Hacc İçin Manevi Hazırlıklar

By | 13 Ocak 2015

hacc-icin-manevi-hazirliklarHac ve Umre, Allah’a ve Rasûlü’ne misafir olmaktır. Bu misafirliğin kulluk hayatımız adına verimli ve doyurucu geçmesi için yapmamız gereken kulluk görevlerimiz vardır.

Son devrin din âlimlerinden merhum Gönenli Mehmet Efendi Hazretleri de (k.s) hacca giden bir müridine şunları tavsiye etmiştir:

“Sen hacca giderken, güzel hac yapacağım, diye gitme. Senin gücün fısk , rafesve cidalden kurtulmaya yetmez. Ümmet-i Muhammed’e iyilik yapmaya, dertlilerine derman olmaya, borçlulara yardım etmeye, sıkıntıda olanın sıkıntısını gidermeye, kayıpları bulmaya, geçimsizlere nasihat etmeye, hac ibadetini nasıl yapacağını bilmeyenlere haccı öğretmek, bu hususta hizmetler görebilmek, niyetiyle gidersen ümmet-i Muhammed’e olan şefkatinden dolayı Allah senin haccım kabul eder, inşaallah.”

Maddî-manevî birçok zorluklara katlanarak hacca giden bir Müslümanın, haccım noksansız eda edip “mebrûr (Makbul) bir hac” yapabilmesi ve Allah’u Teâlâ katında en yüksek ecri kazanabilmesi için bu kutsal ibadetin nasıl yapılacağını, hac esnasında nelere dikkat etmesi gerektiğini, hangi fiil ve davranışların suç sayıldığını, kısaca erkânından adabına kadar, bu ibadetle ilgili hükümleri, kendisine yetecek kadar iyi bir şekilde öğrenmesi ve ona göre amel etmesi gerekir.

Farzlarını, vaciplerini, sünnetlerini ve pratiğini bilmeden, tamamen amiyane ve kulaktan dolma bilgilerle, uydum kalabalığa şeklinde “mebrur bir hac” yapmak mümkün değildir. Ayrıca başkalarından doğru bilgi alınsa da, hacca gidecek kimsenin bizzat okuyup, öğrenip bilgi sahibi olması kalbini tatmin etme bakımından çok daha faydalıdır. Bu nedenle aslında hacca gidecek kimselerin, hacca gitmeden evvel en az üç ay, bilgili ve tecrübeli hoca efendiler tarafından sıkı bir eğitim ve öğretimden geçirilmeleri çok faydalı ve isabetli olur.

Allah katında makbul olacak bir hac ve umre için riayet edilmesi gereken başlıca kulluk görevlerimiz şunlardır:

l. Hac ve umreye ihlâs ile niyet edip buna aykırı niyet ve davranışlardan vazgeçmek Cenâb-ı Hakk’m rızasına nail olup ilahi lütuflardan istifade edebilmek için hac ve umre ibadetine halisane niyet edip bu hususta Allah’u Teâlâ’ya söz verirken, içimizde yer eden nefsani ve beşeri zaafları geride bırakıp terk etmek gerekir.

Medine halkı arasında anlatılanşu hikâye çok meşhurdur. Anadolu tarafından sadık bir Hak ve Peygamber aşığı gelip Medine’ye yerleşmiş. Orada evlenmiş, uzun müddet ikamet ettiği için hücre-i şerifte bir hizmet ile şereflenmiş. Bir zaman geçtikten sonra humma hastalığına tutulmuş. Hummanın ateşi ile yanıp tutuşurken bir gün hatırına gelmiş ki “Şimdi Anadoluda ki vilayetimde olsaydım ve şu filan yoğurttan bir tas ayran içseydim.”

Bu düşünceleri içinden geçirmiş, ama lisanıyla ne kendi kendine ne de başkasına bir şey dememiş. 0 gece Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem] (alem-i ruhaniyette] Şeyhul Harem’e şöyle buyurmuş:

“Burada bizim filan hizmetimizi, hacılar ile gelecek olan filan adama ver” demiş. Şeyhul Harem hürmet ve edep ile “Ya ResulAllah, o hizmete ümmetinizden Medine de oturan filan kimse bakmaktadır…” deyince Efendimiz şöyle buyurmuşlar: “O kimseye bizden selam eyle, varsın vilayetinde ayran içsin!” Ertesi gün Şeyhul Harem hasta olan o zatın evine gitmiş, Peygamberin emrini tebliğ etmiş… O da yaptığı hatayı anlamış ve “Emir yüce yerden, işittim ve itaat ettim, baş üstüne…” diyerek Anadoluda ki beldesine dönmüş…

Bu kıssadan bize çok alınması gereken derslervardır.. 0 kutsal yerlere gitmeye niyet eden kimse önce kendisini dünyadaki bir takım nefsani şeylerin sevgisinden temizlemesi gerekir.

