Fasıl – 3

By | 11 Mart 2015

fasil-3     Ebu Saîdil Hudrî (R. Anh) şöyle der:
— İsâ (A.S.) çok kere aba giyerdi. Ağaç yapraklarından yapılmıştı bu aba. Bir kere altmış gün ağzına lokma atmadı, hiçbir şey yemedi. Hatırına, ekmek, bir kerecik geldi. Ondan da ibadet etmekten lezzetini bulamadı. Anası, İsa (A.S.)’ı okula verdi. Hocası dedi ki:
— Bismillah de!
— Mânâsı nedir? diye sordu. Hocası:
— B harftir. Allahü Teâlâ’nın BİR’liğine işarettir. Sin (s) harfi de Allah’ın yüceliğine işarettir. Mim, Allah’ın mülküne işarettir.
Nakledilmiştir ki, İsâ (A.S.):
— Ey din yolunda zararlı iş işleyenler. Âlimlerin «işleyin» dediği şeyleri işleyin. Bilmediğiniz şey’i söylemeyin! dedi.
Hak Teâlâ Hazretler dedi ki:
— Benim katımda salihlerin gönlü gibi sevgili gönül yoktur. Ve bir kişi size zulmederse, ondan af dileyin. Size gelmeyen kimseye siz varıp gidin. Size ihsanda bulunmayan kimseye siz ihsan eyleyin. Size ödünç vermeyen kimseye siz ödünç verin.
İsâ (A.S.) dedi ki:
— Kötü âlimin örneği suyun yoluna durup o suyu ne kendi içen ne de halkın içmesine bırakan bir taşa benzer. Öyle bir kabre benzer ki dışı onarılmıştır, ama içi çürümüştür.
Nakledilir ki:
— Bir gün Havariyyûn, İsâ (A.S.)’a:
— Sen su üstünde yürürsün, biz niçin yürüyemiyoruz? diye sordular. İsâ (A.S.):
— Çünkü sizin altınınız, gümüşünüz ve mücevherleriniz vardır. Onun için yürüyemiyorsunuz. Benim gözümde altında birdir, taş da bir. Onun için yürüyorum! dedi.
İsâ (A.S.) bir gün:
— Siz günahtan korkmazsınız. Şaşılacak şey budur ki peygamberler küfürden korkar gibi günahtan korkarlar!
İsâ (A.S.):
— Yaramaz dünyanın hali uğruluk, hırsızlıkla zina yapan, sonra gebe kalıp günahı meydana çıkan bir kadına benzer.
Bunun gibi ilmi ile iş yapmayan bilginlerin, Kıyamet Gününde fışkı meydana çıkar.
İsâ (A.S.) bir gün:
— Ey Havariyyûn! dedi. Dünya ehlinin malına bakmayın. Onların malının berraklığı sizin imanınızın nurunu giderir.
Bir gün Havariyyûn:
— Yâ İsâ, dediler, Yeryüzünde sana benzer bir kimse var mıdır?
İsâ (A.S.):
— Evet, vardır! dedi. Sözleri Allah’ın zikri, susması onun fikri nazarı ibret olan kişi bana benzer! diye cevap verdi.
İsâ (A.S.) dedi ki:
— Cahillerin yanında hikmetli sözler söylemeyin.
İsâ (A.S.) dedi ki:
— İbâdet on’dur. Dokuzu (Allah ile) halvettir, birisi bâtıl için susmaktır. Her kimin gönlünde şehvet fışkırdı ise o şehvet ona fitne oldu.
Havariyyûn sordu:
— Yâ İsâ! Evliya kimlerdir?
İsâ (A.S.):
— Halk, bu dünyanın dışına bakar. Evliya ise dünyanın bâtınına bakar. Her dem Hak Sübhânehu ve Teâlâ Hazretlerinin zikrinde bulunurlar ve ölümü anarlar. Onlar Dünyayı, Dünya ehlini ve dirliğini, malını terkettiler! diye cevap verdi.
