Hz. Yusuf Hapsediliyor

By | 10 Mart 2015

hz-yusuf-hapsediliyorZindana atılan Hz. Yusuf’la birlikte iki genç de hapse atılmıştı. Bunlardan birisi Mısır Firavun’unun içkicibaşısı, birisi de ekmekçisiydi.
Hz. Yusuf, Yüce Allah’ın yardımı ile zindancıbaşıya iyi bir kimse hüviyetinde göründü. Ona ne zulmetti, ne eza. Aksine zindan işlerini o da tıpkı vezir Potifar gibi Hz. Yusuf’a bırakmıştı. O da Yusuf’a güvenir, zindandaki işlere göz bile atmazdı.
Hz. Yusuf, yanına konulan iki mahpusla çok iyi arkadaş olmuştu. Onlar:

— Biz Mısır Firavun’unun gazabına uğradık! Belki kendisine karşı bir hatâda bulunduk! dediler. Hz. Yusuf:
— Yüce Rab, sizin de benim de yardımcımız olsun! Ümidimizi kesmeyelim! dedi.

Zindancıbaşı iki delikanlıyı da onun emri altına verdi.

Gecenin biriydi. Üçü de zindanda yataklarına çekilmişlerdi. Iki genç de şimdi uykularında ayrı ayrı acı rüyalar görmekteydiler. Sabah uyanınca ikisi de bu gördükleri rüyanın etkisi altında kalmışlardı. Kalblerini bir üzüntü kaplamıştı.
Hz. Yusuf onların bu ruh çöküntülerini görünce sordu:
— Dostlar! Neden bu kadar üzüntülüsünüz? Neden suratlarınız asık? Yüzünüz bulutlu?..
Onlardan birisi:
— Bu gece ben bir rüya gördüm. İyi yoruma varamadım. Ondan üzülüyorum! dedi.

Öteki genç de atıldı:

— Ey Yusuf! dedi. Ben de bu gece acı bir rüya gördüm. Ben de bu rüyayı bir şeye yoramadım. Bunu sen tâbir et, yorumla! dedi.
Öteki genç de atıldı:
— Evet, Yusuf, benim de rüyamı sen tâbir eder misin? dedi.

Hz. Yusuf Firavun’un sâkisine, yani içki sunan adamına dönerek:
— Önce sen rüyanı anlat! dedi. O genç de rüyasını şöyle anlatmayı başladı:

— Onunla birlikte hapse iki delikanlı daha girmişti. Bunlardan biri: «Ben rüyamda şaraplık üzüm sıktığımı gördüm» dedi.
Hz. Yusuf, rüyayı dinledikten sonra:

— Peki güzel! dedi. Sonra ekmekçiye döndü:
— Ya senin gördüğün rüya nedir? diye sordu. O da anlatmaya başladı.. Dedi ki:

— Rüyamda kendimi başımın üstüne koyduğum ekmekleri taşırken gördüm. Kuşlar gelip başıma konuyor, o ekmekleri yiyorlardı.
Sonra iki mahkûm Hz. Yusuf’a şöyle dediler:

— Ey Yusuf! Bize bu rüyaların yorumunu bildir. Biz seni iyilik eden insanlardan görüyoruz.!
Hz. Yusuf onlara dedi ki:

• Ey gençler! Size rızık olarak gelecek yemeklerin gelmesinden önce, rüyalarınızın yorumunu size bildireceğim. Bu, bana Rabbimizin öğrettiği bilgilerdendir. Çünkü ben Allah’a ınanmışımdır.Yüce Allah’a iman etmeyen, Ahireti de tanımayanların dinini bıraktım. (Yûsuf sûresi, âyet: 37)
Hazret-i Yusuf sonra zindandaki iki kişiye şöyle dedi: Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum. Bizim Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamız yoktur. Bu, Allah birliği, bize ve insanlara Allah’ın bir fazlıdır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.» (Yûsuf sûresi, âyet: 38)
Hazret-i Yusuf sonra iki saray hizmetçisi zindan arkadaşına şöyle dedi:

«Ey zindan arkadaşlarım. Dağınık tanrılar mı hayırlıdır, yoksa BİR olan, kahhar olan Allah mı?» (Yûsuf sûresi, âyet 39)
Bundan sonra olup bitenleri Kur’an-ı Kerîm ehl-i mü’mine şehrî buyurmaktadır:

«Sizin Allah’ı bırakarak taptıklarınız, ancak sizin ve atalarınızın takmış oldukları bir takım isimlerdir ki, onlar hakkında Allah tarafından hiçbir belge gönderilmemiştir. Onların hiç bir kuvveti, hiçbir hükmü yoktur. Bütün hüküm ve kudret yalnız Allah’ındır. Ondan başkasına tapmamanızı buyurmuştur. (İbadet yalnız O Allah’adır.) Dosdoğru din, bu dindir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.

«Ey zindan arkadaşlarım! Sizden biriniz efendisine şarap içirecek öteki ise asılacaktır. Kuşlar asılanın başından yiyecektir. Sorduğunuz şey işte böyle bitecektir.»^ )

Hz. Yusuf Firavun’a içki sunacak olan gencin hapisten kurtulacağını tâbir edince ona döndü:

— Beni, efendinin yanında hatırla. Ona günahsız, suçsuz olarak zindanda kaldığımı söyle. O da bu haksızlığa son versin artık.

Birkaç gün sonra Firavun’un doğum günü yıldönümü geldi. Hemen sarayında bir ziyafet hazırladı. İçkicibaşısı ile ekmekçisini zindandan çıkarttı. Ekmekçiyi astı. Ötekisini yine şarapçısı yaptı. Fakat şeytan bu adama Hz. Yusuf’u Firavun’un yanında hatırlatma’ ve ona şefaatçi olması vadini unutturdu. Hz. Yusuf da zindanda kaldı. Günler günleri, aylar ayları, birinci hapishane yılını İkincisi kovaladı. Yedi veya 12 yıl zindanda kaldı.

Firavun da bir gece derin bir uykuya dalmıştı. Ne de tatlı bir ruya  görmekteydi. Kendisi billur suları aşıp giden bir ırmağın kıyısına uzanmıştı. Nehrin oynak, minik dalgalarını seyrediyordu.

Bir aralık ırmaktan yedi inek çıktı. Semiz mi semizdiler. Güzel mi güzel! Kıyıdan ilerlediler. Yeşil çayırlara daldılar. Otlamaya, geviş getirmeye başladılar.

Arkadan, yine ırmağın içinden yedi tane daha inek kıyıya çıktılar. Yedisi de cılız mı cılız, çirkin mi çirkin, zayıf mı zayıftı. Adeta bir deri, bir kemik idiler.

Kıyıdan ağır, mecalsiz adımlarla, yürüdüler. Yedi semiz ve güzel ineğin yanma geldiler.

Firavun rüyasında bu semiz ve cılız ineklere şaşkınlıkla bakıyordu. Az sonra, yedi cılız inek yedi semiz ve dilber ineğin üzerine atıldılar, onları yediler.
Bu olmayacak hal Firavun’u korkuttu. Birdenbire uykusundan uyandı. Olup bitenin rüyadan ibaret olduğunu gördü. Korkusu geçti, içi ferahlık doldu:

— Bir rüyaymış, ne kadar korkmuştum! dedi. Gözlerini kapadı. Yeniden uykuya daldı.
Şimdi yeniden bir rüya görüyordu. Bu anda karşısında yedi yeşil :başak, yeşil sapları üzerinde dalgalanıyordu.
Dolgun mu dolgun, etli mi etliydiler. Taneler dolu doluydu.

Sonra karşısında, sapları sam rüzgârlarında kavrulmuş yedi cılız başak belirdi. Kuru mu kuru, sarı mı sarıydılar. Sıcak rüzgâr yedi başağı da yakmış, kavurmuştu.
Bu kuru başaklar birdenbire canlandı. Kuru kılçıklariyle harekete geçtiler. Yeşil başaklara birer ok gibi batırarak sularını emdiler. Etli başakları yediler.
Firavun yeniden heyecanlanmıştı.