İmam-ı Azam Efendimiz’in sözü üzerine hareket etmek lazımdır. “Bizim için hayırlı olan şudur: Medine’de olup da
gönlümüz Bağdad’da olmaktansa, biz bağdad’da olalım da gönlümüz Medine’de olsun…”

Yüce Allah gönlümüzden diğer bütün muhabbetleri çıkartsın ve kendi aşkıyla Resulünün muhabbetini doldursun. Amin…

İşte hac ve umreye böyle bir hâlet-i ruhiye ile yönelenler, İlâhî rahmet ve berekete maliyet kapısından geçerek İlâhî sır ve hikmetler sarayına misafir olabilirler. İbadetlerde kalp huzuru, Allah’ın huzuruna giderken kalbimizi de yanımızda götürmek demektir. Bütün benliğimiz ve hissiyatımızla oraya yönelmeli, O’ndan gayrisinin gölgesinin bile üzerimize düşmesine izin vermemeliyiz. Gerek kendi kusur ve günahlarımız gerekse yeryüzündeki bütün Müslümanların perişaniyet ve çaresizliklerinden dolayı kırılan kalbimizi de yanımızda götürmemiz bereketli bir haccın gereklerindendir.

Bu merhaleden sonra bize düşen şudur:

2. Bütün günahlardan tövbe edilerek Allah’a sığmılma- hdır. İhram için elbiseleri çıkarırken masiva elbiselerini de çıkarmaktır.

Hele bir düşün! BU ÂLEME NİÇİN GELDİN? Bunca sene ömür tükettin. Geçim düşüncesi, uzun emel ve hayaller ile vakit geçirdin. Seninle gitmeyecek ve seni terk edecek şeylerin sevgisiyle oyalandın. Makam, mevki, mal, evlad gibi dünya zenginliklerinin sana fayda vermeyeceği bir vakit gelecektir. Bu can verme vaktidir. Kimse o anda senin halini anlamaz, kimse sana yardım edemez.

Ashab-ı kiram ve büyüklerimiz “Ey sevgili Peygamber(Saüallahu Aleyhi Vesellem) Anam, babam, malım, çoluk, çocuğum, ailem hep sana feda olsunlar!” dememişler miydi?

Zira Cenâb-ı Hak: “İç âlemini temizleyen felâha erdi.”
(Şems, 9)buyurmaktadır.

Cenab-ı Hakk’ın huzuruna sadece amellerimizle çıkarız. Dolayısıyla oraya huzuruna çıkabileceğimiz bir yüz akıyla gitmemiz, geçmiş günahlarımızı tövbe ve istiğfarla temizleyerek hazır bir şekilde görevimizi yapmamız gerekmektedir, Kutsal topraklarda dünyevi hiçbir beklenti içine girmemeliyiz. Oraya kulluk hayatımıza yeni bir sayfa kazandırmak ve Allah’la irtibatımızda yeni sayfalar açmak için gitmeliyiz.

3. Kul hakları varsa ödenmelidir. Kendisinde hakkı bulunan kimselerin, haklarını ödemeli ve helâlleşmelidir. Anne, baba, kardeş, arkadaş, akraba, komşu, beraber çalıştığı (mesai arkadaşlarıyla) kimselerle de helâlleşmesi gerekir.
“Üzerinde kul hakkı olan buna tövbe için, kul hakkını hemen ödemeli, onunla helalleşmeli, ona iyilik ve dua etmeli. Mal sahibi, hakkı olan ölmüş ise, ona dua, istiğfar edip vârislerine verip ödemeli, bunlara iyilik yapmalıdır. Çocukları, vârisleri bilinmiyorsa, o miktar parayı fakirlere sadaka verip, sevabını hak sahibine bağışlamalıdır.”

“Üzerinde kul hakkı bulunanların ruhlan Cennete girmez. Salihlerin ruhlan kabirlerine gelerek, cesetlerini ziyaret ederler. Vefat eden müminlerin ruhlan gelip, dünyada tanıdıklarını sorarlar.”

