Hazret-İ İbrahim’in İshak’ı Evlendirmesi

By | 3 Mart 2015

hazret-i-ibrahimin-ishaki-evlendirmesi Bu kadar dölden sonra artık Hazret-i İbrahim bütün bütün ihtiyarlamıştı. Yüce Allah ona böylece evlâd yönünden de, mal ve mülk yönünden de bereket yağdırmıştı.Hazret-i İbrahim’in bu kadar malına mülküne kölelerinden birisi kâhya seçilerek bakmağa başlamıştı. Her şeyini bu köle kâhyaya teslim etmişti.
Hazret-i İbrahim bir gün bu kâhya kölesini yanma çağırttı. O da geldi. Hazret-i İbrahim:
— Gel kâhyam, gel! dedi. Elini oyluğumun altına koy. Şimdi bana iki şey için and içeceksin!
— Nedir onlar yâ efendim?
— Birincisi şu: Gökyüzünün Yüce Rabbi, yeryüzünün Yüce Yaratan’ı hakkı için aralarında oturduğumuz Kenânlılardan, oğluma karısı olması için bir kız almıyacaksm!
— Ant içerim yâ İbrahim!
— İkincisi de, şudur. Benim doğduğum diyara buradan gideceksin, sevgili oğlum İshak’a bu anavatandan eş alacaksın.
— Buna da yemin ederim yâ İbrahim. Oğlun İshak karısını Kenânlılardan almıyacak. Doğduğunuz diyara gidip ona oradan kız alacağım.
— Tamam!
Kâhya köle Hazret-i İbrahim’e sordu:
— Ya senin diyarında bulacağım kız, bu bölgeye gelmek istemezse?. O zaman oğlun İshak’ı çekip anavatana götürsem olmaz mı?
Hazret-i İbrahim heyecanla:
— Hayır! Hayır! diye bağırdı. Sakın oğlumu oralara götürme.
— Ya ne yapayım?.
— Dikkat et sana yol gösterecek olan, göklerin Yüce Rabbi’nin meleği olacaktır. O Yüce Allah ki bu yerler için bana: «Bu diyarı senin zürriyetine vereceğim« diye vaadde bulunmuştu. Sana yol gösterecek olan bu melekle anavatana gideceksin. Ve oradan oğlum için bir kadın alacaksın.
— İşte o kadın gelmeye razı olmazsa?
— O zaman sen de bana verdiğin bu ikinci anddan dönersin. Ama sakın oğlumu oraya, buralardan alıp o eski diyarımıza götürme!..
Kâhya, elini Hazret-i İbrahim’in oyluğunda tutarak:
— Ey İbrahim! dedi. Bana yüklediğin bu iki vazifeyi de yerine getireceğime yemin ederim.

Köle Kâhya, hemen Hazret-i İbrahim’in yanından ayrıldı. Bütün mal, mülk, hayvan sürüleri kendi elinin altında bulunduğundan dolayı deve sürülerinin yanına koştu. On tane yörük deve seçti. Tuz Gölünün hemen batısında bulunan Harburun’dan dışarı çıktı. Güneşin doğduğu memleketlere, Irak, Mezapotamya’daki Bâbil’e doğru ilerlemeye başladı
Kafile bir gün, Hazret-i İbrahim’in kardeşi Nahor’un memleketine geldi.
Nahor, kardeşi Haran’m kızı Milka ile evlenmiş, Batvifi ) adında bir çocuğu olmuş. O da ölmüş. Onun da Rebeka veya Rafka adında bir kızı dünyaya gelmişti.
Rebeka (Rafka), doğduğu şehrin en güzel kızı olarak büyümüştü.
Onu, ilk bakışta görenler:
— Çok güzel! demekten kendilerini alamazlardı.
İşte Hazret-i İbrahim’in köle Kâhyası, bu kızın bulunduğu şehirdeydi şimdi!
Her tarafa bir akşam serinliği çöküyordu. Kızgın güneş, batı ufkuna çekilmekteydi.