Sabah olunca güneşin ışıkları penceresinden girince Firavun uykusundan uyandı. Canı çok sıkılıyor, yüreğinin heyecanı dinmiyordu.
Bu rüya kendisine neler anlatmak istemişti? Düşündü, düşündü, bunu kendi yorumlayamadı:
— Bana bir rüya tâbircisi lâzım. Bu iki rüyamı o yorumlasın. Bunu da ancak ülkemin sihirbazları yapabilir! dedi.
Hemen vezirlerine:

— Bana hikmet sahiplerini, rüya tâbircilerini çağırın dedi.

Vezirler, memleketin ileri gelen tâbircilerini saraya getirdiler. Firavun onlara yedi semiz, yedi cılız inekle yedi dolgun, yedi ölgün başak rüyasını kafasında canlandırarak dedi ki:

— «Rüyamda yedi semiz ineği, yedi zebun ineğin yediğini, yedi yeşil başak ile yedi kuru başak gördüm. Rüya tâbir ediyorsanız, rüyamı yorumlayın!» dedi.
Onlar:

— Bu karmakarışık bir rüya! dediler. Biz böyle karışık rüyaları, düşleri yorumlamayı bilenlerden değiliz.
Şimdi kimseden ses çıkmıyordu.
Herkes susuyordu.
Firavun:

—Anlaşıldı! İçinizde rüyamı tâbir etmeye ehil kişi yok! dedi.
Tam bu sırada, Hz. Yusuf’un yanında iken zindandan kurtulan Şarapçıbaşı genç, o olayı hatırladı. Kendisinin gördüğü rüyayı, zindanda iken Yusuf tâbir etmiş, kendisinin hapisten çıkacağı müjdesini vermişti. Nitekim de hürriyetine kavuşmuştu.
Kendi kendine:

— Neden onu unuttun. Bana yaptığı iyiliği, verdiği müjdeyi anmadın! dedi. Hemen Firavun’dan söz isteyerek:
— Yüce hükümdarım! dedi. İzin verirseniz benim size bir söyleyeceğim var.
— Söyle!

— Ey ulu Melik! Bir zaman benim yaptığım bir işe kızmıştınız. Beni ve ekmekçibaşı kulunuzu saray komutanınızın hapishanesine – attırmıştınız. Bir gece biz iki mahpus birer rüya gördük. Hem de encamımızı bildiren birer rüya idi bu iki rüya! Onu mahpusta bizimle bulunan bir gence söyledik. O, bize rüyalarımızı yorumladı. Hâlimiz, encamımız onun tâbirine de uydu. Bana:
— Sen hürriyetine kavuşacaksın! dedi. Kavuştum. Ekmekçiye:
— Sen asılacaksın! dedi. Asıldı.
Şarapçı genç:
— Ey yüce hükümdar! Eğer bana gidip öğrenmeme izin bahşederseniz iki rüyanızın tâbirini size haber veririm! Lütfen siz beni bırakın, gideyim, dedi.