4- Borcu olan borcunu ödemelidir.

Haram ve şüphelileri terk ederek Harem-i Şerife edeple girmek ve dini alâmetlere tazim göstermek gerekir.
Hacca gitmeye niyyet eden mükellefin; borçlarını ödemesi gerekir. Bilhassa üzerinde zekât borcu varsa, mutlaka bunları eda etmelidir. Çünkü farzın haramla vasıflanması mümkün değildir. Zira hacc emredilmiş bir ibadettir.

Tam helâl olan bir nafaka ile haccetmelidir. Çünkü haram mal ile yapılan hacc makbûl olmaz. Zoraki alınmış bir mal ile hacceden kimsenin üzerinden hacc farizası sakıt olmakla birlikte, böyle yapmak haramdır. Fethû’l Kadir’de de böyledir.

Yenabi’de: “Hacca giden kimse, ailesinin nafakasını noksansız olarak bırakır, hac yolculuğuna temiz bir nefs ile çıkar.” buyrulmuştur.

Sevgili Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle buyurur: “Kim kendisini Beytullah’a ulaştıracak kadar azık ve bineğe sahip olduğu halde haccetmemişse o kimsenin Yahudi veya Hristiyan olarak ölmesi arasında fark yoktur! ”
Bu hadis-i şerifte, hac yapmaya yetecek maddi imkânı olup da hacca gitmeyenler, çok ağır bir üslupla bir nevi tehdit edilmektedir ki, bir Müslüman bunu kesinlikle göze alamaz.

Said İbni Abdullah (RadıyAiiahü Anh) : “Zengin bir komşum olsa da hac yapmadan ölse, cenazesini kılmam.” demişti

Cabir İbni Abdullah (RadıyAiiahü Anh)’ dan rivayet edildiğine göre Efendimiz (AleyhisselatüVesselam):

Makbul haccın, cennetten başka bir karşılığı yoktur.” buyurdular.
“Kim bu Beyt’i, haram kazançtan elde ettiği parayla ziyaret ederse Allah’a itaatten çıkmış olur. Böyle bir insan hacca niyet eder, ihrama bürünerek bineğinin üzengisine ayağını basıp devesini hareket ettirdikten sonra; «Lebbeyk Allahümme lebbeyk» derse, semadan bir münadi şöyle seslenir:

«Sen ne lebbeyk de ne de say et! Çünkü senin kazancın haram, azığın haram, bineğin haramdır. Hiçbir sevap almadan günahkâr olarak dön! Hoşlanmayacağın şeyle karşılaşacağından dolayı üzül!»

Fakat kişi helâl parayla hac yolculuğuna çıkar, bineğinin üzengisine ayağım basıp onunla hayvanını hareket ettirir ve «Lebbeyk Allahümme lebbeyk» derse, semadan bir münadi şöyle seslenir:

«Lebbeyk ve sa’deyk! Sana icabet ettim. Çünkü senin bineğin helâl, elbisen helâl, azığın helâldir. Haydi, çok büyük sevaplar elde etmiş ve hiç günaha girmemiş olarak dön! Seni memnun ve mesrur edecek şeyle karşılaşacağın için sevin!»

Hadis-i şerif muktezasınca, haram parayla hacca gidip sadece ağızlarıyla «Lebbeyk» diyenlerin, «Lâ Lebbeyk» ifadesinden başka nasipleri olmayacağı aşikârdır.

Onun için hacda birinci şart, helâl kazançtır. Ondan sonra da samimi bir gönül… Zira dilden dökülen her

“Lebbeyk” yani “Buyur Allah’ım! Emrine teslim ve hazırım!” ifadesi, gönlü aşkla tutuşturacak bir muhabbet ve iştiyak içinde olmalıdır. İşte böyle gönülden yükselen “Lebbeyk” nidaları, kulu Hakk’a yakınlaştırır. Ancak kuru ve boş lafızların hiçbir hükmü yoktur. Bu itibarla Peygamber torunu Hazret-i Hüseyin (Radıyallâhu Anh), “Lebbeyk” derken:

“-Alacağım karşılık ya «Lâ lebbeyk» olursa!” diye endişesinden sararıp solarmış…

Bir de hac esnasında titizlikle sakınılması gereken haramlar vardır. Hak Teâlâ şöyle buyurur:

“Hac (ayları) bilinen aylardır. İşte kim onlarda (o aylarda) haccı (niyet ederek ve ihrama girerek kendine) farz ederse (artık) hacda refes, fiisûk ve cidalyoktur. Siz ne hayır yaparsanız Allah onu bilir. Bir de (hac seferine yetecek miktarda) azıklanm. Muhakkak ki azığın en hayırlısı (dilenmekten, insanlara yük olmaktan) kaçınmaktır. Ey kâmil akıl sahipleri, Ben’den korkun.”