Develere artık su içirmek lâzımdı. Kâhya, develeri bir kuyu başına çekti. Bu kuyu başına akşamları kadınlar su çekmeye gelirlerdi. Dik bir direğe bağlı, uzun bir sırığın bir ucunda bir kova, bir ucunda ağır bir taş vardı. Kova, kuyuya dalınca, taş yukarı kalkıyor, sonra taş aşağı doğru çekince, kuyudan buz gibi soğuk ve serin bir kova su yukarı çekiliyordu.
Kâhya on deveyi kuyu başında çökertti. Sonra, ellerini gökyüzüne açtı.
— Yarabbi, dedi. Ey benim efendim olan İbrahim’in Yüce Allah’ı! Sana yalvarıyorum ki bugün benim işimi rast getir. Efendim İbrahim Aleyhisselâm için! İşte bu su kuyusunun yanında duruyorum. Şehir halkının kızları su çekmeye evlerinden çıkıyorlar. Bu kızlardan birisinin yanma yaklaşacağım. Ben ona:
— Testini indir de biraz su içeyim diyeceğim? Eğer o:
— İstediğin kadar iç, serinle, deveni de sulayayım! derse, o kız, kulun İshak’a nasip ettiğin eş olsun! Ben de benim efendim İbrahim’e göstereceğin lütfü, kızın sözleriyle anlayayım!
Köle Kâhya tam bu duasını bitirmişti ki, bir genç kız omuzunda testisi şehir yolundan meydana çıktı. Su başına doğru gelmeye başladı. Bu işte, Hazret-i İbrahim’in erkek kardeşi Nahor’un oğlu Batvil’in kızı Rebeka veya Rafka’ydı. Üçüncü kardeşi Hâran’ın kızı Milka bu güzel kızı dünyaya getirmişti.
Ne güzel kızdı bu böyle?.. Omuzunda taşıdığı testi, az yana yatmış olan başı ile ne kadar göz alıcıydı. Kızoğlan kızdı. Erkek eli bile değmemişti eline. O hiç bir erkeğin tenine de el değdirmeyi bilmemişti.
Güzel kız kuyu başına geldi. Kovayı kuyuya indirip soğuk su çıkardı ve testisini bununla doldurdu.
Kâhya köle o zaman hemen genç kıza doğru koştu onu karşılamak istedi. Ona:
— Ey güzel kız? dedi. Lütfet de bana testinden biraz su içir! Genç kız gülümseyerek:
— Ey yolcu, dedi. İstediğin kadar iç. Hem de bakraç bakraç iç!. Hemen testisini omuzundan çabucak indirdi. Ona doya doya, kana kana içirdi. Kâhya köle su içmesini bitirince genç kız:
— Ey yabancı, istersen develerin için de doyuncaya kadar su çekip içireyim, dedi.
Hemen, testisinde kalan suyu yalağa boşalttı. Tekrar su çekmek için kuyunun başına koştu. Bütün develeri kandıracak surette suladı. Hazret-i İbrahim’in Kâhya kölesi:
— Acaba, Yüce Allah, bu kızı mı İshak’a nasib etti? diye genç kıza bakıyor, onu süzüp duruyordu.
Susuyor, kıza hiç birşey söylemiyordu. Bu sırada develer de son yudum sularını içmişler, yalağın ağzından; başlarını kaldırıp dudaklarından yerlere damla damla sular akmaya başlamıştı. Kâhya köle, develerin su içmelerini bitirdiğini görünce yarım miskâl ağırlığında bir burun halkası aldı. Sonra, yine genç kızın koluna takmak üzere on miskal ağırlığında altın bilezik çıkardı. Genç kıza:
— Sen kimin kızısın? diye sordu, lütfen söyle, dedi. Genç kız da:
— Ben Nahor’un karısı Milka’dan doğan oğlu Batvil’in kızıyım, dedi.
Kâhya köle o zaman sordu:
— Ey Batvil’in kızı! Babanın evinde bizim için geceleyecek yer var mıdır?
Genç kız:
— Bizde hem saman, hem de çok yem var. Geceleyip yatacak yer de var!
O zaman Hazret-i İbrahim’in adamı, aldığı bu tam cevaplar karşısında Allahü Teâlâ’ya secdeye kapandı:
— Benim efendim olan İbrahim’in Yüce Rabbine hamdolsun ki, lütfunu ve gerçeği efendimden esirgemedi. Yüce Allah beni doğru efendim İbrahim’in kardeşlerinin evine iletiyor! diyerek şükürde bulundu.
