gitti.

Musa (A.S.) Allah’ın kendisine vahyini hatırladı:

— «İşte bizim aradığımız da buydu, dedi. Bunun üzerine geldikleri yolun izlerine giderek geriye döndüler.»
Balığın dirilip denize atıldığı ve Allah’ın bildirdiği yere geldiler. İlâhi sırları çok bilen, Allahü Teâlâ tarafından Hazret i Musa’ya bildirilen bir kişiye rastladılar. Bu, zayıf, ama gözleri İlâhî bir nurla parıldayan bir kişiydi. Bu nuranî yüz onun bir Allah yalvacı olduğuna delildi. Abasını kıyının kumsalına sermiş, kendisi de bu abanın üstüne uzanmış, yatmaktaydı. Bu, Hızır (A.S.)dı.

Hazret i Musa, Hızır’a selâm verdi. Bu rastlayışı Allahü Teâlâ şöyle bildiriyor:

«O anda onlar, tarafımızdan kendisine rahmet bağışladığımız ve kendisine ledün ilmini bellettiğimiz, kullarımızdan birisini (HIZIR’I) buldular.»
Hazret i Musa, Hızır (A.S.)’a selâm verince o da gözünü kapayıp istişarede bulunduğu yerde gözlerini açtı.
— Bu Musa’nın selâmıdır. Onun selâmı gibi selâm veren bir kişi burada bulunuyor mu? diye sordu.
Hazret i Musa da:
— İşte, o Musa benim! dedi.
Hızır (A.S.) da:
— Sen, İsrailoğullarına Allahü Teâlâ’nm gönderdiği Peygamberi Musa mısın? diye sordu.
Musa (A.S.) da:
— Bu haberi sana kim bildirdi? diye sordu. Hızır Peygamber de:
— Beni buraya gönderen bildirdi! diye cevap verdi. Hazret i Musa kendi kendisine:
— İşte aradığım kimseyi buldum. Bakalım ondan ne hikmetler öğreneceğim? diye düşündü. Ve Hızır’a şöyle sordu:
«Sana öğretilen bilgiden bana öğretmek için sana tâbi olayım mı? dedi.»
— «Sen iç yüzünü bilmediğin bir şeye nasıl sabırda bulunacaksın»
Hızır (A.S.) da ona şu cevabı verdi:
Doğrusu sen benimle birlikte olmağa hiçbir vakit sabır gösteremezsin!»
Hızır (A.S.) bu söyleyişinde haklıydı. Bir kimse, aslını, iç yüzünü bilmediği şeylerde ses çıkarmamağa, öğrenmek istemeye nasıl sabır gösterebilirdi?

Hızır (A.S.) Hazret i Musa’ya Şöyle sordu:

«İç yüzü bilmediğin, havsalanın almadığı bir şeye nasıl sabredeceksin?» (Kehf sûresi, âyet: 68)
Musa (A.S.) da:
— «İnşallah beni sabredicilerden görürsün. Sana hiçbir işte âsi olacak, karşı koyacaklardan olmayacağım! dedi.» (Kehf sûresi, âyet: 69)

Hızır (A.S.) da:
— «Ey Musa! dedi. Eğer bana uyacak, tâbi olacaksan, ben sana açıklamadıkça herhangi bir şey için bana sorular sorma!»
Bu andlaşma üzerine ikisi de yola koyuldular. En sonra bir denizden geçmeleri gerekti. Bir kıyıda demir atmış bir gemiye vardılar. Kaptana:
— Geminize binmek için bize izin veriniz! dediler. Geminin sahibi ınların yüzlerini süzdü. O yüzlerde parlak nurlar gördü. Saygı ile inlerinde eğildi, ikisini de gemisine buyur etti. Gemi engine yol almaya başladı. Sahilden açıldıktan biraz sonra Hızır Peygamber geminin alt tahtalarından bir kaçını deldi. Musa (A.S.) ona:
— «Geminin içindekileri boğmak için mi gemiyi deldin? Doğrusu, çok büyük (zararlı) bir iş işledin!» dedi. (Kehf sûresi, âyet, 71)
O vakit Hızır Peygamber, ona:
— «Sen benimle birlikte hiçbir vakit sabırlı olamazsın! demedim mi?» diye cevap verdi. Ve gemiyi niçin deldiğinin sırrını “ildirmedi.
Musa (A.S.):
— «Unuttuğumdan ötürü beni azarlama! Bu işten dolayı da bana zorluk çıkarma!» dedi.
Hazret i Musa ve Hızır (A.S.) yine yola düştüler. Yolun sonunda bir erkek çocuğa rast geldiler. Hızır (A.S.) hemen o çocuğu tutup öldürdü. Musa da sabır göstermeyerek:
— «Sen tertemiz bir canı ve bir nefsi, bir can karşılığı olmadan öldürdün. Ant olsun ki sen kötü bir iş işledin.»
Hızır (A.S.) Hazret i Musa’ya şu cevabı .verdi.
— «Sen benimle hiçbir vakit sabır gösterici olamazsın, demedim mi?» (Kehf sûresi, âyet: 75)
Musa (A.S.) da boynunu eğdi.
— «Bundan sonra sana birşey sorarsam benimle yoldaşlık etme! O vakit seni mazur (özürlü) sayacağım!» dedi
Kur’an ı Kerîm, bu yolculuğun devamını şöyle açıklıyor:
— «Yine yola düştüler. Vardıkları bir köyden yemek istediler. Fakat köy halkı bunları konuklatmak istemediler. Köyün içinde yıkılmak üzere bulunan bir duvar gördüler. Hızır hemen o duvarı yıkılmaktan kurtardı. Musa (A.S.):

—«Eğer isteseydin bu hizmetin karşılığında bir ücret (bir ekmek akçesi) alırdın!» dedi

Hızır (A.S.) da ona şu cevabı verdi:

— «İşte bu, seninle benim ayrılışımızdır. Şimdi sana sabır gösteremediğin şeylerin iç yüzlerini anlatayım:
— Önce gemi, denizde çalışan yoksul kişilerindi. Onu kusurlu kılmak istedim. Çünkü ileride sağlam bir gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı.
— Çocuğa gelince: Anası, babası mümin kişilerdi. Bu çocuğun onları azdırmasından ve kâfirliğe götürmelerinden kuşkulandım da onu öldürdüm. Ve Rablerinin bu çocuğun yerine daha temiz ve daha hayırlı, daha merhametli birisini vermesini diledim.
— Onardığım duvara gelince: Bu duvar köydeki öksüz iki erkek çocuğa aitti. Duvarın altında onların olan bir define vardı. Babaları da iyi bir kişiydi. Rabbin onları o çocukların erginlik çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak, definelerini çıkarmak istedi. Ben bütün bunları kendi görüşümle yapmadım. (Allahü Teâlâ’nın emri ile yaptım.) İşte o sabredemediğin (ledünni) işlerin iç yüzü bunlardır!)