Bir kimse Hacca gücü yeter durumda iken, hac yapmazsa, sonra da malı yok olsa, borç alıp haccını yapmalıdır.
Ödeyebilirim düşüncesiyle borç alarak Hacca gidip de ödeyemeyenin borcunu Allah’u Teâlâ kıyamette öder. Fakat ödeyemeyeceğini düşünüyorsa, borç alması doğru değildir.

Sonuç olarak; Hacca niyet eden mükellefin, sırf Allahû Teâla ’nın rızasını gözetmesi ve helâl malla yola çıkması esastır. Zekâtı ve öşürü edâ edilmemiş mal, hacc ibadeti için elverişli değildir.

5. Kendisine yardım edecek ve iyiliği seven salih bir arkadaş edinmelidir.

Hz.Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Efendimiz Haffaf isimli bir sahabeye: “Ey Haffâf! Yola çıkmadan önce arkadaş ara. Zira arkadaş başına bir iş gelirse sana yardım eder, muhtaç olursan ihtiyacını görür.” buyurmuşlardır.
“Önce arkadaş, sonra yol.” denilmiştir.

Hac yolu bir ibadet yolu olduğu için bu yolda herkesle arkadaşlığın yapılamayacağı bilinmelidir. Hacı adaylarının kendilerine seçecekleri arkadaşlar: İyi huylu, anlayışlı, arkadaşlık haklanna saygılı, tutum ve davranışları ile kendilerini incitmeyecek ve Hac ibadetinin ifasında kendilerine yardımcı olacak kimseler olmalıdır. İyi bir arkadaş haccın makbûl olmasına yardımcıdır.

6. Hacca gidecek kişi kendi kendine şunları taahhüt etmelidir:

•Kesinlikle günah işlememek. Bilindiği üzere hac vazifesinde birtakım yapılması gereken farz ve sünnet olan ibadetler vardır. AllahTeala farzları yerine getirmeyen kimseden sünnetleri asla kabul etmez. Nitekim bazı hacılar bu gerçeği unutarak Hacer-i Esved’i öpmek, tavafta remel yapmak, Makam-ı İbrahim’in arkasında tavaf namazı kılmak veya zemzem suyundan içmek için izdiham oluşturarak müminlere eziyet ederler. Hal¬buki bu ibadetleri yapmak sünnettir. Bir Müslümana eziyet etmek ise dinen haramdır. Büyük günahtır. Bu gibi durumlara dikkat etmek gerekir.

Sevap yerine günaha girmeyelim. Büyük- terimvz de “Terk et günahı, işleme sevabı” diyerek bu duruma dikkat çekmişlerdir.

•Hz. Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sünnetine sıkı bir şekilde sarılmak.

•Haccım Allah için yapmakta samimi, bütün maksadı ve niyeti Allah rızası için olmalıdır.

•İbadet için vakit ayırmalıdır. “Sayılı gün tez geçer”sözüne binaen vakitlerini ibadetle geçirmeye gayret etmelidir.

•Haccın her şeyden önce bir sabır eğitimi olduğunun bilinciyle, şartlar ne olursa olsun kimseye kızmamak, kimseyi kırmamak, haklı olsa da sabretmeyi bilmeli, kavga, düşmanlık ve münakaşa etmemeli ,bedenini bütün Müslümanlara tasadduk etmelidir.

“Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi kardeşi için de sevip arzu etmedikçe tam olarak gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” buyuran Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in bu emrini sakın unutmayınız, faydasız tartışmalardan ve Allah’u Teala ya isyandan uzak durunuz. Çünkü orada yapılan bir tartışmanın bize kaybettirdiği mükâfatlar ahirette çok büyük olur.

