Göz kalbin ve ruhun penceresidir. Bize dünyayı görmeyi ve anlamayı sağlar. Bize göz nimetini verdiği için Allah (cc)’a kainatın zerreleri adedince Hamd-ü Sena olsun.
Göz, olanı görür yahut görebildiğine müsaade edildiği kadarı ile görür. Gördüğünü yorumlamak ve ifade etmek kalbe ve beyne mahsustur. Kalp görüleni anlamaz ve inkar ederse ne görenin ne de görülenin bir kıymeti kalmaz.
Bakmak ve görmek arasındaki farkı anlamak lazımdır. Allah (cc), bizleri bedeni körlükten muhafaza eylesin.
Fakat bedeni körlükten kötüsü, kalbi körlüktür. İnsan nazar ettiği şeyler derecesinde görebilir. Kalbi ve vicdanı ile görmeyi istemediği takdirde, nefsi ve şehvani istekleri ile görmektedir.
Asıl körlük, diye tabir edilen kalp körlüğü inkar ve isyan ile gerçekleşir.
Rabbinin nimeti olan gözü, insan her şey için kullanmaktadır. Fakat gördüğü güzel ve harikulade manzaraları ve olayları Allah(cc)’ı teşbih ederek, kalbi ile yorumlamıyorsa bu insan kalp körü olmuş yahut iman-i nazar eksikliği mevcut olmuştur.
Müslüman için göz Allah (cc)’ı teşbih etme aracıdır. Yani bir insan, Kur’an-ı Kerim’i gözleri ile müşahede eder. Haram olanı da görmektedir. İşte kalp burada devreye girer ve asıl olanı görme arzusunu ortaya koyar. Eğer iman dolu bir kalp ise, gördüklerinin, Allah’ın yaratmış olduğu, eşi benzeri olmayan eserler olduğunu bilip, bunları tefekkür eder.
“Allah(cc) onların kalplerini ve kulaklarım mühürlemiştir, gözleri üzerinde bir perde vardır…” (Bakara, 7. ayet)
Kalp körlüğü bizleri felakete sürükler. Rabbim bizleri kalp körlüğünden muhafaza eylesin. İman-ı nazar ile hakkı görenlerden eylesin.