Firavun, şarapçıbaşısı gence:
— Git, var! dedi.
O da saraydan çıktı. Hz. Yusuf’un zindanına gitti. Onun hücresine girdi. Ona:
— Ey çok doğru sözlü insan! dedi. Yedi zabun ineğin yedi semiz ineği yemesi, yedi yeşil başağa yedi kuru başak hakkında düşüncen nedir? Bunu bana bildir. Geri döneyim. İnsanlara haber vereyim de senin kıymetini bilip anlasınlar! dedi.
Hz. Yusuf:
— Rüyanın tâbiri şudur: Memleketinizde yedi yıl ürün, ekin çok bol olacaktır. Ülke bolluk içinde yüzecektir. Yedi inek ve yedi başak bu yedi yıla delâlet eder. Yedi cılız inekle yedi kuru başak da yedi yılı göstermektedir ki o yedi yıl içinde de ürününüz az, topraklarınız bereketsiz olacaktır. İlk yedi yıl çok çalışmalısınız. Çok ekin ekmelisiniz. Bu yedi bolluk yıllarında ekin mevsimi gelince buğdayları biçerken yiyeceğiniz kadarını buğdayların başaklarında bırakırsınız. Böylece yedi bolluk yılında anbarlara koyacağınız buğdayları yedi kıtlık yılında yersiniz. Çünkü, ülkemizde öyle bir kıtlık olacaktır ki, yedi sene sürüp yedi bolluk yılını arattıracaktır. Yedi kıtlık yılı geçtikten sonra yine bolluk seneleri geri dönecek, herkes bol bol üzüm, buğday, susama kavuşacak, gökten yağmurlar boşanacak, asmalar yeşerecek. üzüm salkımları hevenk hevenk sarkacak. Köylü, kentli bunların doya doya yiyecek. Rahata, feraha kavuşacak.

Bu yorumu öğrenen şarapçıbaşı hemen Hz. Yusuf’un yanından ayrıldı. Doğru saraya koştu. Hükümdarına bunları söyledi. Mısır Firavunu:
— O adamı bana getirin! dedi.
Şarapçı delikanlı saraydan yine ayrıldı. Hz. Yusuf’un yanına gitti.
— Seni hükümdar istiyor! dedi.
Hz. Yusuf ona:

— Geri dön! Hükümdarına söyle ki ellerini kesen kadınların dâvası neydi, onu sorup öğrensin! Bana atılan iftiradan ne kadar uzak
olduğumu öğrensin. Gerçek olay ortaya çıksın. Buraya suçsuz olarak itildiğim öğrenilsin! Rabbim o kadınların desiselerini hakkiyle bilir! dedi.
Şarapçıbaşı yine saraya döndü. Firavun’a, Hz. Yusuf’un söylediklerini bildirdi. O da ellerini Yusuf’un güzelliği karşısında bıçakla kesen kadınları saraya çağırttı. Onlara:

— Yusuf’u kendinize râm etmek istediğiniz zaman neler oldu? diye sordu. Kadınlar:
— Hâşa! Onun bir kötülüğünü görmedik biz! dediler.Vezir Potifar’ın karısı Ra’il de suçunu itiraf etti:

— Şimdi hak büsbütün meydana çıktı. Yusuf’u kendime ben boyun eğdirmek istemiştim. O, sözünde doğru olanlardandır!..
Potifarın karısı doğruyu söylüyordu. Şimdi Hz. Yusuf’la aralarında geçen olayı çok güzel hatırlıyordu. Onunla arasında şöyle konuşmalar olmuştu:
— Ey Yusuf. Saçların ne kadar güzel!.
— Ey kadın! Vücudumdan ilk önce benim saçlarım dökülecektir.
— Ey Yusuf Gözlerin de pek güzel!..
— Ey kadın! Vücudumdan ilk önce gözlerim yere akacaktır.
— Ey Yusuf Yüzün ne kadar güzel!
— Ey kadın! Yüzüm toprak olacaktır en sonra!

Potifar’m karısı onu ne kadar râm etmek istedi ise de bunu elde  edememişti. Şimdi Firavun’un karşısında kendisinin ne kadar haksız, Hz. Yusufun ne kadar suçsuz olduğunu itiraf ediyordu.
Firavun, bu itiraftan sonra:

— Bu adam çok bilgili bir kişi olacak. Onu merak ettim. Ondan faydalanmalı ve doğruluğu benim de doğru yolum olmalıdır! diye düşündü.
— Artık o adamı mutlaka huzuruma getiriniz! diye emir verdi.Hz Yusuf zindandan çıkarıldı. Saraya getirildi. Firavun onunla konuştu. Oda:
— Bütün bunlardan maksadım: Vezirinize gelince hiyanet etmediğimi, hainler tarafından kurulan tuzağa Allah’ın yol vermediğini, kendisine anlatmak içindir. Benim Allah’ım Rahman’dır, Rahim’ dir. Yarlığar ve bağışlar.
Hükümdar o zaman:
— Bugün sen yanımızda şerefli bir mevki sahibisin. Güveniyoruz sana! dedi.
Hz. Yusuf da:

— O halde beni memleketin hâzineleri üzerine ödevlendr. Çünkü ben onu gözetirim, korurum, onun idaresini bilirim! Ekin anbarlarını benim elime bırak. Ben onlara çok dikkatli olacağım. Zor günleri hesaplayarak onlar için zahire arttırmaları yapacağım! dedi.