Tabiinden biri hacca niyet ettiğinde şöyle demiştir: “Bedenimi bütün Müslümanlara tasadduk ettim.” Bununanlamı; hac ibadeti esnasında bedenimin maruz kaldığı itilme, vurulma vebenzeri diğer ameller sadakadır. Unutmayalim ki Müslümanın kardeşine bir tebessümü bile sadakadır. Bilhassa Harem-i Şerifte ki fakir müslümanlara iyi davranmak ve oradaki temizlik görevlilerine sadaka vermenin fazileti çoktur. Orada görevlilere sadaka vermek kabeyi temizlemiş gibi sevap kazanmış olur.

7. Bir ameli başkası görsündiye yapmaktan ve her türlü gösterişten sakınmalı, tevazû içinde olmalıdır.

Bazı insanlar büyüklerden birine sorarlar. ” Biz Şeyh’ül İslam’ın başında her zaman nurdan bir taç görürdük. Ne zaman ki Şeyh’ül İslam hacca gitti. Başında ki o nur kayboldu. Bunun sebebi nedir?” O büyük zat cevap verdi: “O hacca gitmeden önce alçak gönüllüydü. Hacca gittikten sonra gururlandı. Onun için manevi mertebesi kayboldu.”

8. Hacca giden kimsenin evinden çıkarken; tıpkı dünyadan çıkıyormuş gibi hareket etmesi ve dünyevi endişeleri bir kenara bırakması lâzımdır.

Beyazıt Bestami Hz.’de yetmiş kere hac yaptığından ötürü kalbine gelen havatımn kendini beyenme olmasından korkarak bir ekmek karşılığında yetmiş haccm sevabını vermiş ve o ekmeğide bir köpeğe yedirmiştir. Yani kendini beğenerek yapılan amelin karşılığının bu şekilde sonlanacağını belirtmek istemiştir.

9. Bu topraklarda yaşayanların güzel âdetlerden bir tanesi de mübarek beldelere gidenlerle Nebi’ye (Sallallahu Aleyhi Vesellem) selam göndermektir. Hepimiz Hacca ya da Umre’ye giden dostlarımıza “Efendimiz’e selamımızı arz edin, bize de dua edin!” ricasında bulunuruz.

Sizden dua isteyenlere orada dualar edin. Ancak o kutsal mekânların muhteşem manzarası karşısında yapacak dualarınızı unutabilirsiniz. Bundan dolayı selam ve dua gönderen herkesin ismini tek tek yazmalı ve Nebiler Sultanı’na (Sallallahu Aleyhi Vesellern)ümmetinin selamını arz etmelisiniz. Şair şöyle demiştir.

“Uğrarsa yolun Bad’ı saba ger Harameyn’e

Tazimimi arz eyle Rasulu-s Sakalayn’e.

(Ey Saba rüzgârı! Eğer bir gün yolun Mekke ve Medine’ye uğrarsa tazimimi, selamımı insanların ve cinlerin peygamberine arz eyle.)

OsmanlI’nın güzel adetlerinden biri de hac zamanı geldiğinde Surre Alay’ı düzenleyerek hacıları çok büyük şenliklerle uğurlamak, Mekke Medine’deki fakir insanlara sadaka gönderip onları memnun etmeye çalışmaktı.

Hatta peygamber’e olan aşkıyla meşhur olan Sultan Ahmet üzerinde büyük bir elmas olan yüzüğünü “Köleye bu yüzüğü takmak yakışmaz, bu efendiler efendisine yakışır” diyerek parmağından çıkartmış, elmasın etrafını altın, yuvarlak bir levha ile kaplatmıştır. Bunu duyan halk yüzüklerindeki küçük elmasları saraya gönderip Sultan Ahmet’in elmasının etrafına mıhlanmasını, böylece Resulullah’m kabri şerifine gönderilen hediye de bir katkılarının bulunmasını istemişlerdir.

Paşalardan biri de bu hadiseden haberdar olunca kendi elmas yüzüğünü göndermiş, levhada onun elmasının sığacağı bir yer olmayınca onun elması levha’nın üst kısmına mıhlanmıştır. Bu eşsiz değere sahip mücevhere “Kevkeb-i Dürri” ismi verilerek Peygamber Efendimiz’in kabri şerifine hediye olarak gönderilmiştir.

1. dünya savaşı sonrası Osmanlı Mekke -Medine’den çekilirken hediyeleri de beraberinde getirmiştir. Bu mücevher bugün hala Topkapı Sarayı Hazineler dairesinde sergilenmektedir.

