Habil ve Kabil

By | 2 Mart 2015

habil-ve-kabilO günden sonra Havva anamız, oğlu Kabil’e ve Kabil’in ikizi olan bir kıza yüklü kaldı. Gebelik onu günden güne güzelleştiriyordu. Zaten gençti, güzeldi. Bir kat daha güzel olmuştu şimdi.

Günler günleri kovaladı. Aylar ayları… 9 ay 10 gün sonra Havva bir erkek ve bir kız çocuk dünyaya getirdi. Kocasına sevincini:
— “Bir adam kazandım.” sözleriyle bildirdi.

Oğullarının adını Kabil, kızlarının adını İklima koydular. ! )

Âdem, bu ilk çocuklarına kavuşma neşesi ile gönlünü sevinç rüzgârlariyle doldurdu. İşte, önlerinde dolaşan hayvanların, dallarda uçuşan kuşların, havada kanat çırpan güvercinlerin, kumruların nasıl yavruları varsa, onun da eşinin, sevgili güvercininin, eşsiz kumrusunun doğurduğu bir oğlu ve bir kızı vardı. Âdem hem seviniyor, hem de artık çocuklariyle kaya kovuğunda uğraşacağı için Havva’dan gündüzleri ayrılacağına üzülüyordu. Ama ne ziyanı vardı. Gündüz eline, ucuna ot lifleriyle taş bağladığı sopasını alır, av vurur, kuş vurur, ağaçlardan yemiş toplar, tek başına dolaşır, fakat akşam mağaraya döndüğü zaman sevgilisine kavuşur, oğluna kavuşur, kızına kavuşur, onları öper, okşar, gündüzün yorgunluğunu dindirirdi.

Âdem, artık koyun ve keçileri de kendilerine alıştırmıştı. Mağaranın önünde onlar otluyor, Kabil nasıl anasının sütünü içiyorsa onlar da koyun ve keçilerinin sütlerini içiyorlardı.

Havva, Adem’i çok seviyor. Onun yiyecek bulmağa gittiği ayrılık demlerinde akşamı bekliyor.
Akşam olunca genç kocası başının altına sol elini destek yapıyor, sonra sağ eliyle sevgili karıcığının mini mini Kabil’in ve İklima’nın anneciğini okşuyordu.

Aradan yine aylar geçti. Tam 60 ay…
Sonra Havva yeniden gebe kaldı. Daha sonra bir gün doğum sancıları tuttu… İkinci bir oğlu ile bir kız dünyaya getirdi. Erkeğin adını Habil koydular. Fakat kız İklima kadar güzel değildi.

Hazret-i Âdem’in artık yükü çok artmıştı. Şimdi altı kişi idiler. Onlara yemek, yemiş, et, su, süt gerekti. Ama o bunlardan yılmıyordu. Gönlünde sevgi olunca, iki eş birbirini sevince hayat yükü insana ağır gelir miydi?

Âdem’e bu geçim yükü nasıl ağır gelmiyorsa, Havva’ya da ikiz çocuğa yüklü kalmak ağır gelmiyordu. Yıllar geçtikçe aile üreyip gidiyordu. Kabil, Habil büyüyor, yerlerine yeni küçükler yetişiyordu.

Âdem de oğullarına sevgililerine söyliyecekleri şiirler ona şimdiden ilhamla geliyor. Havva’sına şöyle diyordu. Ve bunlar tâ ezelden yazılmıştı ve Davut (A.S.) kırlarda okuyup durmuştu.O)

«Ey sevgilim, ne güzelsin sen!
İşte güzelsin ne kadar!
Yüz örtünün arkasından,
Gözlerin sanki bir çift güvercin!
Saçların, karşı dağda yatan,
Keçi sürüsü!
Dudakların kırmızı iplik gibi,
Söyleyişin ne güzel!
Yanakların, saçlarının örtüsü altında,
Nar parçasına benziyor.
İki göğsün,
Sanki bir çift geyik yavrusu!
Susen’ler arasında otlayan,
İki ceylân yavrusu onlar!…
Ey sevgilim! Sen baştan başa güzelsin!
Sende biç bir kusur yoktur.»
Havva, gözlerini sevinçle yere doğru indiriyor:

—Sana dizi dizi, boy boy oğullar, kızlar yetiştiriyorum! diyordu. Boy boy oğullar ve kızlar… Onları ayrı ayrı karınlarda doğanları bir gün birbirine veririz, işte o zaman torunlarımız doğar… Kabil büyüdü, genç bir çocuk oldu, Habil de… Seninle birlikte gelemiyorum. Ama artık iki çocuğun büyüdü. En büyük oğlun Kabil ekin eker oldu. İkinci oğlun Habil koyun çobanı… Bana güzel türküler söylüyorsun… Ben de sana söyliyeyim mi? Dinle beni… Bu da benim kız torunları- mm sevgililerine söyliyecekleri bir türkü ki bana da Yüce Allah ilham ediyor:

«Sen gidiyorsun,
Ben kalıyorum evimizde!
Ben uyurum amma kalbim uyanıktır,
Bir ses duyarım, derim,
Sevgilimin sesidir bu,
Mağaranın kapısını çalıyor işte!
Ve bana diyor sesin:
— «Ey sevgilim, ey güvercinim,
Ey güzelim benim!
Kapıyı aç bana!
Çünkü başım çiğ damlası dolu!
Saçlarım da dolu çiğ damlası!..»^