Firavun gerçekten hem hâzinelere, hem de ekin anbarlarına sahipti. Bütün hepsini Hz. Yusuf’a teslim ederek:
— İstediklerini kabul ediyorum! Anbarlarımı da, hâzinelerimi de  senin eline teslim ediyorum! dedi.
Firavun:
— Senin gibi akıllı ve hikmet sahibi bir kimse yoktur. Kavmimin hepsi senin emrine boyun eğsin! Ancak taht meselesinde ben senden büyük olayım! Seni bütün Mısır ülkesine nasbettim! dedi. Sonra elinden yüzüğünü çıkardı. Yusuf’un parmağına geçirdi. Üstüne güzel bir keten elbise giydirdi. Boynuna da bir altın gerdanlık taktı. .
Firavun:
— Arabalarım gelsin! diye emretti.

İki tekerlekli iki araba cins atlar tarafından çekilerek geldi. Birisine Firavun bindi, ikinci arabaya da Yusuf’u bindirtti. Arabalar hareket etti, önden giden münadiler halka:
— Diz çökünüz. Yüce hükümdar Firavun Yusuf’u bütün Mısır diyarına nasbetti! Hiç kimse onun izni olmadıkça, elini ayağını bile kaldırmayacaktır! diye bağırttı.

Firavun Hz. Yusuf’un adını da «Zafenat — Peneah» koydu. Hassa askeri komutanı Potifarın kızı Asenat ile onu evlendirdi. Az sonra da Hz. Yusuf bütün Mısır ülkesini dolaşmaya çıktı.

Bu yüce bağışlar için Hak Teâlâ Kuran-ı Kerîm’inde şöyle buyurmaktadır:

iste, Yusuf’u zindandan kurtardığımız gibi kendisine Mısır ülkesinde de hem güç, hem sevgi verdik. Orada dilediği yerde mevki ve makam sahibi olacaktı. Biz, rahmetimizi, dilediğimiz kişiye eriştirir, iyilikte bulunanları mükâfatından eksik etmeyiz.» (Yûsuf sûresi, âyet: 56) .

Ya iman edenlerin, ibadet yolunu tutanların bağışı nedir? Bunun için de Hak Teâlâ şöyle buyurmuştur:

iman edip takva yolundan gidenler için, elbette âhiret mükâfatı daha hayırlıdır.» (Yusuf sûresi, âyet: 57)

Hazret-i Yusuf iman ve sabrının mükâfatına gerçekten ermişti. Bu  mükâfatlar:

1 — Onu, Yüce Rabbi Mısır gibi bereketli bir ülkeye yerleştirmişti.

2 — Mısır topraklarını istediği gibi yönetecekti.

3– Mısır Firavun’unun etkisi onun elinde toplanacaktı.

Oysa bir kaç gün önce kara zindanda bir tutsaktı.Mısır’a da bir köle olarak gelmiş ve satılığa çıkarılmıştı.Ona bugünkü lütufları veren elbette iman ettiği Rabbi idi.Cenab-ı Hak lütufları hakkında şöyle buyurur.

İşte bu, Allahın fazlı, lütfudur.Onu dilediğine verir.Allah büyük lütuf ve ihsan sahibidir.

Bir rivayete göre o zaman Firavun Reyyan Bin El-Velid adında biriydi.Potifar ölünce onun karısı Zeliha ile Hz.Yusuf’u evlendirmişti.Mısırlı kadın da emeline kavuşmuştu.