10. Devamlı dua ve zikir hâlinde olmak:

Hac ve Umre için Mekke’ye, Peygamber Efendimizin Kabri Şeriflerini ziyaret için Medine’ye gidenlerin bunu güzel bir fırsat bilerek en ideal şekilde değerlendirmeleri gerekir. Buralarda kılman namazlar, yapılan ibadetler, edilen dualar, istiğfarlar, daha makbul ve daha sevaplıdır. BilhassaMescid-i Nebevi de itifaka girmek Rasulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ’ın sünnetini ihya etmek olduğundan son derece faziletlidir. Orada itikafa girmek sair mescidlerde itikafa girmekten kat kat faziletlidir.

Bu hususta ecdadımız da çok titiz davranmıştır. Mescidi Nebevi’nin yeşil kubbesini ilk olarak yaptıran Sultan ikinci Mamut’tur. Kubbe inşatmın yetkilileri Huzur’u Nebi de her hangi bir edepsizlik yapmaktan çok korktukları için inşaat esnasında asla bir dünya kelamı konuşmayıp devamlı zikir ve teşbih ederek çalışmışlardır. Birbirlerinden isteyecekleri şeyleri bile “Lailahe illallah” diyerek istemişlerdir. Hasan-ı Basri’den rivayet edildiğine göre Mekke’de duaların kabul olacağı 15 mekân vardır. Bunlar;

1- Mültezem: Kâbe kapısıyla Hacerü’l-Esved arasında kalan yerdir. Adem Aleyhisselam’m tövbesi burada kabul edilmiştir. Peygamber Efendimiz burada yapılan duaların red olunmayacağını bildirmiştir. Bunun için kişinin yüzünü buraya dönerek dua etmesi çok önemlidir.

2- Altın Oluk: Hatim’in karşısında ki duvarda bulunur. Tarih içerisinde sık sık yenilenmiş olup Osmanlı tarafından yenilenen bazı oluklar Topkapı sarayında sergilenmektedir.

Bir çok Allah dostlan ve alimler buraya önem göstererek nafile namazlarını burada kılmışlardır. Allah dostlarından olan Ali ibn-i Muvaffak Altın Oluğun altında oturur iken hacca çok gidip geldiğini, acaba haccının kabul edilip edilmediğini düşünürken uyuya kalır ve şu sesi işitir: “Ey İbn-i Muvaffak! Sen evine sevmediğini davet edermisin?” sözünü işitir işitmez kalbindeki şüphe kaybolmuştur.

3- Rukn-i Yemani: Hacer’ül Esved köşesinden sonra Kâbe’nin en değerli ikinci köşesidir. Duaların redolunmadığı yerlerden biridir. Efendimiz Hacer’ül Esvad’i öptüğü gibi Rukni Yemani’yi öpmemiş, sağ eli ile mesh etmiştir.
“Kendisinde 70 bin meleğin bulunduğu ve bunların görevlerinin sadece Rukn-i Yemani ile Hacer’ül Esved arasında Rabbena Atina duasını okuyanların dualarına “Amin” demek olduğu rivayet edilmektedir.

Hz. İbrahim ve Peygamber Efendimiz de tavaf sırasında burada durmuş bu köşeye dokunarak dua etmişlerdir.

4- Safa Tepesi:

5- Merve tepesi:

(Bu iki tepe hacer validemizin oğlu İsmail’e su bulmak için gidip geldiği mekândır. Yedi kez gidip geldiği için onun fiiline hürmeten sayda yedi kez gidip gelinir.]
6- Safa ve Merve’de sa’y yerinde
7- Hacer-ül Esved: Hacer’ül Esved kıyamet gününde

Uhud dağı gibi diriltilecek dünyadakilerden kendisine el süren ve öpenlere şahitlik edecektir.”

8- Makamı-ı İbrahim: Rabbimiz “Makam-ı İbrahim’i namazgâh edinin”  emri ile buranın ne kadar kıymetli yer olduğunu bildirmiştir. Abdullah İbn-i Ömer “Namaz kılman yerlerin en hayırlısı Makam-ı İbrahim’in arkası ve imamların sağ tarafıdır” demiştir.

9- Kabenin içi

10- Mina: Hac ibadetinde şeytan taşlamanın bulunduğu yer olarak bilinen mina, Allah’u Teâla’nın rahmetin bol olduğu, aynızamanda duaların kabul edildiği yerlerden biridir.

11- Müzdelife: Arafatta vakfeden sonra hacıların 2. vakfe yeri olan Müzdelifeye geçmeleri ve zikir – dua ile Allah’a yakarmalarından dolayı bu adı almıştır.