İsâ (AS.):
— Dünyaya tapmayın! dedi. Yoksa o sizi kendisine kul yapar. Dünyaya ibret gözleriyle bakin; imaret gözü ile bakmayın!
Nakledilmiştir ki:
— İsâ (A.S.) dünyayı ve dünya ehlini bırakıp ayrıldığı zaman bir dağa çıkmıştı. Orada ibâdette bulunacaktı. O dağda bir kişi vardı. Hak Celle ve Alâ Hazretlerine ibâdet ederdi. İsâ (A.S.) ona sordu:
— Sen ne zamandan beridir burada ibâdet ediyorsun?
O adam:
— Seksen yıldır burada ibâdet ediyorum. Ama, yâ İsâ, ben Hak Sübhânehu ve Teâlâ Hazretlerinin bana muhabbetini, sevgisini ver-mesini diliyorum! dedi. Sonra İsâ (A.S.) dua etti, oradan ayrılıp gitti. Bir zaman sonra yine oraya geldi. O kişinin oradan gitmiş olduğunu gördü. İsâ (A.S.):
— Yarabbi, o kişi nereye gitti, ona nice oldu? diye sordu. Hak Teâlâ Hazretleri:
— O kişiye biz muhabbetimizi verdik. Ona, bize olan bağı, bağlantıyı, orucunu verdik. Eğer onu istiyorsan filân derededir! buyurdu.
İsâ (A.S.) o dereye, o iki dağ arasına gitti. O kişiyi adı ile üç kere çağırdı. O kişi cevap vermedi. Hak Teâlâ:
— Yâ İsâ! diye buyurdu.
— Eğer o kişiyi kılıçla parça parça etsen, beni bırakıp sana cevap vermez, söz söylemez!
İsâ (A.S.) bu hali görünce ağladı:
— Yarabbi, dedi. Senden dilerim ki bana da muhabbetinin kemalinden ver.
Hak Teâlâ:
— Sen neredesin, muhabbetin kemali nerede? Muhabbetin kemali benim Habibimin gönlündedir! diye buyurdu.
Ondan sonradır ki İsâ (A.S.), Havariyyûn’a, bizim Peygamberimiz MUHAMMED MUSTAFA’nın kemalini müjdeledi. Ve:
«Bir peygamberin müjdecisi olarak geldim ki adı Ahmed =Muhammed’dir.» (Saf sûresi, âyet: 6)
İsâ (A.S.):
— Nice beyler ve halkın çoğu ilimden ayrıldılar. Dünyayı kabul ettiler, (ona gönül verdiler). Siz de dünyayı terkedin, onlar kabul etsinler! dedi.
Ey dünyaya mağrur olanlar, İsâ (A.S.)’ın haline bakın, göz atın. Hak Teâlâ’nın korkusundan nasıl bir ömür sürmektedir.
Nakledilmiştir ki:
— Bir gün İsâ (A.S.) yolda giderken bir kişiyi toprak üstünde yatarken gördü. İsâ (A.S.) Ona:
— Kalk, Allahü Teâlâ Hazretlerine ibâdet eyle! dedi. O kişi:
— Ben Allah’a ibâdet ettim, ondan sonra yattım! dedi. İsâ (A.S.) sordu:
— Nasıl ibâdet ettin?.
O kişi:
— Dünyayı ehline bıraktım! dedi.
Hazret-i İsâ:
— Öyleyse yat. Sen bütün ibâdetini yapmışsın! dedi.
Yine nakledilmiştir ki, İsâ (A.S.):
— Ey dünyayı derleyen kişiler! İyilik ediniz. Ondan da yek iyilik dünyayı (dünya açgözlüğünü) terketmektir! dedi. Havariyyûn ona:
— Ey Allah’ın Resulü! Bize bir ev yapmamızı buyur. Orada Allah’a ibâdet edelim! dediler. İsâ (A.S.) da:
— Su üstüne kurun o binayı! dedi:
Havariyyûn:
— Ey Allah’ın elçisi! dediler. Bina su üstünde nasıl durabilir?
İsâ (AS.):
— İşte onun gibi bir ibâdette dünya üstünde öyle durabilir! dedi.