Bu sözleri işiten ve kendisine altın halka ve bilezikler verdiğini gören genç kız, doğruca evde annesi Milka’nm yanma koştu:
— Anne! Anne! dedi. Bilsen neler oldu?
— Ne oldu kızım?
— Kuyu başında bir yabancıya rastladım. On tane devesi vardı. Benden kendisi ve develeri için su istedi. Verdim. Benim kim olduğumu sordu. Batvil’in karısı Milka’mn kızı olduğumu söyledim. Çok sevindi. Bana altın halka ve bilezikler verdi. Yere başını secdeye koydu:
— Allah beni, benim efendim İbrahim’in kardeşlerinin evine iletti! dedi.
Rebeka’nın bir erkek kardeşi vardı. Adı Lâban’dı. Batvil oğlu Lâban bu sözleri kız kardeşinden duyunca ve altın hediyeleri görünce hemen yerinden fırladı, evden dışarıya çıktı, doğruca su başına koştu, istirahat eden develerinin başında duran yabancı adamı gördü. Adam hâlâ kuyunun ve develerinin yambaşmda durmaktaydı. Ona:
— Ey Yüce Allah’ın mübarek adamı! dedi. Niçin böyle şehir dışında duruyorsun? Evimize gel, sana ve develerine yer hazırladım! ı Lâban, amcası Hazret-i İbrahim’in Kâhyasını develeriyle aldı, önlerine düştü, evlerine getirdi. Develerin yularlarını, semerlerini çözdü. Hayvanlar büyük bir yol yorgunluğundan sonra rahata kavuşmuşlardı.
Lâban:
— Ey amcamın adamı! dedi. Uzat ayaklarını soğuk su ile yıkayayım. Biraz dinlenmiş olursun.
Hemen kölenin ayaklarını çıkarttı. Develere ve devecilere yeniden su verdi. Onlar da ayaklarını yıkadılar.
Lâban koştu, yemek sofrasını hazırlattı.
Sahan sahan yemekler, testi testi soğuk şerbet ve sular getirtti sofraya!.. Diz çöküp sofra başına oturdular. Kâhya köleye:
— Buyurunuz, yemeklerden tadınız, dedi.
Köle:
— Hayır, dedi. Size sözlerimi söylemeyince, yemeklere el süremem!
Lâban:
— Buyur söyle öyleyse, dedi
Köle Kâhya da söze başlayıp dedi ki:
— Ben, efendim İbrahim’in kölesiyim. Yüce Allah, efendime büyük bir varlık ve bereket verdi. O büyük bir adam oldu. Ona sürü sürü sığırlar, koyunlar, gümüş ve altınlar, köleler, cariyeler, develer ve eşekler ihsan etti. Efendimin tek bir karısı vardı. Karısı Sârâ’dan yıllarca çocuğu olmadı. Hâcer adındaki cariyesinden İsmail adlı oğlu dünyaya geldi. İsmail şimdi Mekke’dedir. Yıllar sonra Sârâ da bir erkek evlâd dünyaya getirdi. Efendim ihtiyarlığında bir oğula daha kavuşmuştu. Ne mal, ne mülkü varsa, hepsini ona bağışladı. Adını İshak koydu. İshak şimdi büyük bir delikanlıdır. Bana:
— «Yurtlarında yaşadığımız bu Kenan oğullarından oğluma kız alma. Fakat, Irak’ta babanın yurduna git, kabilem halkını bul, oradan oğlum İshak’a bir kız al!» diye buyurdu ve bana yemin ettirdi. Ben kendisine: — «Eğer kız, benimle birlikte buraya gelmezse ne yapayım?» diye sordum. Efendim İbrahim: «O zaman, kendisine taptığım Yüce Allah seninle birlikte ünlü bir meleğini de gönderecektir. Yolunu da açık edecek. Bana sen de kabilemden ve babamın evinden oğluma bir karı alacaksın. Eğer onlar sana kabilemden bir kız vermezlerse, sen de yeminden kurtulursun!» dedi. Bugün kuyu başına geldim, Yüce Rabbımıza el açtım.Dedim ki:

— «Ey Yüce Allah’ım! Benim efendim İbrahim’in çocukları sana yalvarıyorum yakarıyorum. Eğer benim gittiğim yolun sonuna varmayı bana nasip edersen; işte su başında bulunuyorum. Su çekmek için, evinden çıkıp gelecek kızın testisinden bana su içir!» dedim. O kız da bana:
— «Hem, sen iç, hem de develerin için su çekeyim!» derse, ona Rabbimin efendime nasip eylediği eş o olsun! dedim. Ben yüreğimde henüz bu dileğimi tamamlamıştım ki, kız kardeşin Rebeka testisi omuzunda çıkıp geldi. Kuyudan su çekti. Su testisini doldurup omuzuna yüklenince ona: «Lütfen bana biraz su içir!» dedim. O da testiyi hemen omuzundan indirdi: «Al yolcu iç! İstersen develerini de sulayayım!» dedi. Ben bol bol su içtim. Develerim de kana kana içtiler. Ona: «Sen kimin kızısın?» diye sordum. O da: «Ben Nahor’un karısı Milka’nın oğlu, Batvil’in kızıyım!» dedi. Ben de o vakit, altın bir halkayı burnuna, altın bir bileziği koluna taktım. Sonra secdeye kapandım:
— Ey efendim İbrahim’in Rabbi! dedim. Efendim İbrahim’in oğlu, onun kardeşinin oğlunun kızını nasib ettiğin için sana hamd ve şükürler olsun! diye yalvardım. Şimdi size soruyorum.
Efendim İbrahim’e lütufkâr ve gerçek bir biçimde mi davranacaksınız? Bana haber veriniz, eğer lütfunuzu esirgeyecek olursanız bana bildiriniz ki, ya sağa ya sola sapayım.
Hz. İbrahim’in Kâhyası sözlerini burada kesti. Onlardan müspet bir cevap almayınca önündeki yemeğe elini uzatmadı.
O zaman, Rebeka’nın babası Batvil ile erkek kardeşi Lâban ona şu cevabı verdiler:
— Ey İbrahim’in elçisi! Bu Rab’dan gelen bir emirdir. Biz sana, «iyidir veya kötüdür!» diyemeyiz. İşte Rebeka burada, senin gözünün önünde onu yanımızdan al da git. Götür İbrahim’in yurduna. Allah’ın buyurduğu gibi efendinin oğlu İshak’ın karısı olsun.
Hz. İbrahim’in kölesinin yüzü güldü. Yere eğilerek secde kıldı. İşte Filistin’e eli boş dönmeyecekti. Genç ve ihtiyar iki efendisine de yâni İbrahim’e bir gelin ve genç İshak’a da bir eş getirecekti.
Hemen develerinin yanına koştu. Nişan hediyesi olarak getirdiği denkleri açtı. İçinden altın takımlar ve elbiseler çıkardı. Heyecan içinde olan Rebeka’ya verdi. Genç kız bunları Kâhyanın elinden sevinçle aldı.
Zenci Kâhya, sonra Rebeka’mn kardeşi Lâban’a döndü:
— Sen de lütfen şu hediyeleri kabul et! dedi. Ona altın ve gümüşten hediyeler sundu. Sonra Rebeka’mn annesine de güzel ve kıymetli hediyeler verdi. O zaman Lâban:
— Şimdi yemeğimizden buyurun yeyin! dedi.
O zaman Kâhya yemeğe büyük bir memnunlukla el uzattı. Sofrada bulunanlarla birlikte yemeği yemeye başladı.
Yemekten sonra biraz sohbet edildi. Hz. İbrahim’den, yurdundan sorular soruldu. Sonra yataklara yatıldı. Günlerin yorgunluğu içinde elçi köle derin ve tatlı bir uykuya daldı.
Sabahleyin uyanan misafir, ev sahiplerine:
— Şimdi bana izin veriniz. Hemen yine yola çıkayım! dedi. Efendim İbrahim de, oğlu İshak da sabırsızlıkla sizin haberinizi beklemektedir! Ben de bir an önce ona müjdemi eriştireyim? dedi.
O zaman Lâban ile annesi:
— Rebeka birkaç vakit, hiç olmazsa on gün yanımızda kalsın! dediler. Sonra da sizinle gitsin!