12- Arafat: Hz. Adem ve hz. Havva’nın dünyada ki ilk buluştukları mekandır. Kısacası burası toplu af yeridir.

13- Küçük Şeytan

14- Orta Şeytan

15- Büyük Şeytanf

Hz. İbrahim Allah’ın emri üzerine oğlu İsmail’i kurban etmeye götürürken şeytan vesvese vermek için önce hz. İsmail’e, sonra Hacer validemize, sonra İbrahim (Aieyhisseiamj’a gelmiş, ancak onlar melun şeytana uymayıp onu taşlamışlar- dır. Onların yaptığı fiiller ibret amacıyla bugün hala yapılmaktadır.

Hacılar öncelikle Hacc ve Umrenin gereklerini hakkıyla yerine getirirler, ondan sonra diğer ibadetlere ağırlık verirler.

“Hac ibadetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah’ı zikredin. İnsanlardan öyleleri vardır ki: «Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver!» derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.”

Nitekim hac ve umrede bol bol getirilmesi emredilen telbiye de devamlı zikir ve dua hâlinde olmayı telkin eder.
Resulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)şöyle buyurmuştur:

“Telbiyede bulunan hiçbir Müslüman yoktur ki, onun sağında ve solunda bulunan taş, ağaç, sert toprak onunla birlikte telbiyede bulunmasın. Bu iştirak (sağ ve solunu göstererek) şu ve şu istikâmette arzın son hududuna kadar devam eder.

Mekke’ye gidenler, beş vakit namazlarını Harem-i Şerifte kılmaya çalışmalıdır. Çünkü Peygamber Efendimiz, “Mescid-i Haram’da kılman bir namaz, diğerlerinde kılınan yüz bin namazdan daha faziletlidir” buyurmuştur.
Mevla Teâla’da bir ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor:

“Bir de sayılı günlerde Allah’ı zikredin (tekbir alın). Bunlardan kim iki gün içinde (Mina’dan) dönmek için acele ederse ona günah yoktur. Kim geri kalırsa ona da günah yoktur. Ama bu, takva sahipleri içindir. Allah’tan korkun ve bilin ki, siz ancak O’nun huzuruna varıp toplanacaksınız.”

Ayrıca fırsat buldukça bol bol nafile tavaf yapmaya özen göstermelidirler. Uzaktan gelenlerin nafile namaz kılmak yerine, nafile tavaf yapmaları daha uygundur. Bu nedenle Âlimlerin çoğuna göre, Beytullah’ı tavaf etmek nafile namaz kılmaktan daha hayırlıdır. Ancak, her zaman tavaf etmek zor olabilir. Bu açıdan günü uygun bir şekilde belli ibadetlere ayırmak faydalı olur.

Bunların başında, varsa kaza namazları kılmak, yoksa nafile namaz kılmak, Kur’an okumak gelir. Okuma imkânı varsa, Allah’ın bin bir isim ve sıfatlarıyla yapılan nebevî mü- nacatı ihtiva eden İsmi Azam duasını okumak, ayrıca dua, zikir, tesbihat yapmak; istiğfar ve tövbe etmek de büyük sevap kazındırır. Hatta Kâbe’ye bakmak da ibadettir.

– Mescid-i Nebevî’de ise, kazaya kalmış namazları kılmak, Kur’an okumak, İsmi Azam duasını okumak, bol bol salavat getirmek uygun bir ibadet olur. Her yerde bol bol tövbe ve istiğfar etmeyi asla unutmamak gerekir.

“Evimle minberimin arası Cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim de Cennet bahçelerinin üzerindedir ”

“Evimle minberimin arası, Cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim havzımm üzerindedir.”

“Minberimin ayakları Cennet üzerindedir.” Ahmed, b. Hanbel, VI 289, 292, 318; Nesaî, Mesâcid, gibi hadisler, Mescid-i Nebevî’nin, Resulullah’ın minberi de dahil olmak üzere, minberi ile evi arasında kalan bölümün Cennet bahçelerinden birisi hükmünde olduğunu bildirmektedir. Bu bölüm yani Cennet bahçesi yeşil halılarla kaplıdır. Hatta bazı alimler bazı kimselerin yere kulağını koyup kevser havuzu¬nun sesini işittiğini rivayet etmişlerdir. Buna göre, burada bilinçli bir şekilde bulunan, namaz kılan veya başka bir ibadetde bulunan, yaptığı şeyleri Cennet bahçelerinden birinde yapmış gibidir.