Köle elçi:
— Yok, yok! dedi. Mademki, Rabbimiz yolumu kolaylaştırdı. Beni yolumdan alıkoymayınız. Artık gecikmeyim ben. Beni gönderiniz. Bizi bekleyen efendime varayım.
Lâban’la annesi:
— Şimdi Rebeka’yı da çağıralım. Ona hemen yola çıkmak istediğinizi söyleyeyim. Onun ağzından cevap alalım… dediler.
Annesi kalktı:
— Rebeka, Rebeka! diye dışarı seslendi.
Rebeka hemen koşup geldi. Zaten konuşulanları merak ediyordu. Annesi ona:
— Bu kimse ile yola çıkar, gider misin? diye sordu.
Rebeka yine heyecan içinde başını önüne eğdi. Gülen gözlerinin kapaklarını indirerek:
— Giderim! diye cevap verdi. Hazret-i İbrahim’in kölesi çok sevindi.
— Öyle ise genç gelinimiz çabuk hazırlansın! dedi. Rebeka odasına koştu. Dadısına:
— Dadıcığım, sen de hazırlan, hemen yola çıkıyoruz! dedi. Kızlarileri de koşuştular. Onu hazırladılar. Rebeka’nın cariyeleri de hazırlandı.

Bu sırada geceleyin bol saman, bol ot, bol yemle doyurulan on deveye de yükleri konuldu. Rebeka’nın çeyizlik dengi getirilip devenin birisine yüklendi. Az sonra kervan Batvil’in evinden ayrıldı.
Rebeka’mn kız kardeşleri ona el sallayarak:
— Rebeka, Rebeka! diye bağrıştılar. Sen bizim kız kardeşimizsin! Binlerce binlerin annesi ol sen! Senden üreyecek nesil, düşmanları olanlardan kapılarını, kölelerini, şehirlerini miras alsınlar! dediler.
Kafile gözden kayboluncaya kadar eller ve bezler sallandı. Sonra Rebeka’nm kervanı görünmez oldu. Genç kızın hayalinde İshak’ın şekli canlanıyor, kendi kendisine:
— Acaba güzel mi? Acaba sevişip anlaşacak mıyız? Acaba çocuklarımız olacak mı? diye düşünüyordu. Kızkardeşleri çok evlâdı olacağını ümit ederek ona:
— Binlerce binlerin anasıl ol! demişlerdi. Acaba Allah onların bu duasını kabul edecek miydi?
Nihayet kervan Kenan illerine yaklaşıyordu. İshak güneyde oturuyordu. Lahayrei kuyusundan ilerledi.
Akşamdı. Sahraya çıkmış düşünüyordu İshak. Birden uzaktan bir kervanın geldiğini gördü. Gözlerini kaldırdı:
— Geliyorlar! dedi. Kısmetimi getiren kervan geliyor.
Bu sırada bir devenin üzerinde bir mahfe içinde heyecandan heyecana düşen Rebeka da gözlerini ileriye dikmiş, bakıyordu. O da ileride İshak’ı gördü. Kervan durunca Rebeka mahfeden indi. İshak da kervana doğru ilerlemeye başladı.
Rebeka kolbaşı köleye:
— Sahradan bize doğru gelen bu kimse kimdir? diye sordu. O da:
— Benim efendimdir o, İshak! dedi. Rebeka hemen yüzüne peçesini örttü. İshak geldi. Kolbaşı köleye:
— Hoş geldiniz! dedi. Sonra Rebeka’ya döndü:
— Safa geldiniz! dedi. Kolbaşı köle:
— İşte gelinimizi sana getirdim, teslim ediyorum! dedi ve Batvil’in evini nasıl bulduğunu, Lâban’m onu bu eve nasıl davet ettiğini, Rebeka’nın pınardaki hareketlerini anlattı.
İshak misafirlerine:
— Buyurunuz, baba evine gidelim! dedi.
Genç kızı aldı. Babasiyle tanıştırdı. Akşam olunca iki genci gerdeğe koyarak ölen Sâre’nin çadırında birbirlerine teslim etti.
İshak, o geceden karısını çok sevdi. Anacığının yasını onunla unuttu. Ve güzel karısı Rebeka ile teselli buldu.
İshak, bu evlenişi sırasında 40 yaşına gelmişti