Mescid-i Nebî’de kılınan namaz, diğer mescitlerde kılınan namazlardan çok daha faziletlidir. Resulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellem)’in şöyle söylediği rivayet edilmektedir: “Mescidimde namaz, Mescid-i Haram hariç, diğer mescitlerde kılman bin rekât namazdan daha hayırlıdır.”

Bunun içindir ki, hac farizasını ifa etmek için bu topraklara yönelen insanlar, bir müddet Medine’de kalarak Mescid-
i Nebî’de ibadet etmenin güzelliklerinden faydalanmaya çalışırlar.

Namazın dışında, diğer hayırlı ameller için de Mescid-i Nebevî üstün bir mahaldir. Orada yapılan her ibadet kat kat fazlasıyla mükâfatlandırılır. Bunun böyle olduğunu vurgulamak için Resulullah (Sallallahu Aleyhi Vesellemjbir hadisinde, Allah yolunda cihat ile kıyas yaparak şöyle buyurmaktadır:

“Mescidime bir hayrı öğrenmek veya öğretmek için gelen, Allah yolunda cihat eden kimse gibidir.”

Başkasının adına niyet ederek hatim yapılabilir. Veya hem kendinizi hem de arzu ettiğiniz kişileri birlikte niyet ederek de hatim yapabilirsiniz. Bu konuda cömert davranmak gerekir. Çünkü Allah Kerimdir, cömerttir. Sözgelişi okunan bir Yasin sevabı bir milyon kişinin ruhlarına bağışlansa, bölünmeden her kişinin ruhuna tam bir Yasin sevabı gider. Güneşin karşısında duranların, ondan tam istifade etmeleri gibi Allah’ın sonsuz rahmeti de kulları için böyle tecelli eder.

11. Gönlün İlâhî af, feyiz ve mükâfatı tatması:

“Her kim, şu Kâbe-i Muazzama’ya hac niyetiyle gelip de, fısk ve refes işlemeden haccım îfâ ederse, anasından doğduğu gibi günahsız bir şekilde tertemiz olarak evine döner.”

Bu müjdeler, hiç şüphesiz makbul bir hac yapan, yani hacları baştan sona güzellik ve faziletle dolu olan mü’minler içindir.

12- Hacının dünyadan soğuyup, ahirete rağbet etmesidir.

Büyüklerden biri şöyle anlatıyor:

Bir cemaatle beraber Hac’dan döndüm. Nefsim beni kötü bir işe çağırdı. 0 anda evin kenarında bana:

– “Sana yazıklar olsun. Sen hac yapmadın mı?” diyen manevi bir ses işittim. Hemen günahtan vazgeçtim. Allah beni bu zamana’kadar muhafaza etti. O günaha düşmedim.

Şüphe yok ki kişinin ihlasla yaptığı bazı ameller, günaha düşmesine mani olurlar.
0 kutsal mekânlara gitmeden önce yapılcak manevi vazifeleri kısaca sizlere anlatmaya çalıştık.

13- Hacda, başkalarını hakir görme gibi bir anlayıştan şiddetle sakınmalıdır. Çünkü kişiye mü’min kardeşini hakir görmesi günah olarak yeter. Abdullah b. Abbas (Radıyallahu Anh) den rivayete göre Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz:

“Arapları üç sebepden dolayı seviniz. Çünkü ben arabım, Kur’an-ı Kerim arapçadır ve cennet ehlinin cennetteki konuşma dili Arapçadır.” buyurdu.

Bu hadis-i şerifi tekrar tekrar okuyalım kardeşlerim. Zira Kâbe de Ravza da, sokaklarda pek çok çeşit insanlarla karşılaşıldığında dikkatli ve tedbirli olmalıyız. Herhangi bir arabın hata ve kusurunu görünce bütün arapları kötüleyip günaha girmemeliyiz. Hemen bu hadis-i şerifi hatırlayıp kendimizi muhafaza etmeliyiz.

14- Hem sağlık hemde israf açısından zararlı olan sigara alışkanlığına bu mukaddes mekânlarda son verme niyetiyle gidilmesi güzel davranışlardandır. Özellikle ihram içerisinde sigara içilmesi, ihram yasaklarının göstergesidir. Bunu göz önünde bulundurmak gerekir.